Ortak Akıl Hareketi demokratikleşme sürecini baltalamak isteyen antidemokratik güç odaklarına karşı geliştirilmiş bir platform. Bu platform değişik kurum, kuruluş ve dernekleri bir araya getirerek, halkın kaderini kendi çizmesi noktasında büyük bir inisiyatif yükleniyor. Bursa, Samsun, Malatya mitingleriyle yeni bir anayasa isteğini dile getiren Ortak Akıl Platformu, önümüzdeki günlerde bu misyonunu sürdüreceğe benziyor.
Biz de bu hafta Ortak Akıl Hareketi’nin sözcüsü Ayhan Ogan’la konuştuk. Türkiye’de sivil toplumun ilk defa sokaklara döküldüğü süreci konuştuk. Ogan, “Millet geleceğine, Meclisine sahip, gayri meşrû uygulamalara ve müdahalelere karşı çıktı. Bu Türkiye için önemli bir gelişme” diye konuştu.
*Ortak Akıl Hareketi’nin eylemlerinin amacı nedir?
Son bir buçuk yılda yaşadığımız 27 Nisan muhtırası, 367 kararı, başörtüsüyle ilgili 411 milletvekilinin onayıyla geçen kanunun iptali, daha sonrasında iktidar partisinin kapatılma istemi gibi antidemokratik müdahalelere dur demek. Sivil bir inisiyatif geliştirerek Anadolu’da millî bir ses oluşturmak. Güçlü bir sivil inisiyatif oluşturma konusunda başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
*Bu tür hareketler için geç kalındığını düşünüyor musunuz?
Evet, geç kalmış bir hareket. Daha önce STK’ların, yani milletin siyasete müdahil olması, meydanlara dökülerek demokrasi ve özgürlük talep etmesi, demokratik hukuk devletine sahip çıkma bilinci göstermesi görülür ve umulur bir şey değildi.
*Milletin durumu umulmayacak kadar kötü müydü?
Bizim insanımız hakkında, “Sandık önüne geldiğinde oyunu verir, gerisine karışmaz” gibi bir düşünce vardı. Ancak bu sefer öyle gelişmedi. Millet geleceğine, Meclisine sahip, gayr-ı meşrû uygulamalara ve müdahalelere karşı çıktı. Bu Türkiye için önemli bir gelişme.
*Sizce millet müdahil olmaktan korkuyor muydu?
Ben buna korku demiyorum. Bizim insanımız devleti kutsal atfettiği için, işine karışmadı, karışmak istemedi. Fakat görülen o ki, bazı gayr-ı meşrû yapılar devletin birimlerine sızarak milletin değerlerine, seçtiklerine karşı bir sürü oyun içine girmiş. Türkiye’de milletin başlattığı bu hareketin neticesinden biri de devlet algısının değişmesi olacaktır. Devlet içindeki gayr-ı meşrû yapıların temizlendiği, devletle milletin kucaklaştığı bir döneme adım atacağız.
*Devletle, milletin kucaklaşması “Kutsal devlet” algısını nasıl etkileyecek? Bu yeniden sorgulanamaz bir devlet algısı üretir mi?
Bizdeki temel hastalık devletin üst düzey asker-sivil bürokrasisinin bir ideoloji temeline oturmasıdır. Halk ideolojik yaklaşımları sevmiyor. İdeolojik yaklaşımlar çatışmayı ve dayatmayı beraberinde getiriyor. Çağa ayak uyduramayan ideolojik yaklaşımlar ve dayatmalar millette huzursuzluk meydana getiriyor. Millet kendisine bir şey dayatılmasını istemiyor. Bunun için de ideolojik siyaset güden partiler belli bir seviyede takılıp kalıyor.
*Bu milletin yapısı nedir?
Bin yıllık kültürünün neticesi olarak hoşgörü, tahammül sınırları esnek; değişime uyduran, girişimciliği, dünyayı okuma yeteneği yüksek bir millet. Millet tercihlerine saygı duyulmasını istiyor. Millet devletten ileri pozisyona geçmiş durumda. İş adamlarımız 150’den fazla ülkeye ihracat yapıyor. Sosyal hizmet yürüten kuruluşlarımız dünyanın yarısında sosyal yardımlar yapıyor ve eğitimler veriyor. Artık Türk insanı dünyadan habersiz, okuma yazma oranı düşük bir yapıda değil. Bunun için önümüzdeki dönemde bürokrasinin de halkı iyi tahlil edeceğini ve barış dönemine adım atacağımızı düşünüyorum.
*Sizce ideolojik yapımız çabuk değişir mi?
Zaman alacaktır. Sihirli bir değnek gelip her şeyi çözecek değildir. Bu millet büyük badireler atlattı. Önemli olan milletin birlik ve beraberliğidir. Bu milletle ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın şu anlaşılmalıdır ki, “Millet hiçbir zaman hizaya gelmez, hizaya getirir”. Bunu herkes yaşayıp görecek. Millet üzerinde yapılan mühendislik çalışmalarının tutmayacağı anlaşılmıştır. Millete karşı “Bir makarnaya satıldılar” suçlamaları, artık sona yaklaşmıştır. Şunu herkes bilmelidir ki devletleri kuran ve yaşatan millî iradedir.
*Seksen yıldır neredeydi bu millî irade? Neden bu kadar gecikti?
Bunda birçok etken var. Türkiye’de okur yazarlık oranının yükselmesi, dünyayı tanıma ve tarih bilincinin oluşması, bin yıllık kültürel köklere geri dönmesi uzun zaman aldı. Bu durumda eğitim sistemimizin, antidemokratik müdahalelerin büyük etkisi oldu. Bunları aşmak kolay olmadı. Bizim de kabahatlerimiz oldu.
*Ne gibi kabahatler?
Millet kendini geliştirme, hakkına sahip çıkma noktasında inisiyatif almadı. Toplumun önderleri, kurumları aydınları da almadı. İnisiyatif alma noktasında belki kendimize güvenimiz yoktu, belki de karşı taraf o kadar güçlü psikolojik harekât yapıyordu ki suçluluk duygusu içindeydik. Belki de korkuyorduk... Netice itibariyle bugün her şey farklı. Çok istemelerine rağmen, AKP’yi kapatamamışlardır. Bu da bir şeylerin göstergesidir.
*Kim başaramamıştır?
Bürokratik elit yapı. Bu yapı kontrol edemediği siyasî iktidarları kimi zaman askerî, kimi zaman başka yollarla görevden uzaklaştırıyor.
*AKP’nin kapatılmamasında kurumlar arası bir uzlaşma olabileceği iddia ediliyor. Milletse devletle uzlaşmanın geçmiş dönemlere bakarak hiç de kendi hayırlarına olmayacağını düşünüyor. Siz ne dersiniz?
Ben siyasî iktidarla yapılan bir pazarlık sonucu uzlaşma olduğu kanaatinde değilim. Karşımızda uzlaşacağımız kesim devlet değil, kendisini devlet zanneden seçkinci kesim. Bu kişilerin devleti temsil etmesi mümkün değil. Biz uzaydan gelmedik. Bu milletin bir geçmiş kültürü, tarihi var. Bir devlet, milletin değerlerine sahip çıktıkça devlet olur, yücelir. Uzlaşma meselesine geri dönecek olursak, hangi siyasî iktidar olursa olsun halk iradesinden başka hiçbir güçle uzlaşma arayışına girmemelidir. Girdiği anda Türkiye yine eskiye dönmüş olur. Bundan önce ne yaşandıysa o yaşanır. Burada siyasî iktidar-millet-devlet kaybeder.
*Peki, bu Ortak Akıl Hareketi farklı görüşteki sivil hareketlerle uzlaşma arayışına girdi mi?
Ortak Akıl olarak farklı kesimlere de gittik. Geçtiğimiz dönemde dindar kesim değişik çevrelerden uzak durdu. Bırakın işbirliğini, iletişim kanalı oluşturmakta güçlük çekti. Biz değişik kesimlerle iletişim kurmaya başladık. Bunu sürdürülür şekle sokmaya çalışacağız. Bizim Kürdümüz, Alevîmiz, sağcımız, solcumuz, liberalimiz milletini, devletini seven insanlar. Bu topraklar hain üretmiyor. Bazı hainlikler ve kışkırtıcılıklar belli odakların organizasyonları tarafından tezgâhlanıyor.
*Bazı kesimler devletin yeniden yapılanmasında çoğunlukta olan Müslümanların Kemalistler gibi “En iyisini ben bilirim” yaklaşımı sergileyip sergilemeyeceği konusunda şüpheliler. Sizce bu nasıl aşılabilir?
Bizim önerimiz, demokratik özgürlüklerin esas alındığı, bütün kesimlerin yaşam tarzlarını hukuken güvence altına alan yeni bir anayasa yapılması. Üzerinde uzlaşılması gereken şey budur bence. Farklı kesimlerin artık bu topraklarda beraber yaşama gücünü göstermesi gerekir. Çok kültürlülük, çok seslilik, çok hukukluluk bizim kültürümüzün uyguladığı bir yapıdır. Kimse kendi yaşam tarzını başkasına dayatmamalıdır. Bunun teminatı, geçmişinden aldığı kültürle yoğrulmuş olan bu millettir. Biz Mevlânâların, Yunus Emrelerin, Hacı Bektaş-ı Velilerin işlediği bir toplumuz.
*Ortak Akıl Hareketi olarak yeni bir anayasada istediğinizi bulamazsanız, hükümete karşı bir yürüyüş düzenler misiniz?
Yaparız tabiî. Biz kimsenin karşısında veya yanında bir hareket değiliz. Siyasî bir hedefimiz, siyasî bir organizasyona dönme niyetimiz yoktur. Sivil bir organizasyon olarak bütün haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizliklerin karşısındayız. Milletin tarafındayız.
*Kimsenin tarafında değilsiniz, ama toplumsal bir açılım yapılacağı zaman millet olarak ya hükümete, ya da devlete bakıyoruz. Milletin kendi projesini üreteceği hükümete yön vereceği dönemler gelecek mi?
Bunun aşılacağını düşünüyorum. Artık devletle hükümet ayrımının yapılmayacağı bir döneme geçilecektir. Türkiye’de devletin politikalarını milletin iradesinin belirleyeceği noktaya geleceğiz. Herkes hesabını buna göre yapmalıdır.
*Biz de oy attığımız partiyi eleştirememek gibi bir yapı var. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Bence öyle düşünmeyin. Bizim ideolojik kökenli oyumuz pek kalmamıştır. Onun için de halk isteklerini yerine getirmeyen hükümetleri tasfiye etme gücüne sahiptir.
*Milletin ideolojilerden sıyrıldığını söylediniz. Sizin farklı kesimlerle işbirliği yapmanızda aradığınız temel zemin nedir?
Ahlâklı, namuslu, ülkenin menfaatlerini düşünen herkesle anlaşabiliriz. Ben bir ayrım peşinde değilim. Herkes istediği şeye inanabilir, ancak başkalarının hayat tarzlarına tahammül etme mecburiyetindedir. Dindar camianın da bu konularda hataları olmuştur.
*Nedir bu hatalar?
Refah Partisi döneminde Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan gibi toplumun kabul edemeyeceği dille konuşan insanlar vardı. Erbakan’ın “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak” söylemi vardı. 1980’den sonra 28 Şubat’ta büyük bir kırılma yaşandı. Dindar kesim tekrar tekrar düşündü. Söylemlerini gözden geçirdi. Düşünce tarzını güncelledi. Ama öbür taraf bunu hiç yapmadı. Artık onların şapkayı önüne koyup düşünme vakti. Solun bir kısmı kendi ideolojisini iktidarda tutmak için faşist yapılarla işbirliği yaparken, bir kısmı ise “Bizim solun özgürlük anlayışından, hak ve hukuk tanımından anladığımız bu mu?” diye sorguluyorlar. Bunun yanında, “Git bunlarla uğraşma. Kenara çekil” anlayışındaki milliyetçilerin de oturup düşünmesi gerekir. Türkiye’nin bundan sonra sert tartışmaların içine girmeyeceği kanaatindeyim. Bürokrasi halkın taleplerine kulak vermek mecburiyetinde kalmıştır. Türkiye’nin meseleleri adım adım çözülecektir...
|