Bu gece, mübarek bir gece… Elli senelik mânevî ibadet ömrünü kazandırabilecek bir gece.1 Herbir zikrimiz ve fikrimiz, öyle bir genişlik kazanır ki, adeta zaman içinde zamanda sayısızca katlanır… Allah, zaman içinde zaman yaratır! Bu ne demektir?
Zamanın akış hızı, kâinatın çeşitli yerlerinde, çeşitli varlıklar arasında farklıdır. Hızlı film, yavaş film gibi. (Atomdan galaksilere, mıknatıstan kristallere kadar her şeyde, farklı zaman birimleri çekme-itme gücü kanunu var. Meselâ Jüpiter, kendi etrafında 10 saatte; dünya etrafında 12 yılda döner. Yâni, onun bir yılı, dünya hesabıyla 4380 gün; bir Satürn yılı 30 yıldır.)
Kozmik ışınlar, ömürleri fizik ve matematik değerler olarak tesbit edilmiştir. Saniyelik ömrü olan varlıkların yanında, ömrü saniyenin bir milyar kere milyarda biri kadar kısa olanlar da vardır. (Bizim bakışımızla ömrü kısa, ama onun için uzundur. Çünkü, o zaman zarfında o, gezegenler arası birçok gezintiler yapmış, pek çok film karesi sahnelemiştir. Normal ışığın hızı saniyede 300 bin kilometredir. Biz bir saniyede ‘Hey, ah!’ diyene kadar o, dünyayı ekvatordan yedi sefer döner. Eğer ışığı şuûrlu farz ederseniz, farkına vararak kısa bir zaman içerisinde pek çok manzaralar görmüş, olaylar yaşamış ve uzun bir ömür geçirmiştir.)
Zaman; madde ve olayların düzenini sağlayan esrarengiz, gizemli, garip bir koordinattır.
Daha önce naklettiğimiz şu fizik kanununa tekrar göz atalım: Atom çekirdeklerindeki nötron ve anti-nötron denen, elektrondan daha küçük iki madde var. Bunlar çekirdek içerisinde bâzen var, bâzen yok olabiliyor; kâinatın başka boyutuna intikal ediyor. Maddeden çıkıp kayboluyor ve tekrar maddeye dönebiliyor. Maddenin sınırına giren ve onu aşan, tekrar geriye dönen varlıklar tesbit edilmiştir.
Yine astronominin tesbitlerine göre, Takyon denilen bir takım titreşimler, bu rakamın üç dört katını aşıyor. Bu sınır aşıldığında da, maddeden çıkıp madde ötesine geçiliyor. Şu halde, bâzı titreşim ve ışınlar, zaman ve mekânı aşıyor. Buna da mânâ, fizikötesi denir. İnsan; en, boy, zaman, mekân gibi dört boyutu aşıp beşinci boyuta (manyetik eylem boyutuna) geçebilse zamana tabi olmadığını kendisi de görecektir.2
“Evet, dünyaya zaman girdiği için, gece ve gündüz, o saat-i kübrânın (büyük saatin) sâniyelerini sayan iki başlı bir mil hükmündedir, sene o saatin dakikalarını sayan bir ibre vaziyetindedir, asır ise o saatin saatlerini tâdâd eden bir iğnedir. İşte zaman, dünyayı, emvâc-ı zevâl (yokluk dalgaları) üstüne atar, bütün mâzi ve istikbâli ademe (yokluğa) verip yalnız zaman-ı hâzırı (şimdiki zamanı) vücuda bırakır.”3
TEBRİK:
Mübarek üç aylar ve Berat Kandilinizi tebrik eder; ülkemiz, İslâm âlemi; özellikle muztar ve mağdur Müslümanlar, mazlûmlar ve insanlık âlemi için hayırlara vesîle olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 434; 2- İnsan Vücudu ve Zaman, (Body in Time, uyarlama Yusuf Alan), s. 2.; 3- Sözler, s. 401.
16.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|