Zaman hızla ilerlerken, yaşanan olaylar da âdiyattan bir hâl haline gelir.
Alışkanlık eğer menfî anlamda bir insanda yerleşir ise, bu çok korkunç bir gelişmedir.
Dalâlet, küfür, isyan, günah, haramlar ve daha niceleri dünyamızda cirit atıyorsa, neticeleri de böylesine acı olurlar.
Şu şehit cenazeleri... Normal bir seyir haline geldi.
Üç kişi, beş kişi, on kişi, on iki kişi...
Bunları seyreder ve okur iken alışkanlık haline geldi ise, ateş ancak düştüğü yeri ve etrafını yakar.
Geriden o ateşe bakanlar, onun yaktıkları gibi elbette olamaz.
İşte “Alışmış kudurmuştan beterdir” derler.
İçki, fuhuş, kumar ve bütün şer işlerin failleri, bir alışkanlığın ve bulaşkanlığın acı neticelerini hayatlarında yaşıyorlar.
Toplum hayatımızda bunlar vardır.
Bütün ahlâkî zaafiyetlerin manzarası hep böyledir. “Alıştım, bırakamıyorum” diyenlerin bünyelerine bu illetler bir kene gibi yerleşmiştir.
Hem kendisini, hem de çevresindekileri zehirlemekten zevk alırlar aslında.
Ve güvenlik kuvvetlerinin müdahaleleri ile mahkeme ve cezaevlerinin varlığına güveniriz.
Modern dünyanın mâneviyâttan uzaklaşmış, ahlâkî zaafiyetin bünyesini sardığı insanlarından kurtulmak oldukça zordur.
“Kork Allah’tan korkmayandan” demişler.
Allah korkusu ve ahiret inancı olmayan zalim insanların pis ve rezil alışkanlıkları, sosyal hayatımızı alt üst etmektedir.
Kalplerde yaşatılacak mânevî yasakçıların olmayışı neticesi, cemiyetteki alışkanlıkları yok etmek oldukça zordur.
Kimseye zararı olmayan ancak kendisine zararlı olanlar ise yine bu kategoride değerlendirilebilir.
Alışkanlıklarımız bizi bitirmeden, biz onları bitirmeliyiz. Çare budur.
21.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|