Bilindiği gibi, Eflatun ve Farabi’nin devletle alâkalı olarak ilginç görüşleri var. Onlar filozof kraldan bahsederler. Onlara göre, hakim, hekim (filozof) olmalıdır. Oysa ki tarihte buna dair fazla örnek göremiyoruz. Tarihte okuyan ve entelektüel yöneticiler olsa bile hayatını felsefeye hasreden krallar veya sultanlar görememekteyiz. Bu da Eflatun’un fildişi kulesinde yaşadığını ve sözkonusu teorisinin de fildişi teorisi olduğunu gösterir. Tarihte böyle bir devlet veya anlayış olmasa bile modern tarihte böyle bir anlayış meydana gelmiştir. Bu anlayışı günümüzde biraz farklı da olsa, veliyi fakih anlayışı temsil etmektedir. Bu fikrin çağdaş teorisyeni Ayetullah Ali Muntezari yani Ayetullah Humeyni’nin azledilen eski veliahtıdır. Bu fikrin çıkış noktası Sünni dünya ile buluşmayı sağlaması ihtimali ve umududur. Bununla birlikte, yaşanılan tecrübeler göstermiştir ki, elma ağacı armut vermemiş veya furu usule tabi olmuştur. Eşyanın tabiatını değiştirmek kolay değildir. Sünnilerle yakınlaşma sağlayacağı yerde modern bir Platonik devleti doğurmuştur. Bu, akla Bernard Shaw’ın bir nüktesini akla getirmektedir. Güzel bir lady, Shaw’la görüşür ve evlenme teklifinde bulunur. Gerekçesini şöyle açıklar. Sen zeki, ben ise güzelim, iki sıfat bir araya gelirse harika çocuklar dünyaya gelir. Öteki ihtimali akla getirmeyen kadına Shaw şöyle hitap eder: “Ya güzelliği bana zekâsı sana benzerse!”
Paul Bremer’in danışmanlarından The Fall And Rise of The Islamic State kitabının yazarı Noah Feldman, İran rejimini veya tecrübesini başarısız buluyor ve bunu şuna bağlıyor: “Velayeti fakih doktrini nedeniyle İran anayasasında güçler dengesi sağlanamamıştır. İran’da fakih veli bütün erkleri elinde toplamakta ve her şey bir işaretine bağlıdır. İran anayasasında dengeden değil tahakkümden bahsetmek mümkündür. Bu da sistemi sarkık ve çarpık hale getirmektedir…”
***
Baktığımız zaman gerçekten ed Ahmedinejad gibiler maniheist görünmektedirler. Bütün hayrı kendilerinde cem etmekte ve bütün şerri de düşmanlarına mal etmektedirler. Bu anlayışa maniheist anlayış denmektedir. Halbuki hayır ve şerri mutlak ayrı ellerde toplamak hem gerçekçi hem de fıtri değildir. Aksine, muhasebeyi ve şüpheyi ötelediğinden dolayı büyük bir yanlış zihniyet üretmektedir. Bush’un temel sapmalarından birisi de bu musab olduğu meniheist siyasi anlayıştır. ‘Ya yanımdasın ya karşımdasın’ anlayışı bu zihniyetin bir ürünüdür. Bu itibarla, Bush ile Nejad ideolojileri farklı ama yöntemleri aynı zıt kardeşlerdir.
İran tecrübesinin en önemli tıkanma noktalarından birisi de Şiilik nedeniyle dikomotik bir özelliği sahip olmasıdır. Büyüdükçe İslâm dünyasında gerilim ve çatallaşma da büyümektedir. Öyleyse siyasi olarak İran tecrübesi İslâm dünyasının çıkmazıdır. Ürettiği dikotomik ve çatal yapı nedeniyle bu deneyim ve tecrübe sonuçta çıkmaz bir sokaktır. Sokağın uzaması sadece çıkmazın uzaması anlamındadır ve dolayısıyla süreç ve yol uzadıkça İslâm dünyasının ödeyeceği bedel de artacak ve ağırlaşacaktır.
***
Bununla birlikte, manipülatif yapısı ve popülist özellikleri ve jeopolitiğini ideolojik kalıplara dökme becerisi nedeniyle tehlike büyüyor fakat kimse farkında değil. Şia’nın dikotomi boyutunu en iyi fark edenlerden ve görenlerden birisi 'İslâmın Serüveni' kitabının yazarı Hudson olmuştur. İslâm dünyasında küresel güçlerin daima Sünni havzalarından çıktığını zira küresel özelliklere haiz olan anlayışın Sünnilik olduğunu görmüştür. Ama Hudson’ın gördüğünü maalesef Sünni dünyanın düşünürleri bile görmekten acizdir. Yine İslâm dünyasının dominant anlayışının Sünnilik olduğunu gören ve bilen Kissinger İslâm dünyasına karşı yürütülen soğuk savaş’ta İran karşısında 1971 yılından itibaren uyguladıkları Çin modelinin uygulanması gerektiğini savunmuştur. Bu yanına çekme siyasetidir. İşgalden sonra Irak’ta bu model uygulanmıştır. Bundan dolayı iktidar Şiilere bırakılmıştır. Bu, İngilizlerin yapmadığı bir durumdu. Seyyid Hüseyin Nasr’ın oğlu Veli Nasr’ın Şii Uyanışı kitabı da bunun ispatı gibidir.
Maalesef veliyyu fakih modeli acube bir iktidar modeli üretmiştir. Buna Platonik teokrasi de denebilir. Bununla birlikte, tek tesellimiz Arapların şu darb-ı meselidir: La yasihhu illa’s sahih. Bu Ali Şeriati’nin Fatıma, Fatıma’dır sözü gibidir. Doğrunun alternatifi yoktur. Onun alternatifi başka bir doğru değil ifrat ve tefrittir. Doğrunun alternatifi yoktur ve söyledikleri gibi iki yanlış da bir doğru etmez…Sonuçta, yanlış hesap Bağdat’tan döner…
08.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|