Bu yıl Temmuz ayında İstanbul, Barla, Manisa, İzmir ve Isparta şehirlerini kapsayan bir Türkiye ziyareti yapmanın keyfini yaşadım.
Bu benim Türkiye’ye üç yıl içinde beşinci gelişim oldu. Ve en kısa zamanda yeniden gidebilmeyi dört gözle bekliyorum. Çünkü Manisa’da ve Yeni Asya camiasında edindiğim yeni arkadaş ve meslektaşlarımı yeniden görmek için sabırsızlanıyorum. İnşallah hepsi şu anda çok iyilerdir.
İki haftadan daha uzun süren ziyaretim boyunca birçok Müslüman kardeşimle tanışma imkânı yakaladım. Ayrıca Türkiye ve İslâm hakkında daha da önemlisi kendim hakkında da çok şeyler öğrenme fırsatım oldu.
Türkiye gerçekten de muhteşem bir ülke.
Büyük Türk şair Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinin ilk iki kıtasında şunları söyler:
“Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.”...
Ben de kardeşlerimin arasındaydım, beni kendilerinden biri olarak kabul ettiler. Benimle hayatlarını, kültürlerini ve maneviyatlarını paylaştılar.
İstanbul’a vardığım ilk gün, Yeni Asya çalışanlarıyla tanıştım. Beni gazeteye götürdüler ve orada Yeni Asya’nın önde gelen şahsiyetleriyle, yoldaş köşe yazarları ve muhabirleriyle tanıştık. Gazetedeki bu güzel tanışma turunu Sayın Mehmet Kutlular’ın liderliğinde yaptık.
Sayın Kutlular bana Yeni Asya’nın bütün birimlerini tek tek gösterdi ve buralarda ne tür hizmetler verildiğini ve gazetenin çıkarılış safhalarını ve yapılan işlemleri anlattı. Şunu söylemem gerekiyor ki; Yeni Asya çalışanları her biri kendi alanında ehil kişiler ve işlerini oldukça ustaca yapıyorlar. Ben de bir gazeteci olarak, Yeni Asya’daki meslektaşlarımdan oldukça etkilendiğimi belirtmek isterim. Bu nurlu takımın bir üyesi olmama izin verdiğiniz için de çok teşekkür ederim.
Sonra ise Barla’ya gittik. Gerçekten de Barla gezisi beni oldukça manevî iklimlere sürükledi. Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatının en sıkıntılı dönemlerinde yürüdüğü yerleri adımlamak, tam anlamıyla bir sükûnet haline girmeme sebep oldu. Diğer yandan, Bediüzzaman’ın evinin bir penceresinden dışarı bakınca, birden içimde huzur ve çözülme duyguları hissettim ve şimdi aşağıda yazacağım fikirler geldi aklıma. İçimden dedim ki, Bediüzzaman, Barla’da sıkı tarassudat ve baskı altında tam sekiz buçuk sene geçirmiş, burada Risâle-i Nur’un üç çeyreklik kısmını yazmış. Benim için, Barla Köyü, hayatın yeniden başladığı bir mekândır. Bediüzzaman’ın yazdıkları, dünya üzerindeki herkesi sihirli bir kelimeye çağıran birer yaşayan belge hükmünde: ÖZGÜRLÜK...
Bediüzzaman Said Nursî bir keresinde demişti ki; ‘’Kur’ân’ın sönmez ve söndürelemez mânevî bir güneş olduğunu dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!”... İşte orada, Barla’da, Bediüzzaman’ın asla söndürülemeyecek yaşayan ‘sözleri’ yankılanıyor.
Daha sonra ise Manisa’ya gittik. Orada Manisa Belediye Başkanı Bülent Kar ile tanışma şerefine ulaştık. Başkan Kar ile önceki senelerde de, benim şehrim Milwaukee ile Manisa arasında bir ‘kardeş şehir’ anlaşması sağlamak adına teşrik-i mesaide bulunmuştuk.
Manisa çok güzel bir şehir. Orada geçirdiğim günler unutulmazdı. Manisa’da bulunduğum sürece benimle ilgilenen böylesi Müslüman kardeşlere sahip olmanın mutluluğu ve şükrünü hissediyorum. Onlar tarafından kardeş kabul edilmek benim için büyük bir onur.
Şüphe yok ki; Türkiye’nin misafirperverliği dünyaya model olacak derecededir. Yeni Asya da bu standardı çok güzel temsil ediyor. Benim ziyaretimin maddî ve manevî açıdan tatmin edici olması için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. İzmir’deki Yeni Asyacılar, aynı derecede cömert ve misafirperverdiler. Gerçekten de, İzmir’in bu müthiş insanlarıyla bir arada olmaktan çok memnun kaldım. Ve adeta oradan hiç ayrılmak istemedim.
Gökleri mavi, dalları yeşil, tarlaları sarı ve kuşların ve çiçeklerin diyarı olan ve en önemlisi mânevî bir iklime sahip olan Türkiye’yi yeniden ziyaret etmeyi canı gönülden arzuluyorum.
TERCÜME: UMUT YAVUZ
13.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|