ÖNSEZİ, eskimez eski tabiriyle hiss-i kablelvuku. Anlamı, ileride meydana gelecek bir olayı akıl ve muhakeme yürütmeden hissedip sezme kabiliyetidir.
Aslında beş duyumuzun yanında altıncı hissi, önseziyi biliyoruz. Ancak bunların dışında isimlendiremediğimiz daha pek çok lâtifelerimiz, hislerimiz vardır.
Bediüzzaman, dış duyular ve iç meşhur duygulardan başka, insanda ve hayvanda “sâika” (sevk eden, götüren, sürükleyen altıncı) ve “şâika” (şevkli, istekli, arzulu yedinci his) nâmıyla, aynen işitme ve görme gibi iki diğer hissi, “önseziyi” ilmen tesbit ederek bulur.1
Filozof Bergson’un da üzerinde durduğu sezgi, kalbî bir duygudur ve güçlü bir imana sahip olan mütedeyyin, özellikle velilerde fazla inkişaf eder, kerametkârâne sonuçlarını gösterir. Doğrusu sıradan insanlar dahi “sadık (doğru) rüya” sayesinde evliya gibi, gaybî ve geleceğe ait şeyleri görebilirler.2
Dış duygularımızı ve iç duyularımızı (his ve lâtifelerimizi) geliştirirsek, bunların toplamından hâsıl olan altıncı, yedinci, sekizinci hisler ortaya çıkar.
Bazı insanlar, kalp aynaları parlak olup saf ve arı duru duygulara sahiptir; yaklaşan nesneyi, canlıyı, tıpkı bazı hassas insanların yağmuru nem-rutubet sûretinde önceden hissetmeleri gibi, telepatik bir dalga boyu şeklinde hissedebilirler. Belki de, o cisimlerin veya unsurların yaydığı dalgalar, “sâika ve şâika” (sevk edici, sürükleyici lâtif dalgalar), radara, alıcılara çarpar. Ve şuuruna varmaksızın ondan söz açarlar.
Herkes sık sık karşılaştığından tecrübe etmiştir: Birisinden söz ederken, o kişi âniden çıkagelir. Ki, bir atasözünde, “Kurttan söz edince topuzu hazırla, vur; zira kurt geliyor!” denir. Demek önsezi-Rabbânî lâtife denilen, hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri almaya yarayan his, duygu, onun geldiğini haber veriyor. Fakat akıl, şuur ihata edemediği, onun dalga boyunu kuşatamadığı için, kasten değil, farkına varmadan bahsedilir. Feraseti güçlü olanlar, bazen kerâmet gibi geldiğini haber verir.3
Kâinatın santralı olan kalbini inkişaf ettirenler ve onun şifresini yakalayanlar, pek çok olay ve meseleleri sezebilir, anlayabilir. Kâinatta cereyan eden olaylar, kalbimizde de yankılanır. Duygu ve kalp hâkimiyetini sağlayanlar, bu olaylardan haberdar olur. Melek, cin, hayvan, bitki türleri dâhil kâinatta var olan bütün elektro / biyo-manyetik dalgalar ve enerji boyutlarının bir santrali hükmündeki insan kalbi, elbette bitki ve hayvanlardan çok daha geliştirilebilir (sonsuz) bir sezgi potansiyeline sahiptir. “Önsezi” de diğer binlerce his, lâtife gibi; zikir, duâ, ibadet, tefekkür, vecd (trans, derin gevşeme), riyazet ve motivasyonla geliştirilebilir.
Maneviyâtı güçlü şahsiyetlerde, daha doğrusu nefsini temizlemiş, ulvî duygularını yüceltmiş kişilerde, özellikle velilerde önsezi fazla geliştiğinden onlarda bu his bir kerâmet gibi görülür. Çünkü onlar, tefekkür, ibadet, zikir ile akıl, zekâ, kalp gibi his ve duygularını inkişaf ettiriyor, duyarlılıklarını arttırıyorlar. Önsezinin oluşumuna telsiz, telsiz telefon, teleskop veya bilgisayar-internet örnek olabilir. Bu cihazları kullanıp haberleşme formasyonu kazananlar, pekâla çeşitli yerlerle irtibat kurabilir, birçok şeyi kullanmayanlardan önce haber alır veya sezerler.
Dipnotlar:
1- Mektubat, 28. Mektub, s. 333, 2- A.g.e., 3- A.g.e.
21.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|