“Şu okullar olmasaydı, Millî Eğitimi ne güzel idare ederdim” diyen zamanın ‘bakan’ı haksız değilmiş. Gerçekten de pek çok devletin nüfusundan daha fazla öğrenciye sahip olan Türkiye’de, idaresi en zor konulardan biri de eğitimdir.
Aslında, ‘baştan savma’ anlamında ‘idare’ etmek isteyen yönetici için zor olmaz. Problemleri öteleyen, erteleyen ve her şeye bahane arayanlar için her şey ‘kolay’dır. Ama sıkıntılara çare arayan, eğitim sistemindeki aksaklıkları düzeltmek isteyen, gençlerin gerçekten de kültürlü ve bilgili olmasını isteyen yöneticiler için eğitim sisteminde ‘kolay’lık yok.
Milyonlarca öğrenciyi yakînen ilgilendiren ‘dershane’ler konusu bile başlı başına bir problem. Meselâ, neticeleri açıklanan ve bu yıl son kez yapıldığı ifade edilen Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) sonuçları bunu gösterdi. (Aynı şey, ÖSS sonuçları için de söylenebilir.) OKS’de hem çok sayıda ‘başarılı’ öğrenci, hem de ‘sıfır puan’ alan öğrenci var. 913 bin 612 öğrencinin katıldığı OKS’de Matematik-Fen (MF) ve Türkçe-Matematik (TM) puan türlerinde 97 öğrenci 500 tam puan alarak birinci oldu. Bu başarılı sonuçların yanı sıra, 31 bin 221 kişi de ‘ham puan’ barajını aşamadı.
Elbette maddî imkânları farklı olanların farklı seviyelerde eğitim alması mümkündür. Her öğrencinin de farklı kabiliyetleri olduğu muhakkak. Fakat, devlet eliyle sunulan eğitim sisteminin mümkün olduğu kadar ‘eşit’ olması icap eder. Ülkemizde ise bu nokta ihmâl ediliyor. Bir yerde ‘beş yıldızlı eğitim’ veriliyor, öte yanda az da olsa bazı okullarda dersler ‘boş’ geçiyor. Bir yanda 25 kişilik sınıflar, öte yanda 60 kişilik sınıflar.
Eğitimciler haklı olarak ‘dershane’lere de itiraz ediyorlar. Ancak dershanelerin bir netice olduğunu unutmamak lâzım. Eğitim sistemi bu şekilde devam ettiği sürece, çocukları dershaneye gönderme isteği de devam eder. Hadiseye velilerin cephesinden bakılınca da ‘başka çare’ görünmüyor. İmkânı olan herkes, çocuğunun daha iyi imkânlarla okumasını arzuluyor. Bugünkü şartlarda bunun yolu da maalesef büyük ölçüde dershanelerden geçiyor. Dolayısı ile, bu ihtiyacı karşılayan bir sistem kurulmadıktan sonra, velilerin çocuklarını dershanelere göndermesini önlemek mümkün görünmüyor.
Yaz tatili olması sebebiyle eğitim sistemindeki aksaklıklar gündemden düşmüş görünüyor. ‘Uzun yaz tatili’ yakında sona erer ve asıl sıkıntı da o zaman hissedilir. Eğitim sistemine el atmışken, okullardaki kıyafet mecburiyetini de tartışmak gerekiyor. Meselâ, geçen yıllarda bütün ilkokul öğrencileri ‘siyah önlük’ giyerdi ve başka renkte bir önlük giymek, teklif etmek ‘suç’ addedilirdi. Şimdi ise önlükler renklendi, ama kıyamet kopmadı.
Aynı şekilde bir adım daha atılarak ‘önlük ve forma’ mecburiyeti de sona ermeli. Çünkü maalesef bazı okulların ‘forma’yı ticarete âlet ettiği iddiası dillendiriliyor. Bırakın, öğrenci ‘forma’ mecburiyeti olmadan, makul bir kıyafet giysin. İşe, bakkala, markete gider gibi okula gitsin. Kimse korkmasın, kıyamet yine kopmaz... Hem bugün değilse, bir gün mutlaka böyle olmayacak mı? O halde, o ‘bir gün’ niçin bugün, bu yıl olmasın?
12.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|