Emirdağ’da bir Urfalı
Soyadı gibi kendisi de aslen Urfalı olan Ahmet Urfalı, Bediüzzaman Hazretleriyle 1945 senesinde görüşüp tanışmış. Ondan sonra da hiç kopmamış, irtibatını hiç kesmemiş.
O tarihte kendisi asker olup Emirdağ’daki ailesinin yanına izne gelmiş. Balıkesir’de yaptığı askerliğini tam dört senede tamamlamış. 1947 yılında terhis olduktan sonra, Ceylan Çalışkan ve Mustafa Acet ile birlikte Üstad’ın hizmetine girmiş. Üstad Bediüzzaman’ın 1960’a kadar kalmış olduğu Emirdağ ve Isparta’da pek çok hadiseye bizzat şahit olmuş. Bize bunların bir kısmını hikâye etti. Ama, önce kendisini tanımaya ve Urfa ile olan bağlantısını öğrenmeye çalışalım.
Bize anlattığına göre, dedelerinin Urfa’dan Emirdağ’a gelip yerleşmesi, bundan yüz elli-iki yüz sene kadar öncesine dayanıyormuş. O tarihlerde, dedelerinin de içinde bulunduğu bir ticaret kervanı buradan geçiyor. Urfa’dan gelip İstanbul’a doğru gitmekte olan bu kervan, Emirdağ’daki bir kervansarayda konaklamış. Meğerse, o gün de mübarek Ramazan ayının başlangıcı olup, ilk teravih namazı kılınacakmış. Ancak, kervansarayda bulunan yerli ve yabancı topluluk içinde cemaate gönüllü imamlık yapacak, namazları kıldıracak kimse çıkmamış. Sonunda Urfalı misafir yolcuda karar kılmış ve kendisine teravih namazını kıldırması ricasında bulunmuşlar. O da çaresiz kabul etmiş.
Urfalı kervancının cemaate imamlık yapmasından ve teravih namazını kıldırmasından son derece memnun kalan Emirdağlılar, hiç olmazsa Ramazan ayının sonuna kadar burada kalmasını ve imamlığa devam etmesini isterler. O ise, ertesi gün İstanbul’a doğru yola çıkacak kervan ile gitmek ve kafiledeki arkadaşlarından ayrılmak istemediğini söyler. Ancak, onun tam tecvitli ve doğru mahreçle Kur’ân okumasını ve namazı tam usûlünce kıldırmasını ziyadesiyle beğenen Emirdağlılar, ondan bir türlü vazgeçmek istemez. Rica-minnet, onu Ramazan ayının sonuna kadar orada tutmaya muvaffak olurlar. Ne var ki, halk bu Urfalı imamı o kadar sever ve ona o derece bağlanır ki, onu bir daha bırakmak istemez.
Kendisine bayramdan sonra da ve hatta devamlı olarak Emirdağ’da kalması teklif edilir. Ona “Sen artık burada kal, buraya yerleş. Sana mal-mülk verelim, burada evlendirelim, kardeşimiz, akrabamız ol” denilir. Neticede o da bu teklifleri kabul eder ve Emirdağ’a yerleşir.
Bu Urfalı imamın çocukları olur ve zaman içinde geniş bir aile haline gelir. Emirdağ nüfus kütüğünde 4 no’lu sırada kayda geçen bu aile, 1934’te çıkartılan soyadı kanunu gereği “Urfalı” soyadını alır.
İşte, kaderin sevkiyle bir-iki asır evvel Urfa’dan gelip Emirdağ’a yerleşen bu aziz ailenin efradı, gün gelir Üstad Bediüzzaman ile tanışır, onun hizmetine girer ve eserlerini okuyarak Nur’un “saff-ı evvel” içindeki kahramanı olurlar.
Tarihin yorumu 4 Ağustos 1922
Enver Paşanın şehadeti
1922: Enver Paşa, Tacikistan'da Ruslarla çarpışırken, vücuduna isabet eden kurşunlarla şehid düştü. Maceraperestliğiyle beraber milletperverliğiyle de tanınan Enver Paşa, İttihad ve Terakkînin önde gelen isimlerinden biridir. 1908'de Resneli Niyazi Bey ve diğer bazı subay arkadaşlarıyla birlikte dağa çıkma pahasına Manastır'da önce Hürriyet, hemen ardından da Meşrûtiyetin ilânına öncülük etti. 1912'de meydana gelen Balkan Savaşı esnasında daha çok siyasetle meşgul oldu ve 1913'te meşhur "Bâbıâli Baskını"nı gerçekleştirenlerin başında yer aldı.
1914–1918 yıllarında cereyan eden Birinci Dünya Harbinde "Erkân–ı Harbiye Reisi" sıfatıyla en büyük kumandan olma vasfını taşıdı. Şehzade Süleyman Efendinin kızı Naciye Sultanla evli olan Enver Paşa, savaşın sona erdiği aynı yıl içinde, diğer İttihatçılarla birlikte gizlice ülkeyi terk etti. Takvâsı ve vatanperverliğiyle İttihatçıların bozuk kısmından ayırd edilmesi gereken Enver Paşanın mezarı 1996 senesinde İstanbul'daki Hürriyet–i Ebediye Tepesine nakledildi.
04.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|