Üstadın yakın bir hizmetkârı
Aslen Emirdağlı olan bahtiyar Nur talebelerinden biri de Bayram Yüksel’dir. Merhum Bayram Ağabeyle ilk karşılaşmamız, 1974 Temmuz’unda Malatya’da oldu. Isparta’dan ziyarete gelmişlerdi. Biz de o tarihte henüz lise mektebine gidiyor, yaz okuma programı için de Malatya’da bulunuyorduk.
Daha sonraki yıllarda muhtelif şehirlerde kendisiyle defalarca görüşme ve sohbetine iştirak etme fırsatını bulduk. Hatıralarından derlediğimiz notların bir özeti şudur:
“Üstad Hazretleri bana ve birkaç kardeşe daha gazeteyi hiç okutmadığı halde, Zübeyir Ağabeye hem okutur, hem de gerekli yerlere cevabî lâhikalar yazdırırdı.
“Üstadımız çok soğuk su içerdi. Vücuduna zerk edilen zehrin hararetinden buz gibi, hatta buzlu su içerdi. Çayları ise, limon damlatarak, taze limon olmadığı durumlarda ise, bir parça limon tuzu atarak içerdi.
“Aslen Emirdağlıyız. Fakat, çok merak ettiğim halde Hz. Üstad ile tanışmam ancak 1947 senesinde kısmet oldu. Bir sene sonra da Afyon Hapsinde birlikte bulunduk. Elhüccetüzzehra isimli risâle orada telif edildi. Tam bir gizlilik içinde. Yazılan kısımlar kâğıt parçacıklarından ibaretti. Bazen de bu parçalar kibrit kutusuna konuluyor, pencereden dışarı atılıyor. Sonra elden ele dolaşarak çoğalttırılıyordu.
“Üstad’a yakın durmamız, ona hizmet etmeye çalışmamız, görevli memurları kızdırıyordu. Bazı gardiyanlar, dayak atarak, şiddet kullanarak bizi caydırmaya çalışıyordu. Zaman zaman da, ‘Siz bu Kürt adama tapmaktan utanmıyor musunuz?’ denilerek, asabiyet damarımız münafıkane bir şekilde tahrik ediliyordu.
“Şükürler olsun, hapishanede hem risâleleri yazma ve okumayı, hem de Kur’ân-ı Kerim okumayı öğrendim. Tahliyeden sonra da Hz. Üstad’dan hiç ayrılmamaya gayret ettim. Tabiî, bütün bunlar Cenâb-ı Hakk’ın hıfz ve inayetiyle oluyordu.
“Bir arada Ankara’ya gidecektim. 1950 senesiydi. Üstad, Afyon milletvekili Gazi Yiğitbaş’a hitaben bir mektup yazdı. Ben de götürüp teslim ettim. Mektupta şu ifadeler vardı: ‘Ezan-ı Muhammedi’yi (asm) serbest bırakmakla büyük bir kuvvet kazandınız. Aynı şekilde, Risâle-i Nur’un neşrine ve Ayasofya Camii’nin açılması için de çalışınız.’
“Gazi Yiğitbaş, Üstadımızdan dolayı bize de çok hürmet etti, yakından alâkadar oldu. Beni Meclis binasına götürdü, başka mebuslarla tanıştırdı, Üstad’ın dilek ve temennilerini onlara da anlatmamı istedi.
“1951’de askerlik çağımız geldi. Üstad, önce askerliğimizi tehir etmemizi arzu etti, sonra da lüzum kalmadı diyerek bir an evvel gidip bu vatanî vazifeyi yapmamızı istedi.
“O günlerde çıkan Kore Harbine Türkiye de iştirak etmiş ve asker göndermeyi kabul etmişti. Şansımıza Kore’ye gitmek düştü. Meseleyi Üstad’a açtım. O da Cevşen ile bazı risâleler verdi. ‘Bunları beraberinde götür, risâleleri Japon Başkumandanına ver. Ayrıca, orada lisan-ı hâl ile de hizmet et’ dedi.
“Korede, çok şiddetli çarpışmalar yaşandı. Ancak, her defasında Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle yara almadan kurtulduk. Üstad’ın himmetini daima hissediyordum.
“Askerliğimizi bitirip terhis olduktan sonra da, gelip Üstad’ımıza yakın yerlerde ve hizmetinde bulunmaya gayret ettik.
“Isparta’daki evde uzun zaman yanında kaldık. Bize hakikatli ve çok tesirli dersler verdi. Hemen her şeyi onun hizmetinde iken öğrendik. Ders nasıl yapılır, ibadetteki ciddiyet nasıldır, hep ona bakarak öğrenmeye çalıştık.”
Tarihin yorumu = 9 Ağustos 1389
Kosova'da zafer ve şehâdet
1. Kosova Zaferi kazanıldı; aynı gün içinde Sultan Murad şehit edildi. Murad Hüdavendigâr, zaferden sonra cenk meydanını dolaşıyordu. Bu esnada Miloş Kabiloviç isimli Sırp askeri Sultanın elini öpmek ve ona birşeyler söylemek istediğini bildirdi. Bir anlık dalgınlıktan istifade ile üzerinde sakladığı hançerle Sultanı vurdu. Murad Han götürüldüğü çadırda vefat ederken, kaçmak isteyen Miloş yakalanıp parçalandı. 9 Ağustos Pazartesi günü, Hicrî takvim ile 15 Şubat 791 tarihine rastlar. Peygamberimiz gibi 63 yaşında vefat eden Sultanın şehid edildiği gece Berat Kandiliydi.
09.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|