Kadın ve erkeğin kahramanlık
davranışları farklı farklıdır
Geçen haftaki yazımızın son cümlesi, “Siz eşinizin, eşiniz sizin kahramanınız olsun.” şeklindeydi. Eşlerin birbirlerine nasıl ve hangi kriterlerde kahramanlık yapacağı, yine fıtratın tayin ettiği bir iş olacaktır. Haliyle ailede kadın ve erkekten beklenen kahramanlık davranışları aynı değildir. Din açısından kadının kahramanlık davranışları ‘sadakat ve emniyet’ olurken; erkekte, ‘merhamet, himayet ve hürmet’ esasları olmaktadır. Bu davranış alanları aynı zamanda bireylerin ailedeki rolleriyle de direkt alâkalıdır.
Yani kadın evde sadakat ve güvenin sembolü olurken, erkek merhametin, himaye etmenin, korumanın ve de hürmet etmenin sembolü olmaktadır.
Ailede kadın da erkek de kendi kahramanlık alanlarında varlık gösterebileceklerdir.
Ailede mutluluğun başkaca bir formülü yok gibi.
İbretlik bir hikâye
Eşlerin birbirlerinin kahramanı olma konusunda Doğan Cüceloğlu’nun başından geçen hadise dikkat çekici. Hikâyenin bütününden alınacak çok dersler var. Özetleyerek paylaşalım:
Cüceloğlu, Amerika’da bir üniversitede ders vermektedir. Onun dersini alan öğrencilerden Sally, çok güzel, başarılı, hanımefendi ve nezih kişiliği olan birisidir. Sally, bölümün bir pikniğinde hocasını erkek arkadaşı ile tanıştırır.
Cüceloğlu, saçı biraz dökülmüş, şişman denecek kadar toplu, çirkin, kısa boylu adamı gördüğünde şaşırır, ve içinden, ‘Benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştur acaba? der.
“O benim kahramanım, ben ondan çok şeyler öğrendim”
Cüceloğlu’nun öğrencisiyle arasında geçen diyalog ve ilgili yorumu şöyledir:
“Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum?”
“Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini.”
“Nesi seni etkiledi; hangi özelliklerini sevdin?”
‘Sally, bir Amerikalı olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan kültüründe, bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre ben o anda Sally’nin mahremiyetine ‘burnumu sokuyordum.’
Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, “O şahane bir insan; o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim” dedi.
“O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının erkeğine, “Sen benim kahramanımsın” duygusu içinde bakmasının erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım. Bu hediyeyi, hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum ve o kişiyi kıskandım.”
İşte kahramanlık kriterleri!
“Nasıl yani?” dedim. Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniversite öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor; onlarla buluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor. Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hastanede kalıyor, geceleri ona bakıyor.”
Öğrencisinin verdiği cevap karşısında Cüceloğlu şaşkınları oynamaktadır. Ve şu cümleleri kurar; “Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Kendime kızdım. Ben güya en yüksek eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hâlâ dış görünüşe göre yargılıyordum… İçimdeki pislikten utandım.”
Sally’nin davranışları
yetiştiği aileyi gösteriyor
Psikoloji profesörünün kendisini değerlendirmesine vesile olan bu diyalog, aslında kültürlerin insanlar üzerindeki etkisini de ortaya koymaktadır. Yani bir insan profesör olmasına rağmen, içinde yetiştiği kültürün izlerini hayatı boyunca taşırken, farklı kültürler gördüğünde de bundan ciddî şekilde etkilenebilmektedir.
Tabiî burada dikkat çeken noktalardan birisi, öğrencinin yetiştiği ailedeki oturmuş bazı kurallardır. Sally içinde yetiştiği ailenin çocuğudur. Dolayısıyla yansıttığı davranışlar ailesinden aldığı ve hayata taşıdığı davranışlardır.
Cüceloğlu bir alan uzmanı olarak işin peşini bırakmıyor. Bir şekilde müsaade alarak, öğrencisiyle birlikte öğrencisinin evine ulaşıyor. Cüceloğlu, öncelikle bu yeni tanıştığı ailede dikkat çeken unsurun güleryüz olduğunu gözlemler. Sonra Sally’nin babası George’un torunlarıyla konuşurken onların göz hizasında konuşmasına hayran kalır. Kendisine, ‘Torunlarınızla böyle mi konuşuyorsunuz?’ diye sorduğunda ise, George, biraz sorulan sorunun da şaşkınlığı içerisinde cevap verir: “Tabiî, onların göz hizalarında onlarla konuşuyorum. Onlar küçük insanlar! Sanırım bunu herkes yapıyordur, yoksa siz yapmıyor musunuz?” diyerek şaşkınlığını ifade eder. Bu şaşkınlık karşısında hocanın yaşadığı mahcup bir gülümseme olur.
Bir Amerikan ailesindeki kırmızı
çizgiler dikkat çekici
Ailde bir davranışın davranış haline gelebilmesi, o davranışın normal yaşanabilir, uygulanabilir bir davranış haline gelmesiyle mümkündür. Zaman zaman görülen, sürekliliği olmayan davranışlar kalıcı değildir. Bir Amerikan ailesindeki örnek davranışların ortak kabulle ve ortak uygulama ile meydana geldiği apaçık. Bu durumu, öğrencinin ailesi hakkında verdiği bilgiler anlatıyor:
Sally’ye, babasının torunlarıyla hep böyle mi konuştuğunu sordum. “Evet” cevabını alınca, kendisi çocukken de babasının, onunla göz hizasına inerek mi konuştuğunu sordum. “Evet, biz böyle biliyoruz. Ağabeyim Brian da çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla böyle konuşacağım. Biz böyle biliyoruz”, dedi.
Yaşananlar karşısında hoca hem şaşırır, hem de gözlemlerinden dersler çıkarır. Tabiî kendisini de yargılamaktan geri durmaz:
“Tüylerim diken diken oldu. Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlık alanımdı, ama üç çocuğumdan hiçbiriyle göz hizasına inerek konuştuğumu hatırlamıyordum. Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara kızmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına kızdım. Daha sonra kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki öğrenme fırsatından yararlanmaya karar verdim.”
Davranışlar nelere
öncelik verildiğini gösteriyor
Bu Amerikalı ailede dikkat çeken başka bir özellik daha vardır. O da çocuklara verilen değerdir. Sally’nin oldukça varlıklı olan ağabeyi Brian, bir iş anlaşması yapmak üzere kendisiyle görüşmek isteyen Koreli bir iş adamının randevusunu reddetmiş. Gerekçe ise çok ilginçtir; “Dört çocuğum var ve her hafta biriyle dört saat başbaşa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary’le randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat etmezsen, bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme imkânı kaybolmuş.”.
Ortaya konan davranışlardan aile bireylerinin nelere öncelik verdiği anlaşılıyor. Çocuklarını en az işi kadar önemli gören bir ebeveyn yaklaşımında çocuk, kendisinin ne denli değerli görüldüğünü hissedecek ve hayatı öylece yaşayacaktır.
Davranış, sürekliliği oranında kalıcı sonuçlar taşıyacaktır.
Bir psikoloji profesörünün
aile içi iletişim ile ilgili itirafları
Bir aile kurulurken pek çok acemilikler yaşanıyor. Aile bireyleri birbirlerine karşılıklı pek çok acılar çektiriyor. Onun için pek çok ailede eşler birbirlerine birer kahraman gözüyle bakamamaktadır. Burada aile kurulurken aile olma bilincinin oluşumuna özen gösterilmesi gerekmektedir. Hatta bu konuda ‘evliliğe hazırlık okul’ları şarttır.
Sally’nin evinde yaşananlar Cüceloğlu’nu derinden etkiler ve şu düşüncelere yer verir: “Yine içim cız etti. Daha doğmadan çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu. Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da acısı, kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı. Ve son durak olarak ülkemin bütün çocuklarına içim yandı.”
Cüceloğlu kendisini etkileyen davranışları da şöyle yorumlar: “Çocuğun hizasına inerek onunla göz göze konuştuğunuz zaman çocuk, ‘Sen varsın, sen tabiîsin, sen değerlisin, sen güçlüsün ve sen sevilmeye lâyıksın’, mesajı alır ve çocuğun CAN’ı beslenir. Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, ‘Seninle zaman geçirmek istiyorum, seni özledim’, mesajını güçlü olarak verir. Çocuk bu mesajı zihinsel olarak değil, sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel mesajlar sayesinde çocuğun hamuru, ‘Ben sevilmeye lâyık biriyim!’ diye yoğrulur.”
Bu ailedeki davranışlar
İlâhî dinlerden beslenmiş
Biliniyor ki dünyanın neresinde olursa olsun, insanlar arası ilişkilerde bir güzellik, bir incelik varsa, burada mutlaka İlâhî dinlerin izleri vardır.
Yukarıda geçen aile davranışları, bir küçük inceleme konusu yapıldığında görülecektir ki, öncelikle bizim dinimizin ön gördüğü bir hayat modelidir. Belki de Amerika’daki bir ailede görülen İslâm izleri şunun sonucudur. Davranış pazarlarımız yer değiştirince, onlardaki çirkinlikler bizde; bizdeki güzellikler onlarda alıcı bulmuştur.
Böylece çok güzel çalışmalara sahip profesörümüz, Amerika’da bir ailede gördüğü güzel davranışları gündeme taşıyor. Bu güzel. Ancak aynı davranışların zengin örneklerinin bulunduğu İslâm tarihi muhteşem tablolarıyla dünyanın gündemine taşınacak günleri ve taşıyacak araştırmacıları beklemektedir. Bir davranış modeli olarak Hazret-i Peygamber (asm), dünyanın tanıyacağı en muhteşem ve en ileri örnekleri içermektedir. Ama alan uzmanımızın gözleri sadece başkalarının yansıttığı davranışları görmektedir. Böyle çalışmalar önce, engin bilgilere sahip bir alan uzmanı olarak Sayın Cüceloğlu’na yakışır.
Her davranışın doğup geldiği bir kültür temel vardır. ‘Davranışların arkasındaki din olgusu’, öncelikle psikoloji araştırmacılarının işidir. Kültürümüz üzerinde, davranışlar ile din düsturları arasında böyle bir araştırma var mı, yine Cüceloğlu’na sorulmalıdır.
Kültürel mirasımız daha çok yabancılar tarafından inceleme konusu yapılmaktadır. Onlar da araştırmaları sonucu buldukları güzellikleri ülkelerinde yaşanır hale getiriyorlar. Onlar için önemli olan kültür ögesinin insanlara olan faydasıdır. Yoksa nereden geldiği ve kimin olduğu pek de önemli değildir.
Zengin kültür kaynakları bulunan, ama onları işletemeyen, pazarlayamayan bir konuma düşmek, önce ülkenin aydınlarını üzmelidir.
Davranış pazarımız model
arayan değil, model olandır
Davranış pazarımız model arayan değil, model olan bir pazardır.
O zaman gelin, kahramanlarımızı ve kahramanlıklarımızı kendi derin kültürümüzün içinden çıkaralım. Bu hazine sadece bize değil, insanlık ailesine de yeter.
Bana katılıyor musunuz?
09.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|