Terörde taşeronları kullanan karanlık mahfillerinin maksadının ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozmak; iç çatışma, kavga ve kargaşa ile kaosa itmek olduğu, son olaylarla iyice tebârüz etmekte.
Aslında iki bin beş yüz sayfalık ve dört yüz klasörlük “Ergenekon iddianâmesi”ndeki “itiraflar” ve “belgeler,” dış ve iç odakların öteden darbe ve antidemokratik ara dönemler öncesinde sahneye sürdükleri tipik provokasyonları su yüzüne çıkarıyor.
Amacın, bombalama olaylarıyla kamuoyunu infiâle itmek, etnik ve dinî farklılıkları kışkırtmakla milletin birliğini zaafa uğratmak olduğu açıkça anlaşılmakta. Öncelikle “laik-anti laik” kamplaşmasını, Türk- Kürt” çatışmasını ve “Alevî – Sünnî ayrışmasını” hedeflediği tetikçilerin itiraflarıyla deşifre olmakta.
Kaos ortamı oluşturarak darbeye zemin hazırlamak maksadıyla Kürt vatandaşların yoğun olarak yaşadığı Mersin gibi şehirlerin “pilot bölge” seçilmesi; ve bayrak yakma eylemleriyle karşıt mitingler düzenlenerek milletin kutuplara sürüklenmesi, “iddianâme”de de geçen bunun tipik bir örneği.
Bundandır ki “iddianâme”deki, cebir ve şiddet kullanmak, askerî itaatsizliğe sevk, silâh, patlayıcı madde bulundurmak ve attırmak ifâdeleri dikkat çekici…
“ERGENEKON”U SULANDIRMA OYUNU…
Ancak asıl önemli olan, tetikçileri ve kod adlı “itirafçıları” bulmak değil, olayları tezgâhlayan, azmettiren kanlı ve kirli elleri bulmaktır.
Bu bakımdan yapılması gereken, taşeronları değil, asıl fâilleri yakalamaktır.“Danıştay saldırısı”ndan Cumhuriyet gazetesi bombalamalarına, İstanbul’da üç polisin şehid olmasıyla sonuçlanan ve tetikçilerin öldürüldüğü Amerikan Başkonsolosluğu önündeki saldırıdan, Göngören’deki kanlı bombalamalara ve en son 1. Ordu Komutanlığı karargâhının bulunduğu Selimiye Kışlasını hedef alan havan topu ıskalamasına kadar, katliâm ve cinâyetlerin arkasındaki örgüt ve gizli servisleri ortaya çıkarmaktır.
Bunun içindir ki Meclis Susurluk Komisyonu üyesi Fikri Sağlar’ın, “İddianâme on yıl önce yapılması gereken bir çalışmaydı. O zaman devletin çete kurmasıyla ilgili iddianâmesi daha genişletilip; sâdece bürokratların değil siyasilerin de bu yapı içinde bulunduğu bilgisine ulaşıldığına yer verilseydi, bu karanlık yapının geldiği yer ortaya çıkardı” sözü bugün daha da anlam kazanmakta.
Bu açıdan Sağlar’ın, “Ergenekon iddianâmesi”nde yer alan ifâdelerin daha önce basına sızdırılmasının iddianâmeye ilgiyi azaltıp ciddiyetini gölgelediği” uyarısı, son süreçte güya “iddianâme”yi parça parça tefrika edip, üzerinden “demokrasi havariliği”ne soyunan medyanın maksadının ne olduğu, açığa çıkmakta.
Gerçek şu ki Sağlar’ın da işaret ettiği gibi, insanların ‘okuduklarımız dışında bir şey yok’ diye haberleştirilen bu bilgileri kanıksaması, çok ciddî iddiaları sıradan inzibatî olaylara dönüştürmekte; bu tür sözde “demokrasi tarafı” ifşaatlar, meseleyi magazinleştirip “Ergenekon iddianâmesi”ni sulandırmakta. Çoğu zaman belirsizlikler içinde muammaya dönüşen darbe ve ara rejimlere zemin hazırlayan ve zâhiren zıt kutuplardan gelen fâil-i meçhul terör olaylarını, suikastları, dehşet verici eylemleri, kardeş kavgası ve iç savaş plânlarını, sıradan bir polisiye roman haline getirmekte…
PARÇALARLA UĞRAŞIRKEN,
BÜTÜNÜ GÖZDEN KAÇMASIN…
Böylece Türkiye’de öteden beri bir yandan terör örgütlerine her türlü para ve silâh desteği sağlayan, uluslar arası arenada gizli-açık arka çıkan, diğer yandan şehit cenâze merâsimlerine kadar sızıp vatandaşları kışkırtan dış mihraklar ve içteki işbirlikçileri, yine gözden kaçmakta. Parçalarla uğraşırken bütünü ihâta edilememekte…
Bir taraftan toplantı ve mitinglerde provokatif sloganlar attırıp çeşitli sivil toplum örgütleri adı altında eylemler plânlayıp “Alevî-Sünnî”, “Türk-Kürt”, “laik-anti laik” benzeri tarikler için stratejiler üretip uygulayanlar, diğer yandan asimetrik tahrikle-karşıt eylemlerle ülkeyi anarşi, terör ve kargaşaya sürüklemeye zemin hazırlayanlar, çetrefilli, kalabalık ve karanlık ilişkiler ağının ortasında âdeta kaybolmakta.
Hangi ülkelerin bölücü terör örgütüne silâh ve malî yardım yaptığı, hangi gizli istihbarat servislerinin ve subaylarının teröristleri eğittiği; hangi küresel lobilerde Türkiye’nin bölünüp parçalanmasının plânlandığı, “darbe günlükleri”nin yer aldığı defterler gibi meçhulde kalmakta. Birbirini besleyen tahrik ve terör projeleriyle, Türkiye’yi Müslüman komşu bölge ülkelerine yönelik işgal, saldırı ve yaptırımlarına ortak etme emelinin üzeri örtülmekte. En vahimi de bütün dikkatler, taşeronlar ve tetikçiler üzerine odaklanıp, gerçek failler ve azmettirenler görünmez hale getirilmekte. Türkiye’nin demokratik sürecinden, AB’den koparılıp küresel gücün eksenine kaymasına, ekonominin uluslar arası sermaye, IMF ve Dünya Bankası gibi finans kuruluşlara havale edilmesine seyirci kalınmakta…
12.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|