Demokrat Nur talebesi
Emirdağ’ın asil ve asaletli Nur kahramanlarından biri de merhum Hamza Emek’tir. Allah rahmet eylesin, 1991’de vefat etti. Biz ise, kendisiyle 1980’li yıllarda mükerrer defalar görüşüp sohbetini dinledik. Görüşmelerimiz hep İstanbul’da oldu.
Üstad Bediüzzaman’ın “Ahrar-Demokrat” çizgisine yaptığı esaslı vurgulara olan dikkat ve merakımız sayesinde, aynı çizginin müşahhas bir timsali olarak gördüğümüz Hamza Emek Ağabeyi de pür dikkat dinler, söylediklerini hakkıyla anlamaya çalışırdık.
Kendi lisanından derlediğimiz hatıra notlarının bir kısmı şöyledir:
“Hazret-i Üstad ile tanışmamız, lise yıllarında oldu. 1944’te İstanbul’daki Vefa Lisesinde okuyordum. Üstad’ın Emirdağ’a geldiğini duymuştum.
“Okulu bitirip memleketime döndüğüm aynı gün, ikindi namazı için Çarşı Camii’ne gittim. Baktım, Üstad üst kattaki mahfilde namaz kılıyor. Namazdan sonra yanına gidip tanışmak istedim. Çekine çekine merdivenlerden çıkarken, beni fark etti ve cesaretlendirici bir eda ile beni yanına çağırdı. Gidip ellerinden öptüm ve İstanbul’dan bir zatın selâmını söyledim. Kısa bir tanışmadan sonra, müsaade isteyip yanından ayrıldım.
“Üstad’a alışmamız ve onun hizmetine girmemiz kolay olmadı. Zira, biz henüz usûl, adap, erkân nedir bilmezdik. O ise, her hal ve hareketinde prensip sahibiydi. Patavatsız hareketlerimiz sebebiyle, zaman zaman bize hiddet eder, bağırır, sonra tekrar gönlümüzü alıp teselli ederdi. Neyse ki, zaman içinde kendisine alıştık, hizmetine bizleri kabul etti. Allah’a sonsuz şükürler olsun.
“1950’ye kadar Üstad’ın hep imanî derslerini, sohbetlerini dinlemiştik. Siyasetten, partilerden hiç ama hiç bahsetmiyordu. Bu tarihten sonra ise, siyasî, içtimâî sohbetlere de başladı. Biz önceleri çok şaşırdık. Sebebini, hikmetini anlamakta zorluk çekiyorduk.
“Hazret-i Üstad, bir beni ve Mehmet Çalışkan’ı çağırdı, aynen şunları söyledi: ‘Bakın kardeşim. Sizler hem benim, hem de Risâle-i Nur’un bedeline Demokrat Partiye gidip kaydınızı yaptırın.’ Biz de aynen dediğini yaptık.
“Bir müddet sonra, bize DP Emirdağ İlçe Başkanlığı teklifi geldi. Biraz düşünmek istediğimi söyledim. Bu sırada Üstad Isparta’ya gitmişti. Tam o sırada, Zübeyir Ağabey bir telgraf gönderdi. Telgraf metninde Üstad’ın şu ifadesi yazılıydı: ‘Kardaşım, sana teklif edilen vazifeyi kabul et.’
“Böylelikle, Üstad’ın emir ve müsaadeleriyle DP İlçe Başkanı olduk.
“Üstad’ın Adnan Menderes hakkındaki düşünce ve kanaatleri son derece müsbet idi. Ona dindar bir demokrat ve dindar bir başbakan nazarıyla bakıyordu. Hatta, Menderes’in İttihad-ı İslâmı kuran Sultan Selim kadar bu millete ve bu vatana hizmet ettiğini söylüyordu.
“1957 senesinde, Menderes, seçim gezisi vesilesiyle Emirdağ’a geldi. Meydana vardıklarında, üstü açık arabadan Hz. Üstad’ın tam karşıdaki evin penceresinde olduğunu gördü. Her ikisi arasında samimî, içten bir selâmlaşma oldu. Sonra biz yolumuza devam ettik. Ben Menderes’in yanındaydım.
“Daha sonraları, Akis Mecmuasında Metin Toker’in aleyhimizde yazılar yazması sebebiyle, parti ilçe teşkilâtımız feshedildi. Üstad, bu durumu öğrenince önce hiddet etti, sonra hiddetini geri aldı ve şunları söyledi: ‘Kardaşım, bunlar kuvveti nereden aldıklarını bilmiyorlar. Biz elimizi çeksek, bunlar yıkılır, ortalık karışır, alt üst olur. Ben de onları azledecektim, fakat şimdilik kalsın.’”
Tarihin yorumu = 8 Ağustos 1916
Bitlis'in kurtuluşu
Birinci Dünya Harbinde 1 Mart 1916 tarihinde Rusların işgaline uğrayan Bitlis, aynı yılın 8 Ağustos'unda yeniden kurtarıldı. Gönüllü Alay Kumandanı Fahrî Albay (Miralay) olarak milis kuvvetlerinin başında çarpışan Bediüzzaman Hazretleri de, kuşatmanın ardından yaşanan şiddetli çatışmalar sırasında Ruslara esir düştü. O vakte kadar talebelerinin çoğu şehit düşmesine rağmen şehrin tahliye edilmesini sağladı. Çok az sayıdaki bir grup fedai ile göğüs göğüse çarpışmalara katılan Bediüzzaman, şehrin girişinde talebesi ve yeğeni olan Ubeyd'i de kaybetti. Ardından, yaralı halde 36 saat kar ve buz ile kaplı bir su kanalı içinde ayağı kırık bir vaziyette kaldıktan sonra durumu fark edilerek esir alındı. Bediüzzaman esir edildiği esnada düşman kumandanına hitaben, "Bitlis'i geçemeyeceksiniz ve burayı da kısa zamanda terk edeceksiniz" diyordu. Söyledikleri ayniyle vâki oldu. İşgalden evvel çok parlak bir dönem yaşayan Bitlis'in o zamanki nüfusu 30.000'in üzerindeydi. Şehirde muallim mektebi, askerî ve sivil lise ile bir Amerikan koleji bulunmaktaydı. Bitlis, şarkın gözde bir ilim ve kültür merkeziydi.
08.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|