"Gerçekten" haber verir 03 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ

Bediüzzaman ve VAN -2-

Van'da uyanan heyecan

HİZAN, VASTAN VE BİTLİS

Hizan, Bediüzzaman’ın doğduğu köy olan Nurs Köyünün bağlı bulunduğu kazadır. Van’ın güneyine, Bitlis’in doğusuna düşer. Van’dan yaklaşık iki yüz, Bitlis’ten elli kilometre uzak mesafededir.

Vastan (Gevaş), Van’a bağlı bir kazadır. Van’a yaklaşık yirmi kilometrelik bir mesafededir. Van Gölünün güney kıyısında, bağları bahçeleri bol ve verimli, dağları ise çok yüksek bir yerdedir. Yeşillikler ve güzellikler içinde şirin bir kasabadır.

Birinci Dünya Savaşının o en zorlu yıllarında, Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte bu üç beldede de, Rus ve Ermeni güçleriyle çarpışmıştır. Rus ve Ermenilerin mezalimlerine karşı koyan Bediüzzaman, talebeleriyle özel kuvvet teşkil ederek, önce Hizan’ı, sonra Gevaş’ı ve daha sonra da Bitlis’i çetin muharebelerle kurtarmıştır.

Bu çetin savaşta talebesi Molla Habib Gevaş’ta, yeğeni Ubeyd de Bitlis’te şehit düşmüştür. Birçok talebesi de yaralanarak gazilik makamına erişmiştir. Kendisi Bitlis deresinde ayağı kırılarak saatlerce suyun içinde kalmış, sonra da Rus askerleri tarafından esir alınarak Rus esaret kampına götürülmüştür.

Tarih, bu üç mekânı kanlı muharebelerle ve yaşamış oldukları vahşetin acılarıyla yâd ederken, buralarda o yıllarda kahramanca çarpışan ve halkını vahşetten, kıyımdan, zulümden, acılardan, soykırımdan kurtarmak için ölümü göze alan Bediüzzaman ve talebelerinin kahramanlıklarını da asla unutmayacaktır.

BEDİÜZZAMAN VE VAN

Bediüzzaman Hazretlerinin Van’a geliş ve ayrılışı, muhtelif tarih ve zamanlarda olmuştur.

İlk defa daha küçük sayılacak yaşlarda iken, Bitlis’ten Van’a gelir. Tarihî kaynakların ifadelerine göre Bitlis’ten Van’a ilk gelişi 1897 tarihindedir.

O zaman Bitlis’te birçok ulema bulunup, Van’da maruf ulema bulunmadığından, Hasan Paşa'nın dâveti üzerine Van’a gelir.1 Bu yıllarda Vali Hasan Paşa’nın konağında kalır. Yine tarihî kaynaklardan öğrendiğimize göre Vali Hasan Paşa, Van’da kısa bir süre kalır. Daha sonra vali olan Tahir Paşa, Bediüzzaman ile daha çok saygı ve takdir içinde ilgilenmeye başlar. İrfan seviyesi yüksek olan bu paşa da, Bediüzzaman’ı konağına alır.

SÜREKLİ İLİMLE MEŞGUL

Bediüzzaman Hazretleri, burada sürekli ilimle meşgul olmuştur.

“..ulûm-u müsbete denilen bütün fenleri tetebbua başlayarak, pek kısa bir zamanda tarih, coğrafya, riyaziyat, jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe gibi ilimlerin esaslarını elde etmiştir. Bu ilimleri bir hocadan ders alarak değil, yalnız kendi mütalâası sayesinde hakkıyla anlamıştır. Meselâ bir coğrafya muallimini, mübaheseye girişmeden evvel yirmi dört saat içerisinde eline geçirdiği bir coğrafya kitabını hıfz etmek sûretiyle, ertesi gün Van valisi merhum Tahir Paşanın konağında ilzam eder. Ve yine aynı sûrette bir muaraza neticesinde, beş gün zarfında kimya-i gayr-i uzvîyi (inorganik kimya) elde ederek, kimya muallimiyle muarazaya girişir ve onu da ilzam eder. İşte, pek genç yaşındaki mezkûr harikulâdeliklere ve bahr-i umman halinde bir ilme malikiyetine şahit olan ehl-i ilim, Molla Said’e ‘Bediüzzaman’ lâkabını vermiştir.”2

Kardeşi Abdülmecid Efendinin anlattığına göre “her gece ale’d-devam yapılan ilmî münakaşalarda fünun-u cedîde meselelerinde hâsıl olan mecburiyete binâen Bediüzzaman, mektep fenlerine de çalışarak iki hafta zarfında lise muallimliği yapacak seviyede malûmat sahibi olmuş ve fenli münakaşalarda imtiyaz kazanmıştır.”

BAŞİT BAŞINDA BUZ TUTTU

“Van’da yaz zamanlarını Başit ve Beytüşşebab namındaki yaylalarda geçiriyordu. Birgün Tahir Paşa’ya mezkûr dağların başında Temmuz'da bile buz bulunduğunu söyler. Tahir Paşa îtiraz eder ve ‘Temmuz’da katiyyen oralarda buz bulunmaz’ iddiasında bulunur. Yaylada iken birgün bunu hatırlayarak, Tahir Paşaya yazdığı ilk Türkçe mektubunda der:

“‘Ey Paşa! Başit başında buz tuttu. Görmediğin şeyi inkâr etme. Her şey senin malûmatında münhasır değildir, vesselâm!’”3

İSLÂM DÜNYASI İLE ALÂKADARDI

Sürekli İslâm dünyasının meseleleriyle alâkadar olan Üstad Hazretleri, bir gün Tahir Paşa’nın bir gazetede gösterdiği İngiliz Müstemlekeler Nazırının, Kur’ân ve Müslümanlarla ilgili söylediği olumsuz sözlere mukabil “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır.

ESARET SONRASI

Üstad, Van’da iken Birinci Cihan Harbinin başlaması üzerine çeşitli cephelerde bu harbe iştirak eder. 1916 yılında Bitlis deresinde yaralanarak Ruslara esir düşer. Esaret hayatı sonrası İstanbul’a gelir, oradan Meclis’in dâveti üzerine Ankara’ya, oradan da tekrar Van’a gelir. İki buçuk yıl Erek Dağı'ndaki inzivâ hayatından sonra 1925 yılının bir kış gününde Anadolu’ya sürgün edilir.

ÜSTÂDIN VAN

HAYATINDAN BİR KESİT

On Üçüncü Rica’dan...

“Harb-i Umumîde Rusun esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul’da, iki üç sene Dârü’l-Hikmette, hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra, Kur’ân-ı Hakîmin irşadıyla ve Gavs-ı Âzamın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla, İstanbul’daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şâşaalı hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi. Dâüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim.

“Her şeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur kalesi ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir, benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enîs talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o mûsibet yüzünden mânevî şehid olarak vefat etmişlerdi.

“Ben ağlamaktan kendimi tutamadım. Ve kalenin, tâ medresenin üstündeki, iki minare yüksekliğinde, medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünkü yalnızdım. Yedi sekiz sene zarfında, gözümü açtıkça, bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görüyordum.

“Baktım ki, benim medresemin etrafındaki şehir içi, kale dibi mevkii, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış, tahrip edilmiş. Evvelki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip öyle hazîn nazarla baktım. O hanelerdeki adamların çoğuyla dost ve ahbap idim. Kısm-ı âzamı, Allah rahmet etsin, muhaceret ile vefat etmişler, gurbette perişan olmuşlardı. Hem Ermeni mahallesinden başka, Van’ın bütün Müslümanlarının haneleri tahrip edilmiş gördüm. Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı. Ben gurbetten vatanıma döndüm, gurbetten kurtuldum zannediyordum. Vâ esefâ, gurbetin en dehşetlisini vatanımda gördüm...” (Lem’alar, 13. Rica, Yeni Asya Neşriyat, s. 305)

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 41

2- A.g.e.

3- A.g.e., s. 42 —DEVAM EDECEK—

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ

03.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (03.08.2008) - Bediüzzaman ve VAN -2-

  (02.08.2008) - Bediüzzaman ve VAN -1-

  (05.07.2008) - DÜNYAYI PEİNDEN SÜRÜKLEYEN TAT : ŞEKER -5-

  (04.07.2008) - DÜNYAYI PEŞİNDEN SÜRÜKLEYEN TAT: ŞEKER -4-

  (03.07.2008) - DÜNYAYI PEŞİNDEN SÜRÜKLEYEN TAT: ŞEKER -3-

  (02.07.2008) - DÜNYAYI PEŞİNDEN SÜRÜKLEYEN TAT: ŞEKER -2-

  (01.07.2008) - DÜNYAYI PEŞİNDEN SÜRÜKLEYEN TAT: ŞEKER -1-

  (22.06.2008) - Gizemli Ülke HİNDİSTAN -4-

  (21.06.2008) - Gizemli Ülke HİNDİSTAN -3-

  (20.06.2008) - Gizemli ÜLKE HİNDİSTAN -2-

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır