Müslümanların Batı toplumu ile entegre olamamasının asıl kaynağı, Batı toplumunun İslâmiyete ve Müslümanlara yaklaşım tarzı. Rönesans’la birlikte Hıristiyan dinine yaklaşım tarzlarını aynen İslâmiyete uyarlayarak, bakış açılarını hatalı bir zemine oturtuyorlar.
İlk devir katı, bağnaz oryantalistlerin İslâmiyet ve Müslümanlar hakkındaki çarpıtmalarını, medyanın da bire bin katarak arttırdığı bu menfî imajları şöyle sıralayabiliriz: “İslâm şiddet dinidir, hoşgörüsü yoktur”, “Müslüman kadınları baskı altındadır. İslâmda çok evlilik vardır. Çocuklar dövülerek büyütülüyor”, “İslâmiyet, Müslümanların bizimle entegre olmalarına engeldir, bizimle kaynaştırmıyor”, “Müslümanlar hayvanlara da kötü davranıyorlar”, “İslâmiyet ilerlemeye mânidir”...
Buna bir de, provake ile Müslümanlara mâl edilen “şiddet ve terör”ü de eklerseniz, ne kadar menfî bir tablo ile karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılır.
Bütün bunlara, Hıristiyan-Yahudî medyası işbirliğini de eklememiz gerekiyor. Batı ülkeleri kamuoylarını müthiş bir şekilde etkileyerek yanıltıyor ve yanlış enforme ediyor.
“Müslümanlık gerici bir din ve ilimle çatışıyor. Nerede Müslüman varsa Hıristiyanlara nisbeten fakir ve geridir. Şu halde İslâmiyet ile fenler çatışmaktadır.”
Bu, aslında Hıristiyanlık-laiklik çatışması anlayışının bir ürünü. Hıristiyanlık tahrif edilmiş ve bozulmuştur. Kilise, dinî bir baskı ve sömürü aracı olarak kullanmış. Tarih boyunca, Hıristiyanlar dinlerine sarıldıkları zaman gerilemişler, dinden uzaklaştıkları zaman da ilerlemişlerdir. Çünkü, batıldan uzaklaşan gerçeğe yaklaşır.
Müslümanlar ise, ne zaman dinlerine sarılmışlarsa ilerlemişler, medenîleşmişler, ne zaman dinlerinden uzaklaşmışlarsa vahşîleşip herc ü merc ile çeşitli belâlara düşmüşlerdir. Müslümanların Ortaçağda da altın devirlerini yaşadıklarını tarih gösteriyor. Öyle ise, neden Batı’da bu menfî imaj süregeldi?
Batılılar, dinde reform ve san'atta rönesans hareketleriyle Hıristiyanlıktan uzaklaşınca yükselirler. İşte bunu, bütün dinlere teşmil ettiler. Yâni, İslâmiyeti de Hıristiyanlıkla karıştırdılar ve onun da akıl ile, ilim ile, fen ile çatıştığına hükmettiler. Müslümanlara da bu peşin hüküm ile yaklaştılar. Müslümanların geri kalması ve fakirliklerini de dinlerine hamlettiler. Böylece Batı’da Müslümanlara karşı menfî bir imaj uyandı. Bunun kırıntıları hâlâ devam ediyor.
Charles Mismer, “Hıristiyanlar âlim olunca Hıristiyanlıktan alâkaları kesilir, Müslümanlar da câhil olunca İslâmiyet ile alâkaları kesilir” der. Bu önemli bir nüansı vurgular.
Rusya’nın ünlü İslâm hukuku uzmanı, Rusya Bilimler Akademisi ve Hukuk Enstitüsü üyesi Prof. Leonid Sukiyanen, Batı’nın bugün gurur duyduğu birçok değeri İslâm dünyasından aldığını, şimdi bunları öz malı saymanın yanı sıra Müslümanları hor gördüğünü söyler.
Batı ve İslâm’ın insan hakları yaklaşımlarının çok yakın olduğunu ve bir araya getirilebileceğini savunan Prof. Sukiyanen, Diyalog Avrasya Platformu’nun Moskova’daki ‘Dinler ve Barış’ toplantısında İslâm hakkında hiçbir fikri olmayanların, demokrasinin sadece Batı kaynaklı olduğunu düşündüğünü, halbuki İslâm içinde insan hakları, insan onurunun korunması ve diyaloğun teşviki gibi demokrat ilkelerin var olduğunu kaydetti.
03.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|