Yapılacak, görülecek, yerine getirilecek vazifeleri ehline vermek… Denmiş ki işi ehline veriniz. Tâ başından sonuna kadar kişi yaptığı, yapacağı işlerin tamamında neyi nasıl yapacağının işaretlerini verir.
Hal dilinden, işaret dilinden de anlamak lâzım. Ben şunu şunu yaparım, ederim, ben beceririm diyen birisinin; bunu bunu yapmaya başladığı anda verdiği haberi algılamak ve gereğini yapmak lâzım.
Yıldızlarla yazılmış yazıyı herkes anlar ve gereğini yapar. Önemli olan belirtiler, işaretler, haberler marifetiyle yazılmış hayatın içindeki hal yazılarını anlamak ve gereğini yapmaktır.
Vazifeler yerine getirilirken göz boyacı olmamak, dağıtıcı, taksim edici olmamalı. İşi yüklenmek ve yapıyor, yapabiliyorsan sahiplenmek.
Şu kurulun, bu kurumun, bu müessesenin, filan filan işin başında olmak, orada gözükmek ve bir şeyler yapıyormuş gibi yapmak insanı mesuliyetten kurtarmıyor ve kurtarmaz. “Biz hademeleriz” cümlesini en az onbeş günde bir defa okuyan insanları ve kudsî bir hizmetin içindeyim diye dâvâ edenleri; herhalde Üstad takip ve murakabe ediyordur diye düşünmek lâzım…
İsim ve resim sıfatla süslenince her iş hallolsaydı. Dümbüllü filan ile Mazhar Osman her işi bitirmişlerdi, kimseye iş kalmamıştı. İşin şakası yok derler ya bu işlerinde esprisi bile yoktur. Ama görünen o ki mesuliyetsizlik var, işi engelleme var, vazifeleri yaptırmama var, başkalarına köstek olma var var.. binlerce var.
Şimdi biz yok dersek, ahir zaman insanının münafık yüzsüzlüğü içinde götürülen bu işlerine inkâr ile arkamızı dönmüş oluruz ki bu da zaten onların istediği bir şeydir. Nakısı, eksiği, batılı, haksızlığı, vurdumduymazlığı ve inkârı tadat edelim onları ilân edelim demiyorum. İbret ve ders ve tedbir alalım diyorum…
Nihayetinde “ben bu kadar yaptım, beğenmiyorsan sen yap…” tarzı lâflarla süslenen işi savsaklamanın kılıfıyla karşılaşmaktansa başlangıcında ve işin devamında yoklama ve kontrol evlâdır.
Mizanı hiç kimse hizmetin işi ile kendi işinin paralelliğinde kuramaz. Bu hatanın en büyüğü, en derini ve vahimi olur. Herkesin kendi işinde ki başarısı da başarısızlığı da kendi düstur ve prensipleri içinde kendisinedir. Ehil olmayan eller ile sadece özenti ve kastı mahsus ile el atılan hizmetin işleri elbette ki umumu ilgilendirdiği için yerin altında da üstünde de hesabı sorulacak ve verilecek bir şekilde hareket edilmeli ve böylece bilinmelidir.
İnsan gayri kabil bir tarz ve yol ile çok derinlerden bir şeylere müdahele ediyor olsa bile bunun hesabının ve cezasının ilâhî ve çetin olacağını bilmeli, yanmış eli ve dili ile ateşleri, nifak tohumlarını başkalara ve başka yerlere saçmamalıdır.
Zamanı, aklı ve Risâle-i Nur bilgilerini İslâmî ve imanî yolda ve tam olarak kullanmak eğer kişilerin işi diyorsak yanlış deriz. Çünkü bu hizmet doğrudan doğruya bir istihdam-ı İlâhî ve bir ihsan-ı İlâhîdir… Dümdüz giderken tepetaklak olmayı da göze almak gerekir.
Enaniyetsiz, muhakkak başarabildiğimiz bir hizmet alanında Kur’ân, Risâle-i Nur ve iman sahasında çalışmaları, gayretleri, muavenetleri, koşmaları Allah hepimize mübarek kılsın…Ve bizleri halisane olarak muvaffak etsin inşaallah…
15.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|