Yollar, yollar...
Uzun, ince, yokuş, iniş ve kıvrım kıvrım yollar...
Gurbeti sılaya, sılayı gurbete bağlayan yollar...
Yollar...
Yeryüzünden gökyüzüne uzanan, gökyüzünden yeryüzüne uzanan uzun yollar...
Bu yolların elbette yolcuları biziz.
Yolcu olanlar hep yollarını düşündüler.
Uçsuz bucaksız yolların kilometrelerini bir bir aşındırdılar.
“Yollar seni gide gide yoruldum,
Diken battı ayağıma kala kaldım.
Yol uzun ben yorgun kaldım.
Yollar seni gide gide yoruldum”
diyen şairin de, mısraında, yolun ve yolların ne kadar çetin olduğunu dile getirmesi, yolun ve yolların ne denli zor olduğunu göstermektedir.
Yolun güvenli ve verimli olması, yolun ve vasıtaların sıhhatli olmasına bağlıdır.
Askerin silahsız olması düşünülemediği gibi yolcunun da vasıtasız olması düşünülemez.
Uzun uzun yollar... Her insanın yolu farklı farklıdır.
İnsanın efkârı nasıl ise, yolu da ona göre şekillenir.
Hani kendi aramızda bazen dile getirdiğimiz “Sen yoluna, ben yoluma” ifadesi, her insanın bir hayat yolu olduğunu göstermektedir.
Bu anlamda iki tane temel yol vardır önümüzde:
Doğru yol, yanlış yol.
Tıpkı, Yunus Emre’nin ince ikazı gibi: “Yol odur ki, doğru vara”.
Yoldan maksat, bizi varacağımız istikamete götürmesi ve emniyet içinde ulaştırmasıdır.
Yol kurallarına uymadan, işaret ve işaretçilere aldırmadan yapılan bir yolculuk, elbette iyi sonuçlar getirmez. İşte, birleşmeyen yollar, burada karşımıza çıkar.
Düşünce ve anlayış farklılıkları, eşleri birbirinden ayırır.
Sağlıklı kurulmayan ortaklıklar, şirket hissedarlarının yollarını ayırır.
Yüksek bir ideal uğruna bir araya gelen insanlar, o yüksek idealin kurallarına uymadıklarında; yolları, birleşmeyen su damlaları gibi ayrı ayrı kalır.
Birleşen yollar ise, sahibini ve dâvâ adamını arzu ettiği istikamete ulaştırır.
14.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|