Ankara’daki genel kanaat şu; Anayasa Mahkemesi AKP’yi “konjonktürel” olarak “kapat(a)mamış”; ancak siyasî irâdeye koyduğu örtülü kayıtlarla “kapatmadan daha beter” etmiş. Lehte ve aleyhteki bütün yorumcuların ortak görüşü bu.
Doğrusu “karar”, siyaseti dar bir alana hapsedip âdeta mahkûm etmiştir. Siyasetin her şeyden önce bu durumu aşması gerekmekte. Aksi halde “vesâyetli siyaset”, “ehlileştirilmiş” ve “dersini almış” bir siyasî iktidarla daha da içinden çıkılmaz bâdirelere sürüklenecek…
Görünen o ki, tamamına yakın bir çoğunlukla AKP’yi “laikliğe aykırı eylemlerin odağı” olarak gören Mahkeme’nin 6’ya 5 oranıyla “7 sayıyı tutturamaması” sonucu Hazine yardımı cezâsının kesilmesiyle aldığı “kapatmama kararı”, siyasî istikrarsızlıkla daha da azacak problemlerin ağırlığından kaçınmasından…
“GİZLİ VESÂYET” AŞILMALI…
Ekonominin kırılmalarla “kriz sinyalleri” verdiği ortada. Bir yıl içinde yüzde 44’leri bulan son elektrik zammından sonra doğal gaza yüzde 18’e varan zamlar bütün mallara yansıyor. Gayr-ı resmî gerçek enflasyon özellikle gıda ve diğer zarurî kalemlerde yüzde yüzleri geçmiş. Otomatiğe binen zamların nerede duracağı belli değil.
Bu arada IMF ile yeni bir stand by anlaşmasına gidiliyor. Türkiye’nin dış politikası, âdeta ABD eksenli politikalara endekslenmiş; “küresel gücü” temsil eden Bush ve neoconların giderayak İsrail’le birlikte Müslüman komşu İran’a saldırı plânları devrede.
Bir buçuk milyon insanın katliyle içinden çıkılmaz kaosa dönüşen Irak’ta Türkiye ve bölge ülkelerine rağmen dayatmalar devam ediyor.
Keza Kuzey Irak emr-i vakisinden sonra şimdi de Bağdat’tan koparılıp Erbil’deki yerel yönetime bağlanması oldu bittisiyle “Kerkük’ün statüsü” gündemde. Sınır dışı ve sınır içi “terör operasyonları” sürüyor.
Diğer yandan AB ile müzâkere süreci âdeta tıkanmış. 32 başlıktan ancak 8’i açılmış; demokratikleşme ve özgürlüklerde kararlı ve ciddî adımların atılması gerekiyor. Özellikle inanç ve ifâde özgürlüğünde sıkıntılar yaşanıyor. Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var; temel hak ve hürriyetlerle Ankara’nın alacağı daha çok yol var…
İşte böyle bir ortamda Mahkeme, Türkiye’nin siyaseten belirsizliğe itilmesiyle kargaşaya açık bir süreci göze alamadı. “Güngören patlaması” benzerî katliâmlarla ülkenin daha da istikrarsızlığa itilmesinin vebâline karşılık kendince “orta bir yol” buldu.
Bütün bunları, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın, “kısa karar”ı açıklamasındaki, “Önümüze gelen dâvâların ekonomik, sosyal ve siyasî önemi nedeniyle, dâvânın bir an önce sonuçlanması gereğini gözardı edemezdik; biz de bu ülkede yaşıyoruz, buna dikkat ettik” cümlesinde okumak mümkün.
Neticede Mahkeme, iktidar partisini “kapatmadı.” Lâkin Başkan’ın, “bu dâvânın ne kadar önemli olduğunu görmemezlikten de gelemezdik” sözüyle etrafını kuşatarak özellikle laiklik çemberine giren inanç ve mânevî değerlerle dair özgürlüklerle ilgili gizli bir vesâyet altına aldı. AKP iktidarı bu “gizli vesâyet”i aşmalı…
“VİRA SİYASET!”İN ANLAMI…
Belli ki Mahkeme, demokratik mülâhazalardan ziyâde “kapatma”yla doğabilecek ağır yükü yüklenmekten çekindi. AKP’yi ise, “kısa karar”da açıkça okunduğu gibi, Türkiye’nin iç ve dış devâsa problemleriyle karşı karşıya bırakıp siyaseten yıpranması taktiğini tercih etti.
Gerçi Mahkeme Başkanı, açık açık “bu tür dâvâlarda karar vermede çok ciddî sıkıntı çekiyoruz” dedi. Çağdaş ve demokratik ülkeleri örnek vererek, “daha dâvâ açılmadan, uzlaşma içinde kararların alınmasını arzu ederdik” diye konuştu. Siyasî partilere seslenerek, “bu konuda rahatsızlık varsa, topluma ters gelen anayasa değişiklikleri varsa, bunların sür'atle gerçekleştirilmesini istiyoruz” temennisini aktardı.
Ne var ki, salt parti kapatmayı zorlaştıran “anayasal ve yasal pansumanı”nın Türkiye’nin önündeki demokratikleşme ve özgürlükler sorununun tedavisinde yetersiz kalacağı herkesin mâlûmu.
Siyasetin demokratikleşmesi için evvelemirde siyasî partiler ve seçim kanununun değişmesi gerekiyor. Başta yargı reformu, inanç ve ifâde özgürlüğünün demokratik standartlara kavuşturulması olmak üzere diğer AB’ye uyum yasalarının bir an evvel çıkarılıp uygulamaya geçilmesi icâp ediyor.
Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun “Vira siyaset!” dediği bu. AKP siyasî iktidarı, bunu fırsat bilip Meclis açılır açılmaz vakit geçirmeden “demokratikleşme” çabasına girmeli.
Millet, “konjonktürel karar”a karşı emânet ettiği irâdenin hakkı olarak, siyasî iktidardan hakkını ve hukukunu “korumasını ve kollamasını” bekliyor…
05.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|