Emirdağ Hatıraları (13)
ŞU sıralar hemen her gün uğradığım bahçenin etrafındaki çalılık ve fundalıkların içinde çeşitli hayvanat ve mahlûkatı görürüm. Bunların bir kısmı fazlasıyla ürkektir. Sizi fark ettikleri anda, olanca hızlarıyla kaçar giderler.
Oysa, ben onlarla yakınlaşmak, samimane bir ülfet ve münasebet kurmak istiyorum.
Acaba bu mümkün olur mu diye, uzun uzun düşündüm ve bir yolunu bulmaya çalıştım.
Sekiz-on gün süren bir uğraşının neticesinde, maksadıma bir derece olsun nihayet ulaşabildim. O çeşit çeşit mahlûkatın içinde iki tanesiyle hafif yollu bir ülfet ve münasebet peyda etmeye muvaffak olabildim.
Bunlardan biri, orta büyüklükteki kuşlardan füme renkli bir ardıç kuşu.
Diğeri ise, küçük sürüngenlerden koyu yeşil renkli birkaç kertenkele.
Bunların hal ve hareketlerini seyretmeye doyamazsınız. Yeter ki, bir yolunu bulup da onları uzun uzun seyretme imkânını sağlayınız.
İşte, ilk başlarda bizden fazlasıyla ürken ve gözden kayboluncaya kadar hızla kaçıp giden bu iki tür hayvancıkla şimdi orta şeker derece bir dostluk ve ahbaplık kurmuş durumdayız.
Tatlı sözlerle, sevgi gösterileriyle ve ürkütmeyecek derecede çok yavaş davranışlarla onların itimadını kazanmaya çalıştık. Zaman zaman önlerine yem attık. Artık anladılar ve itimat ettiler ki, bizden onlara bir zarar gelmez. Bu yüzden fazla kaçmıyorlar. Bazen iki metre, hatta bazen bir metrelik mesafeye kadar yakınlaşabiliyoruz.
Asıl maksadım ve nihaî hedefim, onlara ellerimle dokunmak ve sevmektir. Bunda muvaffak olur muyum, bilemiyorum. Ama, bu işin hiç de kolay olmadığını gayet iyi biliyorum.
Vaktim olsa ve uzun süre uğraşsam, eminim ki, onlarla tam bir samimiyet ve münasebet kurabilirim. Zira, canavar kısmı dahil, hemen bütün hayvanat türlerini ehlileştirmek, hatta onları çeşitli işlerde istihdam etmek mümkün.
Mahlûkat içinde, esasında en tehlikeli olanı insandır. İnsanın vahşisi, hayvanın vahşisinden çok daha tehlikelidir.
Zira, Üstad Bediüzzaman’ın da Barla Dağlarında bir talebesine dediği gibi, vahşi hayvanların dizgini Cenâb-ı Hakk’ın elindedir. Eğer o dizginlememiş olsaydı, o vahşi canavarlar bizi evimizde dahi rahat bırakmazdı. İnsanlar ise, Cenâb-ı Hak onların dizginini serbest bırakmış. Onun içindir ki, insanın vahşisi en tehlikeli olanıdır. Girmediği ev, saldırmadığı kimse, zarar- ziyan vermediği yer yoktur.
Demek ki, insan daha çok insanın vahşisinden korkmalı ve ondan kendini korumaya çalışmalı.
Biz gelelim tekrar masum, munis ve sevimli hayvanlarla ülfet ve samimiyet peyda etme konusuna…
Biliyorsunuz, kedilerle yakınlık kurmak, onlarla çabucak kaynaşmak mümkün ve kolayca bir iş. Ama, bununla iktifa edemiyor insan. Biz daha evvelki senelerde sansargillerden gelinciklerle de bir hayli mesafe kat etmiş, onlarla dost-ahbap seviyesinde bir irtibat kurmuş ve bir hayli de faydasını görmüştük.
Şimdi niyetimiz sevimli diğer hayvancıklarla da mümkün olduğunca bir yakınlık kurmak. Ancak, bu işin ilmini bilmediğimiz gibi, usulünü de tecrübelerle öğrenmeye çalışıyoruz.
Bu gibi hususlarda ilmi ve tecrübesi olanlara ihtiyacımız var. Bize yardımcı olurlarsa fevkalâde sevinir, memnuniyet duyarız. Çünkü, bizim bu işi bir şekilde öğrenmemiz ve alışkanlık peyda etmemiz lâzım. Zira, zarurî zamanların dışında imkân, fırsat buldukça, büyük şehirlerin gürültüsünden uzaklaşmaya ve kırlara kaçmaya çalışıyoruz. Şehirlerin can sıkıcı havasından, fıtrî mekânlara adeta can atıyoruz.
Onun için, yabanî hayvanlarla, kuşlarla, böceklerle, sürüngenlerle diyalog ve iletişim kurma hususunda sizlerin yardımına, bilgisine ihtiyaç duymaktayız. Yardımlarınız için şimdiden teşekkürler.
Tarihin yorumu (11 Ağustos 1961)
Yassıada duruşmaları
HUKUK tarihine kara bir leke olarak geçen ve on yıldır ülkeye hizmet eden siyasîlerin yargılandığı "Yassıada duruşmaları", nihayet sona erdi. Sıra, maznûnlara verilen cezanın infazına geldi.
14 Ekim 1960 günü başlayan ve 11 ay süren Yassıada dâvâları, tam 203 mesai günü görüşüldü. Bunlar için toplam 872 oturum yapıldı. 1068 şahidin dinlenildiği bu oturumların saat hesabı olarak yekûnu ise 1033 saat. Yassıada'da 19 ayrı dâvâya bakıldı. Bunların içinde üzerinde en çok durulanı ise, önemli dâvâ olan "Anayasayı ihlâl" dâvâsı. Bu dâvâlar, kasdî ve göstermelik olduğu gibi, verilen cezalar da hiçbir şekilde vicdanlarda mâkes bulmadı. Tatbik edilen cezaların milletin vicdanında açtığı derin yaralar ise, maalesef kanamaya devam ediyor.
11.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|