Meclis tatile girdi; lâkin siyaset iktidar partisini “kapatma dâvâsı” kararını tartışıyor. Kulislerde demokrasiye “sarı ışık” yakılmasının “mesaj” ve “ihtar”ın anlamı konuşuluyor.
Anayasa Mahkemesi’nce bir siyasî partinin kapatılmaması, elbette onca bâdireden sonra demokrasinin geleceği açısından iyi bir örnek olmuştur. Ne var ki daha “gerekçeli karar” açıklanmadan, “kısa karar”ın önüne ve arkasına konulan kayıtlarla, evvel emirde demokrasinin üstünde “demoklesin kılıcı”nı sallandırılması, postmodern bir “kapatma”yı sözkonusu etmekte.
Ankara’daki “gizli pazarlıklar” söylentisi bir yana, “kapatmama kararı”nın 5’e 6’yla çıkması ve “red” oyu veren Mahkeme Başkanı Kılıç’ın, buna rağmen “çok ciddî bir ihtar”dan söz etmesi, bunun sinyalini veriyor. Kılıç’ın, “Anayasa’da gereken 7 sayısını tutturamaması nedeniyle kapatma kararı çıkmamıştır, ancak ilgili siyasî partinin bu sonucu çok iyi analiz edip mesajı alması gerektiğini” söylemesi, Türkiye’de darbe dönemlerinden kalma bir itiyadı ele veriyor. “Laiklik”, “ilke ve inkılâplar” paravanında antidemokratik dayatmalarla sivil siyasetin “vesâyet” altına alınması, demokrasinin zaafa uğratılması itiyadını…
Bu itibarla Kılıç’ın ifâdesiyle “toplumdaki çok ciddî gerginliğin giderilmesi”nin ve “hangi düşünce ve inançla olursa olsun birlikte yaşama şartlarının oluşması”nın, demokrasinin önüne bariyerler konulması emr-i vakisiyle yapılması, herhalde bazı Orta Afrika kabile devletlerinde ve Türkiye’de rastlanan garâbetlerden…
“KORUMA VE KOLLAMA” VAADİ…
Gerçek şu ki “karar”ın ardından bazılarının “hukukçu” kisvesinde, “Mahkemenin kararı”yla “AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” teziyle, yeniden açılacak bir “kapatma dâvâsı”yla korkutmaları, belli ki iktidar partisini tamamen “teslim almaya” yönelik…
“Gerginliğin azaltılması” ve “birlikte yaşama” adına siyasetin çembere alınıp demokrasinin kuşatılmasının toplumu kaynaştırıp bütünleştirmediği, yakın siyasî tarihteki darbe ve postmodern darbe süreçlerinde görüldü. Buna rağmen son “kapatma dâvâsı”nda etraftan dolanarak aynı taktiğe başvurulması, Türkiye’de devletin din ve demokrasi ilişkilerindeki “samîmiyeti”ni bir defa daha deşifre ediyor.
Bir başka garâbet, görünürde pek kabullenmemiş gibi gözükse de iktidar partisinin daha baştan bu “kuşatılmışlığı” bir nev'î kabullenmesi. Başbakan Erdoğan’ın ilk tepkideki, “Hiçbir zaman laikliğe karşı eylemlerin odağı olmayan AK Parti bundan sonra da Cumhuriyetimizin temel niteliklerine sahip çıkmasına devam edecektir’’ sözleri bunun göstergesi.
Görünen o ki Erdoğan, bir “Kasımpaşalı” olarak “yıldığını”, “teslim olduğunu” göstermemek açısından siyaseten bir şey olmamış gibi konuşsa da işin iç yüzü başka. Kılıç’ın üstüne basa basa dile getirdiği, en yakın AKP yorumcularının bile bundan böyle Başbakan’a ve siyasî iktidara “sorumluluklar” yüklediği bir ortamda, Erdoğan ve parti yönetimi bundan tecâhül-ü ârif etse de, netice değişmiyor. Sivil siyaset ne yazık ki “rehin alınıyor”, siyasî iktidar ne yazık ki mâhut “örtülü vesâyet”e “derinden” râzı…
Onun için bazı mahfillerin beklediği “22 Temmuz gecesi balkon konuşması”ndan daha “dikkatli” sarf ettiği sözlerinde bile “laikliğe bağlılık” ve “koruma ve kollama” vaadi, Erdoğan’ın demeçlerinin satır aralarında açıkça okunuyor.
DEMOKRATİKLEŞMEYE “REZERV”
Vâhim olan şu; Hazine yardımının yarısının kesilmesi “cezası”yla kalınması, zâhiren siyasete yol verse de aslında Türkiye’nin siyasî geleceğini ve demokratik gündemini âdeta bloke ediyor. Türkiye’nin AB müzâkere sürecinde demokratikleşme, özgürlükler ve temel haklardaki gelişmesinin önüne görünmeyen barikatlar konulmak isteniyor.
Kısacası, iktidar partisine siyasî hayatı bahşediliyor, buna karşılık siyasî iktidarı öngörülen sisteme “mahkûm” ediyor, demokratik icraatlara “rezerv” konuluyor; siyasetle demokrasi âdeta takas ediliyor…
Buna göre “aklanan” AKP siyasî iktidarı, milletin temel taleplerinin başında gelen mânevî değerlerdeki hak ve hürriyetleri, inanç ve ifâde özgürlüğünü mevzu etmeyecek.
Meselâ eğitim demokratikleşmesini, yüzbinlerce öğrencinin eğitim hakkını gasbeden yasadışı başörtüsü yasağının kaldırılmasını, imam hatip mezunlarının üniversite sınavlarındaki katsayı adaletsizliğinin giderilmesini, din eğitimi ve öğretimi önündeki sınırlamaları, Kur’ân kurslarındaki “yaş yasağı”nı, YAŞ’ta “irtica” bahanesiyle subay ve astsubayların mesleklerinden yargısız ihracını, bir defa daha gündeme getir(e)meyecek; getirmemesi bekleniyor.
Her gündeme getirdiğinde, yeniden “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” iddiasıyla karşı karşıya kalacak…
AKP için demokratik direnç sınavı yeni başlıyor…
04.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|