IRKÇILIK ve bunun neticesi olarak ayırım, farklı muâmele de, Avrupa'da yaşayan insanımızın maruz kaldığı problemin bir diğer maddesini teşkil ediyor. Irkçıların bir alt kültürü olan “dazlakların” saldırıları da, emniyetlerini sarsıyor. Yöneticilerin işçileri kesin dönüşe razı edebilmek için bu konularda gerekli tedbirleri almamaları ve mevzua gevşek yaklaşmaları da, işin bir başka vahim yönünü yansıtıyor.
Irkçıların partileşmesi ve baskılarının “demokratik” bir havaya büründürülmesi ise, bu vahameti bütün bütün arttırıyor. Hollanda’da yaşayan gazeteci-yazar ve kabare san’atçısı Nilgün Yerli, Batıda yaşayan ve pekçok insanımızın hedef olduğu “yabancı nefreti”nden ötürü Türkiye’ye, ülkesine döndü.
Nilgün Yerli’nin babası Türkçe öğretmenliği yaptığı için ailesiyle birlikte 1979’da 10 yaşındayken Hollanda’ya yerleşir. Yazıp oynadığı oyunu büyük ilgi görür. Hollanda’nın etkili gazetelerinden Het Parool ve NRC-Next’te köşe yazarlığı yapar. İlk beş kitabını köşe yazılarından oluşturan Yerli, devamında yazdığı ‘Karides Ayıklayan Kadın’ kitabında annesinin üzerinden kendi hayatını anlatır. Yoğun ilgi gören kitap Hollanda’da 350 bin satar.
Son yıllarda giderek artan yabancı karşıtı ortamdan rahatsız olduğunu ve bu yüzden dönmeye karar verdiğini dile getiren Nilgün Yerli, “Hollanda’da unutulursam bu da bana acı verir” diyerek durumu şöyle özetliyor:
“Kendimi bir Hollandalıdan daha çok Hollandalı hissetmeme rağmen yabancı gibi algılanmaktan üzülüyorum... Bu durum bana acı veriyor. Zamanla tehdit ve hakaret muhtevâlı mektuplar da aldım. Türkiye’de nezaketin varlığını görüyorsun. İnsanlar sevgi dolu. Hasta olursan komşun sana çorba yapıp getirir. Hollanda’da bunları bulamazsınız.”
VE DÖNÜŞ...
Vizeyi bir gün aşmıştık. Köln Havaalanındaki Alman polisi pasaporta bakar bakmaz, sordu:
“Almanca biliyor musunuz?”
“Nein!”
“İngilizce?”
“No!”
Yolcular içinde Almanya’da yaşayan ve tercümanlık yapacak bir bayan vasıtasıyla sordu:
“Almanya’ya niçin geldiniz?”
“Ziyaret, okuma programı ve seminer için…”
“Niçin gününüzü geciktirdiniz?”
“Son programım dün gece bitti…”
“Almanya’ya bir daha gelecek misin?”
“Bilemem, gelebilirim.”
“Şimdi ben pasaportunu damgalarsam bir daha buraya giremezsin, ne olacak şimdi?”
“Bu olay iradem dışında gelişti. Çok kısa vize verildi. Bayram tatili dolayısıyla uzatamadım. Bu durumda benim yapabileceğim, söyleyebileceğim bir şey yok.”
Yanındakiyle de müzakerelerde bulunduktan sonra, “Pasaportunu damgalamadan veriyorum; buyurun!” dedi.
Bu da hizmetin küçük bir kerâmeti/ ikramı diye düşünerek, polise de “Danke schön!” diyerek uçağa bindik. Yine eski adıyla Yeşilköy Havaalanı’na indiğimizde, hacıların ilk kafilesini orada muazzam bir kalabalığı bekliyor halde bulduk… “Medine’den gelen uçak havaalanına inmiştir!” anonsları atında hayalimiz, tekrar gitmenin hasretiyle mukaddes topraklara uzandı.
05.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|