Şeker fabrikalarına çivi çakılmadı
Sizce kooperatifler fabrika işletmeli mi?
Bu sorunuza kısaca ve anlaşılır olması bakımından uluslar arası örneklerle cevap vermek istiyorum. ABD’de 1970 yılında şeker fabrikalarında çiftçinin sahiplik oranı yüzde sıfır imiş. Sene 2008, ABD’de şeker pancarından şeker üreten fabrikaların sahipleri yüzde 100 çiftçi kooperatifleri. İşte size örnek! Batı, batı… ama, batmıyor işte! Niye batmıyor? Tarımsal sanayi ürünlerinde hammaddeyi üretenle sanayii yönetenler uyum içinde olursa rekabet edebilecek ekonomik ürüne sahip olursunuz. Aksi takdirde, hammaddeyi üretenler daha fazla hammadde fiyatı isterler. Sanayicilerde daha düşük fiyatlarla mal almak isterler. Bu kavgadan iyi bir netice çıkmaz. En doğru yol hammaddeyi üreten ile sanayi yönetenlerin aynı olmasıdır.
Avrupa’da en ucuz ve düşük maliyette şeker üreten ülkelerin başında Almanya ve Fransa gelmektedir. Bu ülkelerde şeker fabrikalarının yüzde 70’inden fazlası çiftçilerin, kooperatiflerindir. Özelleştiği iddia edilen Avrupa’da, İngiltere’de yüzde 100’ü tek firmaya ait olan şeker sanayileri ile karşılaşabiliyoruz. Fransa’da şeker sektörünün yüzde 50’sinden fazlası kooperatiflerin elindedir. Kısaca, Fransa ve Almanya dahil önemli AB ülkelerinin hiçbirisinde yüzde 100 özelleşme söz konusu değildir. İşletme devri vardır. Yani, tapu devletin işletmesi belli şartlarda özelleşmiştir.
Yani bu söylediklerinizden özelleştirmeye karşı olduğunuzu mu çıkaralım? Konuyu biraz açar
mısınız?
Hayır. Özelleşmeye değil, metoduna karşıyız. Şeker sektörü maden özelleştirmesi gibi değildir veya diğer tarımsal sektörlere de pek benzemez. Kendine has kısıtlılıkları ve avantajları vardır. Türkiye’de işletmenin devri yöntemiyle özelleştirme olmazsa fabrikalara ait arazilerin peşkeş çekilmesinin önüne geçemezsiniz. Şeker fabrikalarının arazi rantı gerçekten çok büyüktür. Akbabaların leşe toplanmaları içgüdüsü gibi arsa spekülatörlüğü ile sabıkalı Türk müteşebbisinin iştahını kabartmaya yetecek arsa rantı vardır. Yeni bir organize “dolandırıcılık hikâyesi” ile karşılaşacağız kuşkusunu herkesin duyması gerekir. Leş kargalarını uzaklaştırmanın yolu işletme devridir. Varlıkları ile devir asla düşünülmemelidir. Devlet, stratejik bütün varlıklarında varlık satışı değil işletme satışı gerçekleştirirse devletin malını hiç kimse peşkeş niyetine satamaz. Organize talan gruplarına yardımcı olacak fırsatı bulamaz.
Resmî belgelere dayanarak devletin, kuruluşların rakamlarını veriyoruz. Bizim özelleştirme kararından en ufak bir sıkıntımız yok. Fakat tarım sektöründeki daha önce gerçekleşmiş özelleştirme örneklerinin bu günkü durumuna beraberce bakalım isterseniz. Türkiye’de orman, süt, et sanayi özelleşmiş. Bunların hangisi özelleşmeden önceki kadar üretimde bulunuyor? Hiçbirisi! Burada çok enteresan bir şey var. Fabrikayı alıyor, Orman ürünleri sanayiini alıyor. İşletmelerin yarıdan çoğunu kapatıyor. Daha fazla ürün ürettiği belli, ama daha az ürün üretiyormuş gibi belge tanzim ediyor. Ne olmuş oluyor burada? Vergi kaçırmış oluyor. Belge tanziminde hile yapmış oluyor. Et sanayiinde, süt sanayiinde özelleşen firmaların özellikle Et ve Balık Kurumu’nun arazilerinde hangi holdingin hiper, süper marketleri var, şimdi kaçıncı elden rant yabancı sermaye adı altında rakip ülkelerin mağazalar zincirine kamuoyuna fark ettirilmeden aktarılmış? Görelim. Pekâla bunlar niye et üretmiyorlar, niye süt üretmiyorlar? Üretiyorlarsa, niye belge tanzim etmiyorlar? Bu söylediklerimin ispatı vergi incelemesi, Türkiye İstatistik Kurumu verileri, Devlet Planlama Teşkilâtı raporları ve basına yansıyan yağma haberlerinden anlaşılabilir.
Yine özelleştirmeden gidecek olursak şeker fabrikalarının şu andaki durumu nedir? Sizin kooperatifinize bağlı fabrikaların da olduğunu
biliyoruz....
Şeker fabrikalarında özelleşme, çiftçiye devir şeklinde hiçbir zaman olmamıştır. Pankobirlik kooperatiflerinin sahibi olduğu Amasya, Kayseri, Konya Şeker Fabrikaları vardır. Bunlar çiftçilerin altınlarını, öküzlerini satarak ortak oldukları daha doğrusu kurdukları kuruluşlardır. Devletin geçici olarak işletmesini üstlendiği fabrikalardır. Devlet İstiklâl Harbinden sonraki harabe Anadolu’nun fukara düşmüş, savaştan sağ olarak çıkabilen gazi fertlerine demiştir ki: “Öküzünü sat”, “ altınını sat” getir sana fabrika kurduracağım!. Sana pancar ektireceğim! Halk da Devlet Baba’nın dediğini yapmış, varını yoğunu ortaya dökmüştür. Devletimiz bu kaynakları kullanarak şeker fabrikalarını yapmış, işletmiş, nihayetinde; doğru bir karar alarak, “artık siz buraları yönetebilecek durumdasınız” diye buraları sahiplerine iade etmiştir.
Çiftçi bu fabrikaları aldıktan sonra iyi yönetebildi mi peki?
Çiftçi bu fabrikaların devlet tarafından yönetildiği dönemle ilgili de hiç hesap sormamıştır. Verdikleri gibi kabullenmiş, devralmıştır. Ve bu çiftçi bu fabrikaları aldıktan sonra kapasitelerini yüzde 150 arttırmıştır. Modernizasyonunu Avrupa’nın üzerine çıkarmıştır. Kendi bölgesindeki pancar verimi Avrupa ile rekabet edebilecek konumdadır. Fabrika büyüklüklerini de fabrika kapasitelerini de Türkiye ortalamasının üç misli üzerine çıkarmıştır. Bunu yaparken de devletten bir kuruş almamıştır. İçlerinde iyi idare edilen de kötü idare edilen de olabilir. Ancak, hiçbirisi devletin idare ettiği fabrikaların kapasitesinin altında kalmamış, bölgelerinde de pancar verimi olarak ortalamanın altına inmemiştir. Fabrika kapasiteleri de AB’de ekonomik kabul edilen ortalamanın üzerine çıkartılmıştır.
Devletin elindeki şeker fabrikalarının durumu nedir? Özelleştirme çalışmaları başlayalıdan beri
biraz sıkıntı var galiba?
Devletin elinde 25 tane şeker fabrikası vardır. 25 fabrika söylendiğine göre yakında özelleştirmeye açılacaktır. Bunları üç gruba bölebiliriz. Birinci grup kendi kendini kurtarabilir. İkinci grup kapasite kullanımının arttırılması ve modernizasyonla başa baş üretim yapabilir. Üçüncü grupta kapasite ve bölgedeki şeker pancarı veriminden dolayı Türkiye’deki maliyetin üç misli gibi bir maliyetle şeker üretmek zorunda kalır. Devlet fabrikaları özelleştirme söylentilerinden bu yana Kamu İktisadî Teşekkülü olarak KİT Komisyonu tarafından denetlendiğinden sadece hayatiyetini devam ettirecek kadar yaptırım yaparlar. Korkudan hiçbir şey yapamazlar. Türk Şeker yöneticileri Türkiye’nin yetişmiş en iyi yöneticileridir. Avrupa’nın da bütün her şeyini bilirler. “Devlet memurudurlar onlar bir şey yapmazlar” demeyeceğiz. Onlar en azından bizim kadar bu işin içindedirler. Ama devletin siyasî müdahalesine sürekli muhatap olduklarından ve bir de sürekli “özelleşecek, özelleşecek” denildiği için büyük yatırımlar yapamadıklarından maalesef özelleştirme söylentilerinin ortaya çıktığı 10 yıldan bu yana bu fabrikalarda sadece ve sadece eskiyen parçalar değişmekte yeni ilâve hiçbir şey yapılmamaktadır. Bütün bunlar işin bilinmediğinden değil, özelleşecek söylentileriyle beraber yeni yatırımlara müsaade edilmemesinden dolayıdır.
Türkiye’de şeker pancarından başka bir hammaddeden şeker üretimi yapmak mümkün
mü? Türkiye’nin durumu nedir?
Türkiye’de şeker pancarından başka bir şeker elde etme şansınız yoktur. Şeker kamışı ile şeker üretecek çevre ve iklim şartlarına sahip değiliz. En çok tartışılan mısır konusuna gelecek olursak. Mısırdan şeker üreten fabrikalar kapasitelerinin yüzde 40’ı ile çalıştıklarını iddia ederler. Kullandıkları elektrik, su, satın aldıkları hammadde, 365 gün faaliyette bulunmaları ile kapasiteleri karşılaştırılacak olunursa yüzde 100’ün üzerinde kapasite ile çalıştıkları görülebilir. Ancak vergiler ve beyanlarına bakacak olursak; yüzde 40’lık kapasite ile karşı karşıyasınız. Çok basit bir şey söylüyorum. İyi de “kardeşim biz bu fabrikalarda nişasta üretiyoruz. Kotamız kadar mısır şekeri, sıvı şeker, glikoz şurubu üretiyoruz. Şurubu kolacılara, sıvı içecekçilere, glikozu da çikletçilere veriyoruz” diyebilirler.
Hodri meydan bu fabrikaların kapasitesinde yüzde 40’ında şeker, yüzde 60’ında nişasta üretirseniz Türkiye’yi nişasta ile yıkarsınız. Yani, herkes ekmek yerine nişasta yiyor olması lâzım. Dolayısıyla, “Yavuz hırsız ev sahibini suçlu çıkarırmış” hesabıyla birileri bir şeyler yapıyor. Nişastadan tabiî olmayan, şeker üreten bu fabrikaların sahip olduğu şeker üretim kotasının yüzde 70’inden fazlası yabancı menşeli firmalara aittir. Yabancı menşeli olmalarına karşı mı çıkıyorsun diyebilirsiniz. Yabancı yatırımcı değildir. Yabancı menşelidir. Yabancı yatırımcı niye demiyorum. Türkiye’de yatırım yapmış diyebilirsiniz. Yabancı yatırım olabilmesi için; benim ülkem tarafından kullanılamayan bir potansiyelin ortaya çıkarılması lâzımdır. Bu fabrikaları nişasta fabrikası adı altında kurup, şeker pancarından şeker üreten fabrikaların kotasından kota alarak üretim yapıyorsanız siz yabancı yatırımcı değil, “kota hırsızı” olursunuz.
Size göre bu fabrikalar yatırım yapmıyor, Türkiye’deki fabrikaların kotalarını işliyorlar öyle
mi?
Yabancı yatırım diyebilmem için benim kullanamadığım kapasiteyi ortaya çıkarması gerekir. Benim şeker pancarından şeker üreten fabrikalarımın kotalarını azaltarak, millî piyasaya gümrük ödeyerek değil benim verimli topraklarımı kullanarak tatlandırıcı üretimine soyunursanız: Benim millî servetimle, kanını bu topraklara su olarak kullanmış, insanların çocuklarının açlığı pahasına kurduğu fabrikaların kotalarını alarak geliyorsanız? Sizin adınız yabancı sermaye olamaz. Benim kotamı çalıyorsunuz. Yatırımdan elde ettiğiniz ürünü yüzde 400 kârlılıkla fahiş bir acımasızlıkla piyasaya veriyor, yatırımlarınızın karşılığını, geri dönüşümünü ışık hızıyla geri alıyorsunuz.
Teşekkür yerine “daha, daha!” diye çığlık çığlığa daha fazla kâr elde edebilmek için mağdur rolü oynuyorsunuz. Ama kazancınızı bu ülkeye yatırım yaparak değerlendirmiyor, Mısır Devleti’ne, Afrika ve Arabistan’a yatırım yapmayı hünermiş gibi gazete beyanları ile itiraf ediyorsunuz. Benim ülkemi paravan gibi kullanıp aşırı kâr yapıp, elde ettiğinizi dışarıya aktarıyor, yüzde 10 gibi yüksek bir oranda kotayı tabiî olmayan şekere kapıyor, yetmiyormuş gibi yüzde 15 isterim diyerek ‘devşirme isyanı çığlığı’ atarak evdekini korkutmaya çalışıyorsunuz. Maalesef yabancı yatırımcı denen tabiî şeker değil mısırdan tatlandırıcı üretenler, hükümetlerimizi uluslar arası sermaye tekellerinin tehdidi ile sindirebilmektedir. Biz ise “Alâvere dalâvere Yörük Mehmet nöbete” dolmasına talim ettirilmeye çalışılıyoruz. Artık yeter! noktasına gelinmiş, ağırbaşlılığın ahmaklık olarak anlaşılmasına müsaade edilmeyecektir.
Bu sözünü ettiğiniz fabrikalar Türkiye’de üretilen hammaddeleri işlemiyor mu? Türk çiftçi kazançlı değil mi? Yani kaşıkla verip kepçe ile alıyorlar diyorsunuz öyle mi?
Çöple veriyorlar, kazanla alıyorlar. Kaşıkla verip, kepçe ile alsalar hileli de olsa bir dengeden bahsedebiliriz belki. Bakın ben diyorum ki; Nişastadan (tabiî olmayan şeker) tatlandırıcı üretenler yatırımlarını çok kısa bir sürede amorti etmişlerdir. Ürettikleri ürünü de en zor günlerde millî servetle kurulmuş pancar şekeri fabrikalarının üretiminden pay alarak iç piyasaya sürüyorlarsa, ne katmış oluyorlar benim hazineme? Hadi mısırdan şeker üreterek kendimize yettiğimiz alanları talan edeceğine, benim ülkemin açığı olduğu enerjiye, biyoetanole yatırım yapsana. Enerji yatırımı yapsana! Niye buna girmiyorsun? Benim enerji açığım var. Yabancı yatırımcı adını alabilmek için kullanamadığım potansiyeli harekete geçir. Aynı kârı hatta daha fazlasını elde edersin. Ama niyet sadece para da değil. Beşinci kol faaliyetlerini yürüten ekonomi ajanları ve örgütleriyle Türkiye’nin ekonomisinin canlandığı alanları dumura uğratmak sanki! Hükümetlerin, gazete baronlarının, sırçalı köşk purocularının, Soros harçlığı ile üst seviye bürokrasiyi (!) işgal edenlerin gözünü, gönlünü bağlamış olabilirler ama asla Türk çiftçisinin gözünü bağlayamazlar.
Bakın çok net bir şey söylüyorum. Nişasta bazlı şekerde yabancı yatırım adı altında Türkiye’de bağıranlar, çağıranlar hükümetlerin gözünü bağladılar. Bakanların bürokratların da gözünü bağladılar. Bizim gözümüzü bağlayamazlar. Bizim önümüzü de kesemezler. Ben şeker pancarını bu ülkede üretiyorum ve şekeri de bu ülkede satıyorum. Sen dün mısırı gümrükleri sıfırlayarak başka yerden getiriyordun. Biz karşı çıktık. Sizin genetik mısır kullandığınızı ispat ettik diye Türkiye’deki mısırı almaya başladınız. Ama elde ettiğiniz kazancı yurt dışına götürüyorsunuz. Niye Türkiye’ye harcamıyorsunuz. Ben Türkiye’ye harcıyorum kardeşim. Söz hakkı da kota hakkı da benim elbette.
YARIN: ARTIK ÇERNOBİL KAZALARINA İHTİYAÇ YOK
|