Yaz sıcağında Türkiye’nin gündemi yoğun. İktidar partisini “kapatmama kararı”nın ardından Meclis tatile girse de, aylardır ötelenen iç ve dış sorunlar âdeta gündeme düşüyor.
Ekonominin kritik bir sürece sürüklendiği vasatta, alttan alta IMF ile yeni “stand-by anlaşması”nın hazırlıkları yapılıyor. Hazine ve Dış Ticaretten sorumlu Bakan bile, kolaycılığa kaçarak sadece Türk lirasını değerlendirerek enflasyonun aşağıya çekilemeyeceğini açıklıyor. Enflasyonda yüzde 120’ye varan vâhim bir hesap hatasıyla hükümetin yanıldığını itiraf ediyor.
Elektrik ve doğal gaz zammından sonra diğer zarurî maddelerde de zamlar âdeta otomatiğe bağlanmış; özellikle gıdada yüzde 100’lere varmış, başını almış gidiyor.
Diğer yandan kısa sürede “küçük ve kopya bir hücre”ye atfedilip kapatılan Amerikan İstanbul Başkonsolosluğu önündeki saldırıdan sonra Güngören’deki katliâmın tetikçi bölücü terör örgütün işi olduğuyla âdeta kapatılması dikkat çekiyor. Her biri ayrı bir fâciaya dönüşen orman yangınları, ciddî bir araştırma gerektiriyor.
Kezâ, günlerdir Konya’nın bir beldesindeki özel bir vakfa ait Millî Eğitim’den “izinli” öğrenci yurdunda, 18 yıl sonra meydana gelen müessif kaza üzerinden yeniden “irtica sendromu”na tutulan mihraklar, akıl ve iz’ân dışı isnatlarla dine ve dindarlara saldırı kampanyasını yürütüyorlar.
Patlamada ihmâli görülenleri soruşturmak yerine, vatandaşların kendi imkânlarıyla çocuklarına devletin vermediği din eğitimi vermesini ve dinlerinin temel kitabı Kur’ân öğrenimini hesâba çekiyorlar.
“KÜRESEL DALGA” VE “İFSAD ŞEBEKESİ”
Ve bütün bunların ortasında, bu kez Genelkurmay’ın “Çalışmalar devam ediyor, yetişmediğinden gündeme gelmedi” açıklamasına rağmen, sözde sivil siyasetin temsilcisi ana muhalefet partisince ısrarla Yüksek Askerî Şûrâ kararlarında bu kez “ihraç olmaması” tartışması başlatılıyor.
YAŞ’ın her defasında onlarca subay ve astsubayı sorgusuz sualsiz hayatlarını verdikleri mesleklerinden etmesini, yüzlerce yargısız infazı ve son altı yıldır Şûrâ Başkanı Başbakan ve Millî Savunma Bakanının “şerh” koymakla yetinip siyasî iktidarın buna hiçbir yasal tedbir almamasını hesaba çekmek yerine, “neden ihraç olmadı?” sorusu, doğrusu Türk siyasetinin çarpıcı garâbetini ele veriyor.
Gelinen noktada, Başsavcının Başbakan Erdoğan’ın “partisinden ihracı” talebiyle yeniden “kapatma dâvâsı” açacağı söylentileri arasında, vatandaşların, vakıfların, cami derneklerinin, çok sayıda kişi ve kuruluşun “fişlendiği” haberi, 28 Şubat sürecinden kalma “fişlenme”yi bir defa daha Türkiye’nin gündemine getiriyor.
Bu açıdan ülkeyi terör, kavga, kamplaşma ve kutuplaşmayla kargaşa, kaos, iç çatışma ve içsavaş ortamına sürüklemeyi amaçlayan “masonik yapılanma”nın kodları ve şifreleri tek tek çözüldüğünde, Türkiye’nin temel gündemi haline gelen “Ergenekon”un gerçekten ABD’den Türkiye’ye, yabancı istihbarat servislerinden yerli gladyo benzeri işbirlikçilere uzanan bir “ifsad şebekesi” olduğu açıkça su yüzüne çıkıyor.
İki bin beş yüz sayfalık ve dört yüz kırk klasörlük ekleriyle “Ergenekon iddianâmesi”, Kanada’daki hahamlara varan İsrail ve Amerikan ajanlarında bulunan çuvallarca belgelerle, Kuzey Irak’ta “ikinci İsrail” işlevi verilen kukla devletin ardındaki gizli elleri ele veriyor.
Bu araştırmayı yapan Uğur Mumcu’dan Orgeneral Eşref Bitlis’e varan fâil-i meçhuller üzerindeki örtüler kaldırıldığında, karanlık, girift ve karmaşık dehşetli ilişkiler aydınlandığında, doğrusu Hudson’dan İstanbul’a, Telaviv’den, Washington’dan Ankara’ya uzanan ve “Ergenekon”da düğümlenen “küresel dalga” açığa çıkıyor…
GERÇEK GÜNDEM GÜME GİTMESİN…
Ne var ki, biriken ve baş ağrıtan yoğun ve sıcak gündem hayhuyu içinde Türkiye’nin AB müzâkere süreci de savsaklanıyor.
ABD’nin tuzu kuru; neoconlar için varsa yoksa “İsrail’in güvenliği” ve ABD’nin küresel çıkarı. Türkiye’yi, Müslüman komşusu İran operasyonunda ortak etme ve bölgede hegemonya ve çıkar politikalarına âlet etme emelindeler. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sean McCormack’ın, Türkiye’de AKP hükümetiyle bundan önce de iyi çalıştıklarını, bundan sonra da iyi şekilde çalışmaya devam edeceklerini söylemesinin “anlamı” bu.
ABD’nin AKP ile çalışmasında ve Ankara’nın ABD ekseninde kalmasında, Türkiye’nin ve bölgenin hayrı yok. Hükümetin “destek hamûlesi”yle işbirliği içine girdiği ve bir buçuk milyon insanın öldürüldüğü Irak işgalinde bu vaziyet açıkça görüldü.
Türkiye, artık AB’ye sürecine bakmalı. Ankara, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanı Lluis Maria de Puig’in iktidar partisinin kapatılmaması üzerine, “Türkiye’nin siyasî istikrar için, içinde yeni sivil anayasa hazırlığının da bulunduğu gerekli demokratik reformlar üzerine ivedilikle yoğunlaşması ve girişimlerinde Türkiye’ye yardımcı olmaya hazır oldukları” mesajına önem vermeli…
Gündem karmaşası içinde Türkiye’nin gerçek gündemi güme gitmemeli…
09.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|