Hayvan sevgisi
Avrupalıların kedi köpek sevgisi malûm. Bir anlamda bu da medeniyet göstergesi.
Teknolojik yalnızlık; komşuluk ilişkilerinin ölmesi, törpülenmesi, aşınması; akraba ilişkilerinin, ziyaretlerinin azalması bizleri de yavaş yavaş hayvan beslemeye itmekte.
Gerçi hayvan sevgisi İslâmiyet’in özünde zaten var. “Yaratılanı sev Yaratandan ötürü” demiş Yunus Emre. “Karıncaya bilerek ayak basmayınız” şer’î bir hüküm.1 Cami avlularında misafir edilen leylekler, yine camilerin yağmur saçaklarındaki kuş sarayları, yem saçılan güvercinler... hayvan sevgimizin günlük hayattaki yansımalarıdır.
İmanın güçlenmesi de, hayvan sevgisini doğurmaktadır. Nitekim 3-4 kişiyi gözünü kırpmadan öldüren insanların, Risâle-i Nur’la imanlarını kuvvetlendirmeleri neticesinde tahta bitlerini öldürüp öldüremeyeceklerini sorgulaması bunun göstergesidir.2
Asrımızın büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin de hayvan sevgisi ilginç ve enteresandır. Dört tane kedi beslemesi meselâ... Kedilerin hazîn mırmırlarıyla “Ya Rahim, Ya Rahim” diyerek hakikî rızık verici olan Allah’a şükrettiklerine vurgu yapar. Nankör kabul edilen kedilerin, gerçekte Yaradana karşı nasıl şükür içerisinde olduklarını belirtir. Hanesinin bereket sebebi olarak da, o dört kediyi gösterir.
Üstad, hediye ve başkasının yemeğini kabul etmemesine rağmen, birgün komşusu küçük oğlu ile kendisine yemek gönderir. Yemek kokusunu alan kediler çocuğa doğru yönelirler. Çocuk korkar. Tam o sırada odasından dışarı çıkan Üstad Bediüzzaman Said Nursî, elini durun dercesine hafifçe kaldırır. Çocuk, yemeği bırakıp giderken dahi aynı şekilde, donmuş gibi kedilerin yerlerinde durduğunu görür.
Bu kedi meselesi, bir sahabenin, namaz vakti gelince, cübbesi üzerinde uyuyan kediyi rahatsız etmemek için cübbesini kesmesini de hatırlattı.
Sonra, yine Üstad Hazretlerinin, hepimizin ağır işlerini gören cefakâr eşeğe kat’iyen eşek demeyip “işlek” ismini vermesi de büyük bir inceliktir. Yine Üstad Bediüzzaman Hazretleri, içtiği çorbanın tanelerini karıncalara ikram edecek kadar da riyazet ve cömertlik âbidesidir.4 Bu hareketini de, karınca ve arıların cumhuriyetçi oluşlarına dayandırmaktadır.
Eserlerinde, sineklerin abdest alır gibi hareketlerine de dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî, onların bizlere nezafeti hatırlattığını söyler.5 Ayrıca, Kur’ân-ı Kerim’in Hac Sûresi’nin 73. âyeti de, sineğin kanadının san'atlı, üstün ve taklit edilemez yaratılışına dikkat çekmektedir. İki cihan serveri (asm) de hayvanlara iyi muâmele etmemizi, onlara şefkatle yaklaşmamızı tavsiye etmiştir.6
Demek ki hayvan diyerek geçmemek gerekir. Yoluna çıkan kedi, köpeği çiğnememek için direksiyon kırıp, kendisini tehlikenin kucağına atan insanlar, fıtratlarındaki hayvan sevgisinin varlığına işaret etmektedirler.
Allah’ın çeşitli ihtiyaçlarımız için yarattığı bu nezih varlıklardan istifade etmeliyiz. Onları hor görmemeli, incitmemeliyiz. Bakamıyorsak da, bakanları tenkit etmemeliyiz. İnsan sevgisinin, hayvan sevgisinden geçtiğini hatırımızdan uzak tutmamalıyız.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 132; 2- Lemalar, s. 572; 3- Mektubat, s. 112; 4- Tarihçe-i Hayat, s. 626 5- Lem’alar, s. 609 6- Mektubat, s. 262-263
|