Her şeyi kısa bir ana sıkıştırıyoruz.
Kısa bir anda aşık oluveriyoruz. Bir önceki anda hayatımızda bile olmayan biri, o kısa anda hayatımızın merkezine konuveriyor, her şeyimiz oluveriyor.
Kısa bir zamanda bitiyor aşkımız. Ayrılıveriyoruz, hayatımızın merkez üssünden. Acı çekiyoruz belki, ama o da kısa bir anda bitiveriyor.
Kısa bir zamanda bitiriverelim önümüzdeki yemeği diye, hızlı yemek diye tercüme edebileceğimiz restoranlar açılıyor. Onlar mönüyü kısa bir zamanda getiriyorlar, biz de kısa bir zamanda yiyiveriyoruz.
Kısa bir zamanda şiirler yazıyoruz. Kısa bir zamanda bitiyor hikâyelerimiz. Romanlar çıkıveriyor ortaya, çok kısa bir zamanda. Ve yine aynı kısalıkta bir zamanda unutuluveriyor, roman ve kahramanları…
Daha önce hiç kimsenin tanımadığı birileri çok kısa bir zamanda meşhur oluyor. Çok kısa bir zamanda tanıyoruz o ünlünün her şeyini. Daha önce hiçbir şeyimizken, birden her şeyimiz oluveriyor. Hiçbir konuda hiçbir şey bilmesek de, onun hakkında her şeyi biliyoruz.
Çok geçmiyor, yani yine kısa bir zamanda, o ünlü de ünsüzler arasına katılıveriyor. Bildiğimiz her şeyi unutuyoruz ve artık onun hakkında hiçbir şey bilmeyiveriyoruz.
Çok kısa zamanda gidip geliyoruz dünyanın bir ucundan bir ucuna. Çok hızlı yaşıyoruz her şeyi. Her şeyi bir şeye sıkıştırıveriyoruz.
Belki haklıyız, zaman sorunumuz var. Belki sorsanız zamanın da bizimle sorunu var, o ayrı.
Hiç olmayan belki de tek şeyimiz vakit. Bir an önce sevmek, bir an önce acı çekip o acıdan kurtulmak, bir an önce bir yerlere yetişmek, bir an önce eve dönmek, bir an önce yemek, uyumak, doymak ve uyanmak zorundayız.
En azından zamanın kıymetini biliyoruz. Ama kıymet anlayışımız, zamanınkiyle aynı mı, o ayrı.
11.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|