İman-Kur’ân hizmeti maddî güç, siyaset, iktidar yoluyla değil, Kur’ân nurları, iman yolu ve ihlâsla yapılır. Yani, Kur’ân ve hadîsçe haber verilen, her tarafı kasıp kavuran Deccalizm, Süfyanizm ve ifsat komitelerinin fitneleri siyasetle değil, ancak imân ve Kur’ân nurlarıyla durdurulabileceği1 şuuruyla hizmet etmek.
- Nur mesleğinde deccal ve yandaşlarına karşı asla muhabet beslenemez, besletilemez. Bilâkis mücadele edilir. Zira Bediüzzaman, “Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm”2 der ve Risâle-i Nur’un muhtelif yerlerinde açıkça ismini de belirtir. Kezâ, “Bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor” diyerek, onun mahiyetinin ne olduğunun bilinmesi uğruna binler adam hapse girse, hattâ idam olsalar, din-i İslâm cihetiyle yine ucuz düşeceğini3 belirtir. Öyle ise, deccalı övenler ve muhabbet besletenler; Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebine temelden de karşı gelirler. Zira, İslama, maneviyata, dine, dindarlara yapılan bütün hücumlar, engellemeler deccal adına ve onun getirdiği sestemle yapılmaktadır!
- Hürriyetçi olmak, Risâle-i Nur’un temel meslek ve meşrebidir. Çünkü hürriyet, milletlerin mutluluk sebebidir. Bütün şevkleri ve ulvî duyguları uyandırır. İnsanlığı güdülmekten, hayvanlıktan kurtarır; tam insan yapar.4 Ayrıca, bu dünya imtihan meydanı. İmtihan için hür irade gereklidir. Rabbimiz herkesi inancında hür bırakmıştır. Ahrarları/hürriyetçileri/demokratları desteklemek, imtihanın gereği ve imanın özelliğinin siyasete yansımasıdır.
- Hizmeti, matbuât (basın, medya) diliyle de yapmak, Risâle-i Nurları neşretmek; onun meslek ve meşreplerindendir. İşte Bediüzzaman’ın bu husustaki direktifleri:
“Şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuât alemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim”5; “Matbuât lisaniyle konuşmak lâzım gelmiş, diye kalbime ihtar edildi”6 cümlelerini Risâle-i Nur’ları matbaa ile neşretmek şeklinde anlamak mümkün olduğu gibi, gazete, dergi, radyo ve televizyon, internet gibi tüm yayınları “matbuât dili” olarak da anlamak mümkün. Ki, “İnşaallah, öyle bir zaman gelecektir ki, Kur’ân hakîkatleri olan Risâle-i Nur, radyolarla ders verilecek; beşeriyet büyük istifadelere nâil olacaktır”7 ifadeleri bunu te’yid eder.
- Bediüzzaman’ın talebelerine verdiği en son ders, Risâle-i Nur meslek ve meşrebinin belkemiğini oluşturan müspet hareket etmek: Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Allah’ın rızasını düşünerek sırf iman hizmetini yapmaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.8
Müsbet hareket, Allah’ın emrine uygun, nezaket ve nezahetle; şiddet, tahrip ve tecavüzden uzak, yapıcı, tamir edici; ölçülü, dengeli âdil ve hakperest hareket tarzıdır. Bir anlamda da sivil itaatsizliktir.
İşte bir Nur talebesinin vazifesi; her hâl ve şartta Risâle-i Nur’u okumak, anlamaya çalışmak; yaşamak; meslek ve meşrebine sadakat, sebat ve metanetle bağlanmaktır. Eğer Risâle-i Nur’u baştan sona ezberlese; meslek ve meşrebine uymasa bir anlam ifade etmez.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 131.; 2- Şuâlar, s. 514.; 3- Şuâlar, s. 298-299.; 4- Beyanat ve Tenvirler, s. 47.; 5- Mektubat, s. 467.; 6- Tarihçe-i Hayat, s. 427.; 7- Tarihçe-i Hayat, 354.; 8- Emirdağ Lâhikası, s. 455.
04.09.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|