NUR MENZİLLERİNE SEYAHAT -1
Geçtiğimiz günlerde bir grup arkadaşla Nur menzillerine seyahat etmek istedik. Daha önce belki defalarca gitmiştim. Oralara her gidişimde ayrı bir lezzet almıştım. Gidişlerim bana usanç vermemişti, belki şevklendirmişti. Yanımızda İslâm Yaşar’ın kaleme aldığı Nur Menzillerini1 de götürmüştük. Gittiğimiz yerlere İslâm Yaşar’ın gözüyle de bakacaktık.
Nurun ilk filizlendiği menzillere gitmek üzere sabahın nurlu saatlerinde Ankara’dan yola çıktık. Genellikle gezi güzergâhı Isparta-Barla-Emirdağ olmasına rağmen biz değişiklik yaptık. İlk durağımız Üstadın sürgün edildiği yerlerden biri olan Emirdağ idi. Tarihçe-i Hayat’ta Emirdağ Hayatı uzun bir bölüm olarak yer almaktadır.2 Denizli Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararı vermesine rağmen Bediüzzaman Said Nursî Emirdağ’a sürgün edilmiştir. Buradaki hayatı da Afyon hapsiyle ikiye ayrılmıştır. Emirdağ’da çektiği sıkıntılar o kadar çoktur ki, Denizli hapsini aratır olmuştur. Kaymakam, Said Nursî’nin camiye gitmesini bile yasaklamıştır. Buna rağmen o çok şefkatlidir. Said Nursî, ahd etmiş ve îlân etmiş ki: “Benim îdâmıma çalışanlar dahi eğer Risâle-i Nur’la îmanlarını kurtarsalar, Risâle-i Nur’a sarılsalar, kardeşlerim, siz şâhit olunuz, ben onlara hakkımı helâl ediyorum.”3
Bediüzzaman’ın Emirdağ’da uzun yıllar ikamet ettiği evi aradık. Daha önce Isparta mevlidine giderken uzaktan da olsa evi temaşa edebilmiştik.4 Bu gidişimizde o mekâna uzaktan da bakamadık. Yanlış bir yere mi gitmiştik acaba? Nur Menzillerinin ilgili bölümünde de aradık. Maalesef evin varisleri tarafından yıkıldığını öğrendik. Başta Üstadın “Çalışkanlar hanedanı” diye tavsif ettiği nurun hâdimlerine duâlar edip Fatihalar okuduk. Onun gezdiği kırlara uzaktan göz gezdirebildik. Buruk duygularla Emirdağ’ı terk ettik.
Bediüzzaman’ın Emirdağ-Isparta yolculuğunda uğradığı Bolvadin’de mola verip âhirete göç etmiş Nur hâdimlerine Fatihalar okuduk. 130 yıl yaşayan ve türbesi Bolvadin’de bulunan mübarek sahabe Abdulvahhab (ra) Gazi Hazretlerinin Türbesini ziyaret edip duâ ettik. O veda haccında bulunan 120.000 sahabeden sadece birisi idi. Hicaz bölgesinde kalan sahabelerin sayısı çok azdı. Diğerleri başka diyarlara Allah için hicret etmişlerdi. Bir asırdan fazla yaşayan bu muhterem sahabe de Allah’ın adını duyurmak için bu topraklara kadar gelmiş ve şehit olmuştu.
Öğlenin sıcağına kalmadan Çamdağı’na çıkmak için tekrar yollara düştük. Önce yüksek tepeleri tırmandık. Sonra aşağı inerken Eğridir Gölü’nü yüksekten seyrettik. Bir tarafta mavi göl, diğer tarafta yeşil ormanların arasında bahçeleri geçerek Çamdağı’nın eteklerine ulaşabildik. Barla’ya varmadan bir köyden sağa döndük. Buraların Bediüzzaman’ın sürgün edildiği yıllarda yolu bile yoktu. İnsanlar “tabana kuvvet” yürüyorlardı. Şimdi çok şükür yeni yollar yapılmıştı. 12 km.’lik stabilize yolu tırmanmaya başladık. Yol bozuk ve dik olduğu için arabamızı zaman zaman dinlendirerek hararet yapmasını önledik. Öğle ezanı okunmadan Çamdağı’na çıkmayı başardık. Hafta içi olmasına rağmen orman boş değildi. Nur talebelerinin gezi ve ziyaretleri devam ediyordu. Heyecanlı ve meraklı bakışlar dikkatimizi çekiyordu. Ellerinde risâleler eksik değildi. Bazen satırdan, bazen de sadırdan tefekkür dersleri yapılıyordu. Bazılarıyla tanışma ve konuşma fırsatı bulduk.
Biz de kendimize oturmak için bir yer bulduk. Dere içinde yer alan çeşmenin soğuk suyundan kana kana içtik. Üstadın Barla hayatında Çamdağı ayrı bir değere sahiptir. O bu dağı “Yıldız Sarayına değişmem” diyordu. İslâm Yaşar, kitabında uzun uzun Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayını tasvir eder. Sadece sarayı anlatmakla kalmaz, Bediüzzaman’ın doğuda yaptırmak istediği “Medresetü’z-Zehra” planlarından söz eder. Bu maksatla Sultan Abdülhamid’i ziyaret ettiğini de hatırlatır. Yıldız Sarayındaki köşklere karşılık çınar, katran ve çam ağaçlarının dalları arasında yer alan “çardak” adını verdiğimiz menzilleri anlatır. Bu mekânların üzerinde yıldızlar gayet net görünmektedir.
Öğle namazını Çamdağının eteğinde edâ ettik. Elimizde risâlelerle çam ve katran ağaçlarının bulunduğu tepeye doğru tırmanmaya başladık. Yolumuz üzerinde uzun boylu yatan çam ağacıyla karşılaştık. Üstadın dallar arasında yer alan çardağı da parçalanmıştı. Dallar kurumuş, çürümeye başlamıştı. Çok hüzünlendik. Ağlamamak elde değildi. Yeni Asya Gazetesinde yıllar önce Aralık ayının sonlarında ağaçların bir Ramazan günü hain eller tarafından kesildiğini okumuştuk. Şimdi gözümüzle şahit oluyorduk. Bu masum ağaçtan ne istemişlerdi? Kime, ne zararı vardı? Defalarca gittiğim bu dağda, bazılarının zannettiği gibi dallara çaput da bağlanmamıştı. Kimse ağaçları öpmüyordu bile.
Üstad gibi “Şimdi Çam Dağında, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim”5 demek istedik. Onun yazdığı yıldızları konuşturan “Yıldızname”yi hayalen okumaya çalıştık:
“Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
Nâme-i nurunu hikmet bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i sultanına,
Birer bürhan-ı nurefşânız biz vücud-u Sânia,
Hem vahdete, hem kudrete şahitleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan,
Nazenin mû’cizâtı çün melek seyranına,
Şu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz.”
Dipnotlar:
1- İslâm Yaşar, Nur Menzilleri, İstanbul 2008, Yeni Asya Neşriyat. İslâm Yaşar, Nur menzillerini roman üslûbunda anlatmış. Sahasında yazılmış ilk eser olması dolayısıyla takdire ve tebrike lâyık. Gezdiği yerlere eleştirel bir üslûpla yaklaşmış. Haklı olarak menzillerin orijinalini aramış. Yer yer okuyucuyu alıp başka yerlere ve zamanlara götürmüş. Bir bakıma o yerlerin çağrıştırdığı mânâları da anlatmış. Rehberlik edecek bilgilere sahip. Bana göre bazı eksikler var. İlk ziyaret edenlere kılavuzluk edecek teknik bilgiler olsa daha iyi olurdu. Resimlere yer verilmesi güzel. Meselâ haritalar ve mesafe cetvelleri konabilirdi. Konu sıralamasında Üstadın kronolojik hayatına uygun bir yol izlenebilirdi. Büyük şehirlere (İstanbul, Ankara) göre güzergâh belirlemek de mümkündür. Yeni baskıda bu eksiklerin giderileceğini umuyorum.
2- Bkz. Tarihçe-i Hayat, 395-468
3- A.g.e. s. 397
4- Bkz. Ahmet Özdemir, “Biz Kur’ân’ın Hadimleri”, Yeni Asya Gazetesi, 3 Nisan 2008
5- Mektubat, s.24
|