Bir İlâhîde, “Sen Allah’ı seversen Allah seni sevmez mi?” denilir. Bir İslâm büyüğü de şöyle der: “Senin Allah katındaki değerin senin Allah’a verdiğin değer kadardır.” Biz Allah’ı sever ve bu sevgimizi emir ve yasaklarını tutarak ispatlarsak, hem Allah’a verdiğimiz değeri göstermiş oluruz, hem de Allah katında o kadar değer kazanmış oluruz. Allah da sevdiği, değer verdiği kulunu Cennetle mükâfatlandırır. İman, ibadet, güzel ahlâk ve güzel amelleri sebebiyle yüzleri parıl parıl parlayan yetmiş bin kişi, sorgusuz sualsiz Cennete gireceklerdir. İlk Cennete girecek grup, on dördündeki dolunay gibi parlarken, sonra gelenler en parlak yıldız gibi, sonrakiler de derecelerine göre ışık saçarlar.1
Artık mükâfat günü gelmiştir. Cennete girme vaktidir. Allah’tan korkup yasaklarından kaçınan bu insanlar topluca Cennete sevk edilirler. Kapılarından birisinin yanına geldikleri zaman orada, gövdesinin dibinde iki çeşme akan bir ağaç görürler. Kendilerine emir verilmiş gibi o iki çeşmeden birisine yönelip ondan içerler. O suyu içer içmez melek gibi tertemiz olurlar. Sonra da diğer çeşmenin suyuyla temizlenirler. O su da güzelleştirir, parlaklık kazandırır onlara. Bundan sonra derileri ve sûretleri değişmez. Saçları dağılıp tozlanmaz. Yağlanmış gibi parıl parıl parlar.
Sonra onları Cennet bekçileri karşılarlar. Bekçiler onları görür görmez, ‘Selâm size, temiz ve pak oldunuz. Ebedî olarak oraya giriniz’ diye müjdelerler.
Daha sonra dünyada iken genç hizmetkâr ve yakınlarının etraflarında dönüp onlara hizmet ettikleri gibi, genç delikanlılar onları karşılayıp hizmet için etraflarında fırıl fırıl döner, ‘Allah’ın sizin için hazırladığı ikramlarla sevinin’ derler.
Sonra delikanlılardan birisi o Cennetlik kişinin hûru’l-înden olan hanımlarından birisine giderek dünyada çağrılan ismiyle ‘Falan kişi geldi’ diye müjdeler. Hur’ul-în, “Sen onu gördün mü?” diye sorduğunda, delikanlı “Evet gördüm. İşte arkamda!” diye karşılık verir. O da sevinçle koşarak gelip kapının eşiğinde sevgi ve saygıyla ayakta karşılar.
Cennetteki köşkünü görünce gözleri kamaşır. Çünkü temeli incidendir. O temel üzerine kurulmuş; yeşil, sarı, kırmızı ve her türlü renk tonlarında bir köşk…Başını kaldırıp tavanına baktığında şimşek gibi parladığını görür... Şâyet Allah dayanma gücü vermeseydi parlaklığı gözünü alırdı. Sonra gözünü indirip eşlerine bakar görür ki: “Önlerine konmuş kâseler… Sıra sıra yastıklar… Döşenmiş nefis halılar var.”2
Nimetlere mestolur. Sonra yastıklara yaslanıp, ‘Bizi buraya eriştiren Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, doğru yolu bulamazdık’ der.
Sonra biri şöyle seslenir: “Artık sonsuza dek ölmeyecek, sürekli hayatta kalacaksınız. Ebediyyen göç etmeyecek şekilde yerleşeceksiniz. Hep sağlıklı kalıp aslâ hastalık görmeyeceksiniz.”3
Ne muhteşem bir karşılama töreni değil mi?
Dipnotlar:
1- et-Terğîb ve’t-Terhib, 4 : 499.
2- Gâşiye Sûresi: 14 - 16.
3- et-Terğîb ve’t-Terhib, 4 : 497.
08.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|