Bu mevlid münasebetiyle hafızalarımızda küllenen çok önemli bazı hatıraları da yâd etme imkânını bulduk:
Seksen yaşın üzerinde olan değerli ağabeylerimizin, dik ve dinç duruşlarıyla, Üstadla ve hizmetle ilgili unutulmaz hatıralarıyla aramızda olması ve o aşk ve heyecanı yeniden yaşayıp yaşatmaları çok dikkate ve takdire şayandı.
Mevlidin hemen akabinde, Van’daki Nur dershanemizde bizlerle beraber olan, seksen beş yaşındaki, Üstadımızın bizzat hizmetlerinde bulunmuş, ömrünü bu dâvâya adamış ve bütün aile efradıyla hâlâ Nur hizmetlerine aralıksız devam eden, emekli pilot astsubay Ali Demirel Ağabey ile aşk, heyecan ve his dünyalarının adamı, farklı bir mizaç ve yapıda olan ve dâvâ aşkıyla yanan, Antalya’dan birlikte geldiğimiz, Üstadımızın duâsını almış ve nur hizmetlerine ömrünü ve maddiyâtını adamış, adeta gençlere taş çıkartan örnek insan, seksen üç yaşındaki değerli Recep Unaz Ağabeyin heyecanlı, canlı, hissi hatıra ve tesbitlerini nefes almadan dinledik. Yanından hiç eksik etmediği, Üstadın hatırası ilk baskı Nur Risâlelerini ve bizzat Üstadımızın hediyesi, resimsiz, ay yıldızlı maden parayı göstermesi ayrı bir renk kattı sohbet ortamına.
Bu şahsen benim Van’a yaptığım üçüncü seyahatti. Kafilemizde bulunan ağabey ve kardeşlerden de ancak bir ikisi Van’da daha önce bulunabilmişlerdi. Onlar için de çok farklı ve faydalı bir seyahat oldu. Hemen şimdiden gelecek yılın plânları bile yapıldı. Bu defa, direkt Antalya-Van havayolunu seçmiştik. Fakat gruptaki arkadaşlarımız daha fazla yer görmek ve farklı hizmet merkezlerine uğramak için gelecek yılki mevlide karadan seyahat etmeyi tercih ettiklerini söylediler. Ya nasip!
DOSTLARLA BULUŞMA VE HASRET GİDERME
Risâle-i Nur kültüründe ve camiâsında bu tür organizeler daha çok irtibatın, kaynaşmanın, kucaklaşmanın, hatıra tazelemenin, dostlukları pekiştirmenin, evham ve gaflet bulutlarını dağıtmanın vesilesi olarak değerlendirilir. Bu sefer de aynen böyle oldu. Otuz kırk senedir birbirlerini görmeyenler tekrar birlikte olup hasret giderdiler. Hatıraları yâd edip dostluk pekiştirdiler.
Bu sefer batıdaki Nur talebeleri doğuya yönelmişlerdi. Bu diyarları görmeyenler için yeni fırsattı. Görenler için de yeni hatıralar kaydetmek anlamına geliyordu.
TARİHÎ YERLER ZİYARET EDİLDİ
Van Kalesi dibindeki Horhor Medresesi, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin yeni metot İslâmî ilim temellerini attığı yerin adıydı. Van Kalesinin hemen dibindeki meşhur mağaranın altında, hikmet armağanı suyun başındaydı. Seyda bir kartal gibi kalenin bağrındaki mağarada kalıyordu. Ayağı kaymış, ama fikirleri ve hayatı kaymamıştı. Hıfz-ı İlâhî ile semâvî hakikatleri gölgesiz, perdesiz bugünlere, yeni kuşaklara, oradan da bütün arz yüzüne taşımayı başardı Elhamdülillâh.
Ruhunda ve kalbinde şimşekler çakmasına vesile olan meşhur Van Valisi Tahir Paşa’nın konağında çok kuvvetli ve mühim bir irade beyanında bulunmuştu iç dünyasında. İngiliz gâvurunun sinsi plânlarına rağmen: “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir mû’cize olduğunu bütün dünyaya göstermekti” gayesi. Bu beyan tuttu.
Şu anda Tahir Paşa’nın konağının dış duvarlarının sadece bir kaçı yıkılmamış. Kendisinin ismini de sadece Nur talebeleri bilir ve hatırlar. Bediüzzaman’ın eserleri ve dâvâsı ise, hem ayakta, hem daha güçlü ve kuvvetli olarak gönüller fethetmeye devam ediyor. Ama Bediüzzaman’ın hayatında ve kudsî dâvâsının temelini planlamasında bu kadar önemli olan bir mekânın bu kadar sahipsiz ve harap hâli iç kanatıyor, vicdan sızlatıyor. Vefa duygusu ölmeyen hamiyet sahipleri buna el atmalıdır diye düşünüyorum.
Garip ve mahzun Çoravanis Köyü ve camii, gelen misafirleri ağırlarken mahzun, misafirler buraya varınca mahcup ve suskun. Altı yüz sene boyunca âleme her yönde örnek olmuş ve rehberlik yapmış koca bir imparatorluğun sallanan saltanatı karşısında el ovuşturmayıp çare üretme planları yapan Bediüzzaman’ın cehalet, fakirlik ve ihtilâfa karşı ilmî ve fikrî bazda bu yıkıma karşı koymak için modern eğitim ve öğretim usûllerini tatbik ettiği, askerî, sosyal, ekonomik açıdan da bilfiil bu alanlara aksiyoner olarak katıldığı devrelerin tatbikat sahaları olan Çoravanis Köyü ve mescidi “Himmet ehlinin iradesini bekliyorum” diyor adeta!
Erek Dağının zirvelerine yakın “Çilehane” civarı, Akdamar Adasında yetiştirilecek, maddî-mânevî ilimlerle techiz edilecek elli bahadırın hayallerini hâlâ taşıyor görünüyor. İstikbalin kıtalarına ilim, irfan, fazilet, dürüstlük, muhabbet götürecek ruh hali, hâlâ burada müntesiplerini bekliyor.
UNUTULMAYAN KAHRAMAN
NUR ERLERİ, KEÇE KÜLÂHLILAR
Seyda’nın sırdaşları, kardaşları ve muâsırları olan gönül erlerinin, mezarlarında bir defa daha bize gülümsediklerini hisseder gibi oldum. Gözü ve sözü pek Molla Resûl artık karar kılmış hâliyle Üstadının büyük ideâlinin gerçekleştiğinin sevinç ve sürurunu yaşıyor gibiydi.
Saf ve temiz ruhlu Molla Hamid’in, nüktelerin hakikatle buluştuğu bir devir ve nesli netice veren ve hayattayken tam kavrayamadığı bu büyük dâhî ve müceddide bağlılık ve sadakatinin tam olarak pekiştiğini hisseder gibiydim.
Kastamonu’da başlayıp Van’da son nefesine kadar devam eden o sadakat ve istikamet çizgisini kendinden sonra gelen nesebine aktarmanın ve o tatlı meyveleri zevkle neşretmenin sürûruyla ateşte yanarak şehit olan Çaycı Emin, bütün âleme yayılan cihanşümul ve evrensel bir dâvânın bunca zorluk ve olumsuzluklara rağmen nasıl bu kadar semiz ve temiz olarak yaygınlaştığını alkışlar gibiydi asrî mezarlıktaki o küçük mezarından!
Çoravanis Köyündeki mütevazi caminin misafirhanesinde haşrin sabahını bekleyen Seyda’nın fedakâr ve sadık talebelerinden Ali Çavuş, Molla Yasin, Molla Rauf ve bilinmeyen mezarında cennet sabahlarını bekleyen Ubeyd, gaddar Rus fırkalarına, insafsız Ermeni çetelerine karşı yaptıkları manevî cihadın boşa gitmediğinin iman huzurunu ve hediyesini her gün ve gece alıyorlardı yattıkları cennet bahçesi kabirlerinde!
BİR ASIR ÖNCESİNDE YAZILAN
KURTULUŞ REÇETESİNDEN ÖNEMLİ NOTLAR
Bu mevlid ve ziyaret dolayısıyla, Üstadımızın vehbî, Kur’ânî, îlhâmî ve sünûhat-ı kalbiye olarak vasıflandırdığı asil ve sağlam fikirlerinin istikamet ve doğruluğunu bir defa daha tesbit ve teyid etmiş olduk:
İslâm âlemine “gayr-ı muntazam veya intizamı bozulmuş bir meclis-i meb’usan ve bir encümen-i şûrâ nazarıyla” bakmanın ayak seslerinin daha sağlam olduğunu idrak etmeye çalıştık.
Müslüman’ın aldanmaması lâzım geldiğini, başını indirmemesi gerektiğini, “paslanmış bîhemtâ bir elmasın, daima mücellâ cama müreccah” olduğunu idrak ettik.
“Bazı asılzade evlâtların, şehadetnamelerini aldıktan sonra, her birinin bir kıt’a başına geçeceğini, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirerek, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-î beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edeceğini” görüp yaşadık.
Bu bir başlangıçtı. Bundan sonra, Van başta olmak üzere o yöredeki bütün önemli şehirlerimizde ve Türkiye’de, Avrupa’da, dünyada sempozyum ve diğer sosyal faaliyetlerimizi devam ettirmemiz lâzım geldiğini, daha öte Bediüzzaman enstitülerini, üniversitelerini açmamız gerektiğini kavradık.
Artık sıranın Ankara Kocatepe Mevlidine geldiğini düşünerek ve ümit ederek hizmet kervanının aralıksız devam edeceğine olan inancımızın tam olduğunu ifade etmek isterim. Ekim’de Ankara’da Kocatepe Mevlidi’nde, önümüzdeki sene de tekrar Van Mevlidi’nde ve “Isparta Mevlidleri”nde hep birlikte buluşmak dilek ve temennisiyle.
NOT:
Leyle-i Kadir kudsiyetindeki geçmiş Berat Kandilinizi tebrik eder, Cenab-ı Hak’tan Ramazan’a ve Leyle-i Kadr’e ulaştırmasını ve bu mübarek gün ve gecelerin, şahsınıza, ailenize, tüm İslâm âlemine ve insanlığa, hidayet, rahmet, bereket, huzur, barış, sağlık ve mutluluklar getirmesini niyaz ederim.
17.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|