Dinî inancı olmayan bir sabun imâlâtçısı, bir vaize: “Sizin anlattığınız dinin, dünyaya iyilik getirdiği görülmüyor! Bunca zaman geçmesine rağmen, dünya kötülerle dolu.”
O sırada, çamur içinde oynayan bir küçük çocuğun yanından geçiyorlarmış. Vaiz demiş ki: “Sabunun da pek bir fayda getirmediği anlaşılıyor. Zirâ, dünya pis ve pislerle dolu!”
“Ama, sabun kullanıldığı zaman faydalıdır.”
“Evet, din de aynen öyledir. Eğer öğrenilir, anlaşılır, yaşanır ve uygulanırsa dünyaya ve herkese iyilik getirir.”
***
Bediüzzaman’ın, “ifsat, dinsiz, zındık komiteleri” diye tâbir ettiği bir kısım odaklar, özellikle İslâmiyete saldırarak, dini, maneviyâtı beşerin hayatından çıkarmak istiyorlar. Daha doğrusu, insanları kendilerine benzetmek istiyorlar. Bunun için de her türlü dolabı çevirip, hile ve desiseleri işletip, insanlığı, bilhassa gençliği sefahete sürükleyerek mâneviyâttan uzaklaştırmak istiyorlar.
Modern toplumlar da, çok pahalı bu tecrübeden sonra şu noktaya ulaştı: Dinsiz fen, mâneviyatsız teknoloji; insanın bin bir muamma yüklü mânevî cephesini, sayısız ihtiyaç ve arzularını tatmin edemez, edememiş... Beşer, bilimde ve fende ne kadar ilerlerse ilerlesin, hiçbir zaman dinsiz yaşayamaz.1 Zira, baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknoloji ve maddî imkânlara rağmen; kâinatın hücûmlarına karşı dayanacak ve sınırsız kabiliyetlerine neşv ü nemâ verecek hak dini elde etmezse hayatını sürdüremeyeceği2 anlaşıldı. Zira, çirkin, kötü, menfî haslet ve duyguların yegâne törpüsü din/imândır. Çünkü, fıtrî olan dinin sözü daha yüksek, etkisi daha büyük, hükmü daha yücedir.3
Ahlâkı güzelleştirmenin iksiri; hattâ hukuk, san’at, mimarî, ilim, felsefe, teknik gelişmelerin kaynağı da dindir.
Bin yıl önceki toplum gerçeklerinin hepsi mazide kaldı. Zenginler, hükümdarlar, ideolojiler, toplumlar, sınıflar, hattâ birçok millet tarih sahnesinden silindi. Hepsi, ama hepsi ya değişti, ya kayboldu. Fakat, din ayakta.4
Bütün bu gerçekler şunu göstermektedir: Beşer dinsiz yaşayamaz!
***
Acaba, bu ehl-i bid’a (dinden olmayanları uydurup dine mal edenler) ve doğrusu ehl-i ilhad (din düşmanları, dine karşı olanlar), bu dinsizlikte hangi menfaati buluyorlar? Eğer idare ve âsâyişi düşünüyorlarsa, Allah’ı bilmeyen dinsiz on serserinin idaresi ve şerlerini def etmesi, bin ehl-i diyanetin idaresinden daha müşküldür. Eğer terakkîyi düşünüyorlarsa, öyle dinsizler idare-i hükûmete (yöneticilere) muzır oldukları gibi, terakkîye dahi mânidirler; terakkî ve ticaretin esası olan emniyet ve âsâyişi kırıyorlar. Doğrusu, onlar meslekçe tahribatçıdırlar. Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakkî ve saadet-i hayatiyeyi (hayat mutluluğunu) beklesin.5
Dipnotlar:
1- İnal Savi, Ailede Din Eğitimi, T. DES, Ank., 1981, s. 252.; 2- Münâzarât, s. 86. 3- Münâzarât, s. 45.; 4- Der Spigel, 1998.; 5- Mektûbât, s. 424.
12.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|