"Gerçekten" haber verir 04 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Allah'ın emri ve dilemesi



Dilek hanım: “Allah’ın emri ile dilemesi aynı mıdır, fark var mıdır? Meselâ Allah ateşe emrediyor ve ateşin Hazret-i İbrâhîm’i (as) yakmamasını diliyor. Emretseydi, ama dilemeseydi ne olurdu? Ateş bu emre uyar mıydı?”

Allah’ın emri ile dilemesi, Allah’ın iki ayrı isminin ve sıfatının tecellîsidir. Allah (cc), Âmir’dir ve Mürîd’dir; yani emreder ve diler. Yani emr-i küllî ve irâde-i külliye Sahibidir. Allah’ın emri de, irâdesi de kâinâtı ihâta etmiştir, yani kuşatmıştır.

İrâdî olsun olmasın; insanın hareketleri de şüphesiz Allah’ın irâde-i külliyesine dâhildir. Kur’ân, “Âlemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe siz bir şey dilemiş olmazsınız!”1 âyetiyle buna işâret eder. Kur’ân, irâde-i külliye Sahibi olan Allah’ın Alîm ve Hakîm olduğunu da kaydeder.2

Cenâb-ı Hak, Âmir-i Mutlak’tır; yani, her şeye fıtratının ve yaratılışının gayesini emreder. O’nun emri dileğidir; dileği fiilidir, fiili emirdir, dileği emrinin icrâsıdır. Allah’ın emri bir iş için tecellî ettiğinde, bir çok sıfatı da emri ile birlikte aynı işte mütecellîdir. Emri ve irâdesi ile birlikte kudreti, hikmeti, san’atı, ilmi, izzeti, celâli, cemâli... vs. sıfatlarının tezâhürlerini aynı işte görmek mümkündür.

Âmir ismine, Kur’ân’da genellikle “Ol!” emri nezdinde işâret edilmektedir. Kur’ân, Cenâb-ı Hakk’ın emri, fiili ve dileği arasındaki yakın ilişkiyi şöyle anlatır: “O’nun işi, bir şeyi dilediği zaman ona sadece ‘Ol!’ demektir; o hemen oluverir.”3

Kur’ân’da Cenâb-ı Hak yalnız şuur sahiplerine emretmekle kalmaz; şuur sahibi olmayan varlıklara da emir buyurduğunu ve vahyettiğini bildirir. Meselâ Zât-ı Âmir-i Mutlak, Hz. Nuh (as) tûfânı esnasında arza ve semâya şöyle emrettiğini beyan eder: “Yere, ‘Ey yer! Suyunu çek!’ göğe de, ‘Ey gök! Suyunu tut!’ denildi. Su çekildi. İş bitti, gemi Cûdi’ye oturdu.”4 Cenâb-ı Hak, Hz. İbrâhîm’in (as) atılmak istendiği ateşe de şöyle emrettiğini bildirir: “Biz, ‘Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmetli ol!’ dedik.”5

Cenâb-ı Hakk’ın emri, bal arısının gayr-i şuurî hareketlerinde de hâkimdir: “Rabb’in bal arısına: ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin. Sonra her çeşit üründen ye. Sonra da Rabb’inin işlemen için gösterdiği yollardan yürü’ diye vahy etti. Karınlarından insanlar için şifâ olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır.”6

İrâde sıfatından gelen ve kâinâtı ihâta eden tekvînî emirler ile Kelâm sıfatından gelen Kur’ânî emirlerin tamamının Âmir-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakk’a ait olduğunu beyan eden7 Bedîüzzaman Hazretleri, bütün zerrelerine kadar kâinâtın, bütün meleklerin ve bütün varlıkların Cenâb-ı Hakk’ın “Kün! = Ol!” emrine karşı harfiyen mutî olduklarını, boyun eğdiklerini ve mutlak tezellülde olduklarını kaydeder.8

Üstad Saîd Nursî, kâinâtın her bir zerresinin Allah’ın mutlak emri altında mütemâdiyen istikbalden gelip, hâle uğrayarak teneffüs edip, mâziye döküldüğünü beyan etmektedir.9 Dâire-i imkânda ne kadar eşya var ise, hepsine gayet kolay ve rahat vücut giydirildiğini, bir şeye emretmesiyle o şeyin yapılmasının bir olduğunu ifâde eden10 Bedîüzzaman, tabiat kanunları denilen kevnî yasaların, Allah’ın emirlerinin, muhtelif varlıklara intikalinden başka bir şey olmadığını kaydetmektedir.11

Netice itibariyle, Allah’ın emri ile dilemesi kevnî işlerde, yani yaratılış kânunlarında, yani tabîat yasalarında berâber tecellî etmektedir. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hak dilemediği bir şeyi emretmemekte; emrettiğini ise dilemiş bulunmaktadır.

Dipnotlar:

1- Tekvîr Sûresi, 81/29

2- İnsan Sûresi, 76/30

3- Yâsîn Sûresi, 36/82

4- Hûd Sûresi, 11/44; Fussilet Sûresi, 41/11

5- Enbiyâ Sûresi, 21/69

6- Nahl Sûresi, 16/68,69

7- Mektûbât, s. 463

8- Sözler, s. 384

9- Mektûbât, s. 233

10- Mektûbât, s. 237; Sözler, s. 180

11- Mesnevî-i Nûriye, s. 52

04.08.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.08.2008) - Sosyal ilişkilerimiz

  (02.08.2008) - Kalbin teslimiyeti

  (01.08.2008) - Duâlarımızı ihmal etmeyelim

  (30.07.2008) - Boşanmak mı, sabır mı?

  (29.07.2008) - Mi’râcınıza binler tebrikler

  (27.07.2008) - Kısa cevaplara devam

  (26.07.2008) - Kısa cevaplar

  (25.07.2008) - Şeair üzerine

  (24.07.2008) - Hikmetleriyle kısaca Hane-i saadet

  (23.07.2008) - Sadaka üzerine

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır