Niyetini bilmiyoruz, ama İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Sultanahmet Camiinde Cuma namazını eda etmesi fevkalâde önemli ve o kadar da hepimiz açısından sevinilmesi gereken bir jest. Veya husus. Misafir olduğundan dolayı Cuma namazını eda etmeyebilirdi. İkinci olarak mezhebi veya meşrebi referans meselesini de dikkate alarak pekalâ birçok Sünnînin de yaptığı gibi camiye hiç gitmeyebilirdi. Ama şaşırtıcı bir biçimde bütün bunların tersini yaptı. Kendisine helâl olsun diyoruz ve kendisini selâmlıyoruz. Bütün gönlümüzle tebrik ediyoruz. Her zaman böyle olmasını da niyaz ve temenni ediyoruz. Temennilerimizi dikkate alır mı bilinmez, ama inşaallah yaptığı bir günlük jestten ibaret kalmaz. Süreklilik arz eder. İnşallah yaptığı, Türklerin gönlünü kazanmak için piar (halkla ilişkiler çalışması) hamlesi hiç değildir. İnşallah Sultanahmet gibi geniş bir camide serpile serpile namazını eda eder ve Türkiye’yi hoş hatıralar eşiğinde hiç unutmaz.
Bu namaz onun açısından tarihî bir fırsat. Bizler ise istersek her gün bir başka selâtin camiinde namazımızı eda edebiliriz. Osmanlı döneminde İstanbul ahalisinin bilhassa Ramazan münasebetiyle Cumaları Ayasofya’dan başlayarak Sultanahmet’e oradan da Süleymaniye ve Fatih’e uzatması ve turlaması gibi. Ama istese de Nejad bu şanstan mahrum. Nejad Türkiye’ye her gün gelecek değil ya. Bundan dolayı bu şansını dikkatlice kullanmalı. Bizden söylemesi. Zira böyle bir şansı İran’da yakalaması tarihî nedenlerle hiç mümkün değil. Zira İran’ın sultanları böyle şaşaalı camiler yapmamışlar. Sadece İsfehan ve Meşhed’de bu cesamette İmam Rıza Türbesi gibi ziyaret yerleri var. Hatibin tevbe mevzuunda yaptığı hutbeyi de kalp gözüyle ve çan kulağıyla dinlerse elbetteki uluslar arası ilişkilere katkısı da olabilir. Fakat bunları söylerken ve yazarken niyet okuma ile birlikte adamın günahına da girmeyelim. Bu suretle ayağımıza kadar gelmiş bir fırsatı tepmeyelim ve bir çuval inciri berbat etmeyelim.
***
Bununla birlikte, Türkiye gibi arabulucular olduğu gibi bir de arabozucular var. Bunlardan birisi (AFP) Nejad’ın Sultanahmet Camiinde Cuma namazı kılması gibi hatta ondan da öte bir jestin İranlılar tarafından Mısır’a yapıldığını duyurdu veya yazdı. AFP’nin haberine göre, Kahire’deki İran Maslahatgüzarı Kerim Azizi ülkesi adına, Firavun’un İnfazı filminin gölgelediği İran-Mısır ilişkilerini ve genel atmosferi tamir ve telâfi etmek ve hem de nükleer krizde en büyük İslâm ülkelerinden birisi olan Mısır’ın ve halkının gönlünü çelmek veya fethetmek ve desteğini almak için bir teklifle ortaya çıkmış. Geçmişte bir benzeri olmayan teklifin mahiyeti şu: Tahran Üniversitesi çerçevesinde Ezher Üniversitesinin bölümünü veya temsilciliğini açmak. Ezher’in gerçekten de dünyanın birçok bölgesinde şubeleri var. İranlılar resmî bir başvuru ile Mısır’dan bir benzerinin inşasını istemişler. Mısır teklife cevap bile vermemiş, tenezzül buyurmamış! İran bu durum karşısında teessüflerini bildiriyor. Buna mukabil, Mısır’ın anlatımı ve rivayeti muhtelif. Ezher’e bağlı İslâmî Araştırmalar Kurumu Müdürü Ali Abdulbaki teklifin resmî olmadığını sadece İran’da yaşayan Sünnîlerin böyle bir gayri resmî taleple karşılarına çıktığını ifade ediyor.
İran’ın sözkonusu teklifinin bırakın geride olumlu yankılar ve izler bırakmasını, aksine yeniden Mısır ile bazı Şiîler arasında gerilim ve atışma nedeni bile olmuş. Kapanmayan ve açık tarihî yarayı depreştirmiş.
Ezher, Mısır’da Irak’tan göçmen olarak gelen 50-60 bin civarında bir Şiî nüfus bulunduğunu buna mukabil bir tek Mısırlı Şiî bile bulunmadığını ve Ezher’de de Şiî öğrencilerin eğitim görmediklerini deklare ediyor. Buna mukabil Mısır’daki Şiîilerin gayri resmî temsilcilerinden Hasan Behçet, Mısır’daki Şiîlerin tutuklanma, sorgulanma ve işkence seanslarıyla karşı karşıya olduklarını ileri sürmektedir. Yani İran’ın girişimi tam aksiyle sonuç vermiş ve amacın aksine hizmet etmiş bulunuyor. O kadar ki, İran’ın temsil ettiği mezhebî ve siyasî Alevilik Mısır gibi ülkelerin geleneksel olarak temsil ettiği meşrebî Aleviliği yok ediyor, öldürüyor veya ötelenmesine vesile oluyor.
İşte Mısır belki Selâhaddin Eyyubi’den beri yüzyıllardır Hüseyniye Camii’nde uygulanan Hazreti Hüseyin’in doğumu münasebetiyle anma etkinliklerini teşeyyü korkusundan dolayı ilk defa iptal ediyor, yasaklıyor (Bak, Et Temeddüd el İranî, Davud Şeryan, el Hayat, 08/08/2008). Reva mıdır? Kabahat kimin? Sünnî dünyada şayet Ehl-i Beyt muhabbeti konusunda bir tefrit hali varsa bu karşı dünyadaki ifrat ve istismar halinin bir yansımasıdır, in’ikasıdır. Bunun tamiri ve aşılması ancak karşılıklı samimiyetle mümkündür. Bu da karşılıklı gizli gündem korkusunun ortadan kalkmasıyla kabildir. Dolayısıyla, taktik adımlar mesafeyi kapatmak bir yana, güvensizliği daha da arttırabiliyor. Bundan dolayı, İran’ın yapması gereken Tahran Üniversitesi bünyesinde Ezher’in şubesini açmak yerine Tahran’da Sünnîlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek camilerin açılmasına izin vermek olabilir ve bu takdirde mesele biter. Bu durumda Nejad, Sultanahmet’i özlediğinde ayağının altında gidebileceği benzer bir mekâna da kavuşmuş olur. Böylece İstanbul’a kadar zahmet etmesine de gerek kalmaz. Niyetler halis olursa yol alınır, mesafe kısalır. Kısa vadeli taktik hesaplar ise aksine mesafeyi kısaltmak yerine daha da arttırmaya hizmet eder..
***
Kimileri Nejad’ın Sultanahmet’te Cuma namazı kılmasını ve İran’ın Mısır’a topraklarında Ezher şubesini açmasını teklif etmesini İslâm dünyası üzerinden yalnızlığını kırma girişiminin bir parçası olarak görüyor. Kimileri bunu daha da ileri götürerek; Saddam’ın 2003 savaşı öncesinde herkese petrol teklif ederek kendisine yandaş bulmaya çalışmasına benzetiyorlar. Saddam ‘Bizi boğmak istiyorlar’ diyerekten bir avuç Rumeyla petrolü için 1990’da Kuveyt’i işgal etmesine rağmen 2003 yılında rejiminin ömrünün bittiğini hissettiğinde, ‘Petrolüm yağma olsun, petrolüm sebil’ diyerekten herkesi petrol yağmasına dâvet etmişti. Zaten Irak işgal edildikten sonra da kendi yandaşları bankaları yağmalamış ve içini boşaltmıştı. Saddam, Yunus Emre gibi ‘Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun’ dediğinde siyaseten geç kalmıştı. Dileriz İran’ın hâlâ şansı vardır. Ama Gürcistan meselesi Bush’u İran konusunda daha çok bilemiş olabilir. İran’a sahip çıkmak hepimizin, boynumuzun borcu ama nasıl? Bu sorunu cevabını hep birlikte bulmalıyız. Belki İstanbul buluşmasının buna katkısı olur. Kimbilir!
15.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|