Partileri millet açmalı, millet kapatmalı. Postlu, postsuz, yargılı, yargısız bütün darbelere karşıyız. Ve istibdat / diktatörlük nerede karşımıza çıkarsa çıksın, sillemizi indirmeliyiz. AYM, AKP’yi kapatmadı!
Dış sermaye, bankalar, sanayi ve askerî çevreler böyle istedi, ekonomik istikrar istiyor… Gördünüz mü, askerî üyenin reyini: “AKP kapatılmasın!” şeklinde… AKP’liler de seviniyor ki, partimiz kapatılmadı! Kapatılmadı, ama, kapatılmaktan beter edildi. Oysa ekonomik istikrar da, idarî istikrar da demokrasiden, insan haklarından geçer. Böyle bir gelişme var mı?
Adamın birisi, anadan doğma, üryan hamamın kapısına çıkar ve:
“Derler ki, kavunla birlikte bal yiyen delirirmiş. İşte ben yedim, bakın hiçbir şey olmadı!”
Bak kapatılmadık, bize bir şey olmadı! Adamlar yargı ile işlerini halletti, ne diye kapatıp, dünyanın şimşeklerini üzerlerine çeksin! Şimdi AKP’nin önceliği ne, sonralığı ne acaba?
Başörtülüler üniversite imtihanlarına bile alınmadı! Meslek okulu katsayısı meselesi halledilemedi. Kur’ân kurslarına gitme problemi duruyor. YÖK’e zaten dokunamıyorlar! Anayasa paketi raflarda. AB meselesi sürüncemede. Başörtülülerin, imam-hatiplerin, çocuğunu Kur’ân kursuna göndermek isteyenlerin, vatandaşların büyük ekseriyetinin işini halledemedi, kimin işini halletti? Dış sermaye, bankalar ve sanayi ve askerî çevrelerin… AKP’liler, “Bak, kapatılmadık, bize bir şey olmadı!” diye seviniyor. “Başörtüsü namus borcumuzdur, halledeceğiz!” demişlerdi… Halletmeye kalkınca, onları hallettiler! Demoklesin kılıcını başları üzerine asarak, “Sakın başörtüsüne dokunma!” dediler. Kaç sene, “Kurumsal mutabakat arıyoruz!” diye milleti oyaladılar? Başbakanın hemşerisinin dediği gibi, “Ne oldi şimdi?”
Şimdi kiminle mutabakat arayacaklar acaba? Peki ne olacak şimdi? Müridlerden birisi şeyhine giderek; suç işleyip hapse giren oğlunun salıverilmesi için girişimde bulunmasını ister. Şeyh: “Bizler derviş kimseleriz! Dünyaya ait işlere müdahale edemeyiz!” diye reddeder. “Peki, bir tavsiyenâme yazınız, şefaat ediniz de, cehennemden kurtulalım!”
“Allah’ın emriyle olacak işe karışmak benim haddime mi düşmüş?”
“Be adam, dünyada şefaat etmezsin, âhirette etmezsin; ne diye enayiler gibi peşinden geleyim?”
Eh, artık vatandaş ne yapacağını bilir! Köylünün birisinin çocuğu harika bir proje geliştirmiş. Padişah onu dinlemek istemiş. Baba, oğlunu alarak padişahın huzuruna çıkmış. Çocuk anlatmaya başlamış: “Bu böyle Padişahım, anlıyor musunuz, şu şöyle olacak Padişahım anlıyor musunuz, bu da şöyle olur Padişahım, anlıyor musunuz,?”
Çocuğun babası dayanamamış: “Oğlum, işlek değil ya, Padişah bu, elbette anlıyor!”
Adam oğluna sık sık, “Böyle devam edersen, aklını başına almazsan sen adam olamazsın!” dermiş. Babasının bu sözüne içerlemiş ve yıllar yılı okumuş, büyümüş ve bir vilâyete vâli olmuş. Kendisine saray yavrusu gibi bir ev yapmış. Sert mizaçlı, astığı astık, kestiği kestik biri olmuş. Emir verince herkes pervane gibi etrafında dolanıyormuş.
“Babam, oğlunun nasıl bir adam olduğunu görsün, övünsün ve söylediği sözden de pişman olsun!” demiş, adam göndertip çağırtmış:
“Hastayım, gelemem!”
“Gidin zorla getirin!” diye emrini tekrarlamış.
“Valinin emridir!” deyip yaka-paça götürmüşler vâlinin huzûruna: “Baba, sen bana sık sık ‘Adam olmazsın!’ derdin ya, işte bak, vâli oldum!”
“Oğlum, ben sana vâli olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim, adam! Adam olsaydın, böyle davranmazdın!”
Ya, işte böyle, biz AKP’ye ve sayın Erdoğan’a iktidar ve başbakan olamazsın demedik, bu kafayla bu işleri halledemezsin!” dedik. Şimdi ne oldi?
Biz AKP iktidar olamaz demedik, muktedir olamaz dedik. Olmaya kalktığında oldurmazlar dedik, bu bir tuzak dedik, bu tuzağı bozalım dedik! Şimdi ne oldi?
11.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|