Günlerin değerini bilmeyenin, yılları çabuk geçer.
Atasözü
Bir günün sonunda, geriye dönüp baktığımda bazen ruhumu sonsuz bir huzurun kapladığını görürüm. Bazen de kendimi ormanda kaybolmuş bir çocuk gibi, yapayalnız hissederim. Sonra koyu, kopkoyu gecelerin içinde bir ışık, bir aydınlık arar, beklerim.
Duâlarla uğurlanıp selâmetlenen yolcuların dönmesini nasıl beklerse sevdikleri, gözlerim ufuklarda öyle beklerim geceleri. Ümit gecelerin ruhudur, güneşidir. Her eşyaya vurur, dost eder, ufuklarda durur.
Sessizliğin içinde uykuda gibi ama rahat değildir ruhum. Çiçeklerin sabahları beklediği, şebnemleri özlediği gibi ben de Allahım seni özlerim, seni beklerim Allahım. Seni isterim. İsteten, özleten sen olunca korkum kalmaz hiçbir yalnızlıktan, hiçbir karanlıktan.
Bilirim; dağılmışlığımın, dört bir yana savrulmuşluğumun ilâcı sendedir. Şifası, devası sendedir. Yâ Allah, yâ Şâfi, yâ Fettâh…
Bir şafakla uyanmak isterim, ellerim duâda uyanmak ve yatağımın hemen ucunda öyle de kalakalmak isterim. Sağ elim göğsüm üzre, dilimde mütemadi salâvatlarla Hz. Peygamberim (asm). Onun sevgisi ve ateşi kanat çırpar içimde, uçarı heyecanlarla ve bir kırlangıç neşesi içinde. O sevgi ki, hiç beklemediğim bir anda ölümsüz bir bahar getirir. Uyanır çiçeklerim, gülümser meyvelerim. Kuruyan dallarıma, damarlarıma adınla ve salâvatlarla can gelir. Canan gelir. Hani son zil çalmış, okul çoktan boşalmış. Bahçede bir çocuk, tek başına kalakalmış. Ne arayanı var, ne soranı. Elinden tutan bir annesi de yok. Adını seslenen biri de yok. Ben de o çocuk gibiyim, sen yoksan yanımda, mekânım belli değil, zamanım yok. Bil ki sen elimden tutmamışsan denizlere kaybolup gitmişimdir. Ne olur Allahım; fırtınalar içinde beni yalnız bırakma. Benim senden başka Rabbim yok, sığınacak limanım yok. Hayatım seninle güzel Allahım. Sensiz hayat bir yük, bir azap yâ Rab. Sonsuz bir azap.
Kim ne derse desin, ben sadece seni bilir, seni derim. Dilime yakışanı söylerim. Allah derim. Başka söz bilmem, söylemem seni bilir, seni derim. Necip Fazıl gibi seslenirim:
“Neye yaklaşsan, sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki, yok Allah’tan başkasıyla yakınlık…”
Medet Allahım medet, dört bir yanımı saran geceye medet ve rahmet…
Üstümden sular gibi rahmeti akıt ve hayatı gezdir… Gezdir de bir daha yenileneyim, bir kez daha doğup dirileyim… Kalbime bir dokun yeter. Adını, o güzel esmânı izin verip de bir söyletsen dilime; kim bilir ne hayırlar olacak ne güneşler doğacak, ne kuşlar ötecek içimde… Ne değişimler, ne dönüşümler yaşanacak kim bilir?
Lütfedip kalbime bir dokunsan yetecek gibi Rabbim. Nefsime, şeytanıma inat, sana itaat bir erdemdir bildim. Rahmetin ışıtır ve kuşatır. Gönül kapımızı bir an olsun açmaya görelim, hemen bilgilerin en temizi, en güzeli dolar içimize. Her annenin, her çocuğun ve her insanın içine. Rahmetin yağar adeta. Ayırmazsın kimseyi, rahmetinden mahrum etmezsin. Çünkü Rahman’sın. Rahmetin süt olur akar, yıkar içimizi en temiz duygularla.
Kalbime bir dokunuver yeter. Beni başka kapılara, başka ışıklara muhtaç etme. Nurun yeter, Sen bana yetersin. En dar, en sıkışık zamanımda imdadıma koşar gelirsin. Yâ Kâfi, yâ Vâfi, yâ Muafi…
Korkuyorum yollardan, çarşılardan. Kalabalıklara karışıp kaybolmaktan korkuyorum. Haksız da sayılmam hani. Seni unutmak, Senden uzaklara düşmek tehlikesi o kadar fazla ki, korkum boşuna değil. Ne kazanırsam kazanayım Seninle olmadıktan, Senin için kazanmadıktan sonra hep zarardayım.
Kalbimi razı edemem, Senden başkasına. Bükemem belimi, eğemem başımı Senden gayrisine.
Sesimi yitirmekten, benliğimi kaybetmekten korkuyorum sokaklarda, çarşı pazarlarda. O kadar çok cazip eşyalar var, o kadar çok satıcılar var ki, birinden geçsen, birine takılıp kalmam mümkün. Âyetelkürsî okunmadan ve mânâsı anlaşılmadan buralarda dolaşılmıyor. Şeytanın oyununa gelmek istemiyorum.
Tarlaları geçtim. Pazarlar, çarşılar çok gerilerde kaldı. Huzurlu bir köşedeyim, kalbimle baş başayım. Kendi bahçemdeyim. Oh ne harika, ne asude bir iklimin içindeyim.
Gökyüzünün o engin maviliği kadar genişmiş meğer içim. Haberim yokmuş kendimden. Zerre kirlilik, zerre grilik yok burada. Bu yük büyük ve kalbim onu taşıyabilir İnşaallah. İdealimi çaldırmayacağım. Azimliyim, şeytana ve nefse sermayemi kaptırmayacağım.
Topladığım başaklar, ellerimde şimdi. Kalbimde ekilen, oradan biçilen mahsulât, duâ duâ ellerimde. Sana ait olanı yine Sana sunuyorum. Rabbim, bu bahçenin en has gülünü, en biricik şükür meyvesini Sana sunuyorum.
Hamdler, senalar, şükürler sadece Sanadır.
Kalbim bir çiçek, sadece geceleri açan bir çiçek.. O uzun mesafeler bitmeden, nice mevsimler geçti içimden soramadım durdurup da. “Nereye ve nereden?” diye. Amaan. Senden geliyor ya, vardır bir hikmeti dedim.
Her şey bir bir uzaklaşırken, bin bir pişmanlıklar yaşadım. Yılmadım, yıkılmadım. Allahım, Sana güvendim, hep Sana dayandım. Yeri geldi, bahtıma bu düştü dedim. Pişmanlık gözyaşım oldu çağladım. Yeri geldi, pişmanlık hayatım oldu yandım, günahlarıma ağladım. Azına da çoğuna da.
Ne yaman bir hesapmış. Ne içten içe yanışmış. Meğer her yargılama, her sorgu suâl mahşerdeki mahkemenin denizinden bir damla imiş.
Bilmem nedir ki, bir sır var. Beni kendine doğru çeken. Çiçeklerin sabahları beklediği gibi bir bekleyiş içindeyim. Bir yandan kalbime doğru yoğun baskılar var. Bu kadarına dayanamaz. Senden uzaklığa, Sensizliğe hiç dayanamaz. En çaresiz ânımda imanın ışığıyla, tövbenin aydınlığıyla yıkadın yine içimi.
Gidiyorum, gidiyorum, dere tepe düz gidiyorum. Düşe kalka içimin tepelerinde gidiyorum. En uzun yolculuk içimdeymiş meğer. Orada mesafe yok, sınır yok, zaman yok. Git gidebildiğin yere kadar kalbini fethet. Bir baştan diğer başa kadar. Fethedilecek o kadar kalp var ki, milyarlarla insan var. Milyarlarla da kalp var.
Bu yolculuk sana doğru Allahım. Kalbimi yalnız bırakma. Sevginden ve Senden uzak tutma. Kalbimizi sevginle rızıklandır. Allahım, açlığın böylesiyle yaşanmaz. Sevgisiz kalpler ölüdürler. Bu zorlu yolculuğu da aşmak ve başarmak zorundayım. Emelim bu, ümidim, gayretim bu.
Allahım varlığın yeter, sevgin yâr olsun yeter. Bir zerresi kâinata bedeldir o sevginin. Bir küçük ışık, kibrit başı kadar bir nur, koskoca bir karanlığı nasıl yutarsa, sevginin ışığı da öylesine güçlü. Sana inanıp, Sana güvenince aşılmayacak engel, taşınmayacak yük yok. Bu yük büyük, bu dâvâ mukaddes. Kalbim hazır, taşıyabilir bu yükü.
Sana ait olmayan ne varsa hepsi dışarı. Beraat öncesi bir temizlik gerek. Ne muhteşem bir rahmet ki bu, karanlıklar ışık olup tekrar yurduna döndü. Her hâl kendi zıttına dönüştü. Bu rahmeti yaşamak ve anlamak da bu demde bu fakire düştü.
Çöz de elimdeki ve yüreğimdeki bağları bir koşu, bir nefeste Sana geleyim. Kendime geleyim.
Ellerimde tuttuğum kalbimle, secdelere varayım, dergâhına yüz süreyim. Rabbim Allah, Sübhanallah diye yalvarayım. Hamdımı, şükrümü, dilimden düşürmeyeyim Rabbim. Hiçbir şeyin özlemini, hasretini bu kadar çekmedim. Sana olan hasretim kadar. Bu ne ulvî bir duyguymuş. Rabbim, yaşamayana da bir defacık olsun nasip eyle.
Bilirim Rabbim, Sen beni benden daha iyi düşünürsün. Ölü kalpler senin sevginle dirilirse, ölü bedenler neden dirilmesin?
Bediüzzaman gibi derim:
“Ey nefsim! Madem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: Fâniyim, fâni olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem, ruhumu Rahman’a teslim eyledim gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı birden isterim.”
Bildim Rabbim, hayat seninle güzelmiş. Bildim, mal, mülk ne varsa hayatın rahat geçmesi içinmiş. Yoksa hayat, mal toplamak, mal yığmak için değilmiş bildim.
Bildim Rabbim, hakikî zevkin, kedersiz lezzetin, Sana imanda ve Seninle olduğunu.
Berat Gecesi hürmetine, beratını eline alanlardan eyle. Hayata tövbeyle yeniden başlayan kullarından eyle. Âmin.
Sadi Şirâzî’den ibretli bir kıssa hatırladım:
Bir gün bir köleye yüreğim yandı. Efendisi onu satıyordu, köle diyordu ki: “Sana benden iyi binlerce köle düşer ama bana senin gibi bir efendi düşmez.”
Ey Allahım, sevgili Rabbim, bu garip kullarını, bu kapındaki azatsız kölelerini de bu Berat Gecesi hürmetine bağışla, affeyle. İçimize pişmanlık ateşini düşür, temizle tövbelerle, arındır bizleri. Kalan günlerimizi annemizden doğduğumuz günkü gibi temiz, tertemiz bir imanla Sana hakkalyakîn mertebedeki bir imanla yaşat. Bir kölenin iki efendisi olmaz. Rabbimiz, Seyyidimiz, Efendimiz bildik seni, Habibin Resûl-i Ekrem (asm) hürmetine affet bizleri. Sonsuz kadar hamd, Rabbim sana olsun. Sonsuz kadar salâtü selâm, Habib-i Ekrem’ine (asm) olsun.
NOT:
Sevgili okuyucularımız ve dostlarımızın Berat Kandilini bu duygu ve bu duâlarla tebrik ediyor, müstecap duâlarını bekliyoruz.
16.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|