Kapatma dâvâsı sona erdi. Genel itibariyle bir “oh” çekildi. Fakat buna “şimdilik” notunu eklemekte fayda var. Çünkü mahkemeden sızan bilgilere göre gerekçede yer alacak kırmızı çizgiler haddinden fazla kalın. O kadar fazla ki otoban olması gereken siyaset yolu patika gibi inceltilecek. Ve en küçük bir çizgi ihlâlinde başsavcılık yeni bir iddianame ile “yıkılmadım ayaktayım” diyecek.
Şimdi bunun alt yapısı oluşturuluyor. “Kapatmadık ama kapatmaktan beter edeceğiz” süreci işliyor. Fakat sürecin AKP’yi de aşan bir amacı var. Statükonun kırmızı çizgi haline getirdiği konular “CHPvari” partiler dışında bütün partilerin çözmeyi istediği konular. Dolayısıyla siyaset, yeni bir çelmeyle karşı karşıya. Bu oyunu bozmak siyasetçilerin boynunun borcu. Ortak “yok edici”ye karşı demokratik cesaret ve basireti gösterip birlikte hareket etmek zorundalar.
***
Gelelim kırmızı çizgilere. AKP’nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğuna karar veren mahkeme, milyonlarca mağduru bulunan, Türkiye’nin en büyük problemlerini kırmızı çizgiler haline getiriverdi.
Sızan haberler doğruysa hepimiz, en azından Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu “kırmızı kart”lık. Meğer yıllardır hepimiz kırmızı çizgileri ihlâl ediyormuşuz.
İşte kırmızı çizgiler: Başörtüsü yasağını, imam hatiplere katsayı düzenlemesini, başörtüsüne izin veren açık lise uygulamasını, Kur’ân kurslarındaki yaş sınırlamasını, mescit ve başörtülü doktor çalıştırmayı sakın düşünmeyin, konuşmayın, yasakları eleştirmeyin, çözmek için kılınızı dahi kıpırdatmayın. Ne seçmen bunları talep etsin, ne de siyasetçi çözsün! Türkçesi; eller yukarı teslim olun!
***
70-80 yaşında bir insan düşünün. Kadın veya erkek fark etmez. Kendini genç göstermek için kilolarca makyaj sürünüyor. Saçını jöleliyor, baston yutmuş gibi dik yürümeye çalışıyor. Ne kadar inandırıcı olur? Kendinden başka kimi, nasıl kandırabilir?
1930'lu yılların kafa yapısına sahip olanlar da aynı durumda. Hâlâ “tak-şak-rahat-hazır ol” vaziyetinin devam ettiğini zannediyorlar. Hâlâ “özgürlüğünüz izin verdiğim kadardır” sözünün kayıtsız şartsız kabul edileceğine inanıyorlar. Bu modeller hep böyle. Ama geçti Bor’un pazarı… Uyanın artık! Yol verin! Yıl 2008! Kırmızı çizgileriniz 1930’larda geçerli olabilirdi. Şimdi tedavülden kalktı. Anlayın artık. Bu bahanelerle torunlarınızı dahi ikna edemezsiniz. Boşuna kendinizi de bizi de yormayın.
***
Bir çift lâf da siyasetçilere özellikle siyasî iktidara. Oy almak, yüzde 47 oy almak önemlidir. Ama daha önemlisi hakkını vermektir. Vatandaşı iyi temsil etmek, taleplerini yerine getirmek, haklarını muhafaza etmektir. Akıllı idare etmektir. Akıllı idare etmek her “höt” dendiğinde sinip uzlaşmak değildir. Gerginliğe girmeden, oyuna gelmeden vatandaşın isteklerini karşılamaktır. Engelleri hak ve talepleri pazarlık usulü yapmadan aşabilmektir. Ne pahasına olursa olsun milletin izzetini çiğnetmemektir. Zor olan budur. Yoksa her sıkıştığında tek taraflı tavizlerle birlikte engellerin sahipleriyle uzlaşma yolu en fazla denenen yoldur. Ama en klâsik ve faydasız yoldur. Ve en bıktırıcı yoldur.
Son söz: Omuzlarınıza aldığınız sorumluluğun hakkını verin. Yoksa alırız anahtarı ellerinizden!
04.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|