"Gerçekten" haber verir 04 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Kedilerin kederden ölümü



Barla hayatı devresinde (1926–34) dört adet kedisi vardı, Üstad Bediüzzaman'ın. Üstad, onları hem severek besler, hem de rızkındaki berekete sebep oldukları gerekçesiyle onlara minnettarlık duyardı.

Görgü şahitlerinden (Hüseyin Bülbül, vd.) dinlediğimiz kadarıyla, kediler de Üstad'a ziyadesiyle bağlı olup ondan uzun süre ayrı kalmaya dayanamazlardı.

Barla'da Çınaraltındaki menzilinden namaz vakti çıkıp Mus Mescidine giden Üstad Bediüzzaman'a kedileri de tam tekmil iştirak ederlerdi. Namazın bitiminde de, dış kapının gıcırdamasıyla birlikte kediler hemen harekete geçer ve koşarcasına Hazret–i Üstad'ı karşılamaya giderlerdi.

1934 senesinin yaz mevsimi ortalarında, sekiz yıldır Barla'da ikamet etmekte olan Üstad Bediüzzaman'ın Isparta şehir merkezine nakl–i mekân etmesi istenir.

Kediler, yeni sürgün yerine gitmek için hazırlanan Hazret–i Bediüzzaman'ın bu halini garip bir sûrette hissederler. Yakında başlayacak olan bu meçhûl ayrılığa, bu yakıcı firaka dayanamayacaklarını hisseden kediler, kederinden hastalandılar, yemeden içmeden kesildiler ve peşpeşe ölmeye başladılar.

Onların bu kederli ölümlerine şahit olan Üstad Bediüzzaman, yanlarına giderek şunu söyler: "Hey mübarekler! Siz benden önce gitmeye başladınız."

Hapse girince

Benzer bir hadise de 1948 yılı başlarında Emirdağ'da yaşandı.

Yine görgü şahitlerinin (Ahmet Urfalı, vd.) anlattıklarına göre, çarşı içindeki menzilinde Hazret–i Üstad'ın iki adet kedisi vardı.

Bu kediler öylesine terbiye edilmişlerdi ki, aynı evde beslenen fareye dahi ilişmezlerdi. Tıpkı, Isparta'daki Fıtnat Hanımın evinde olduğu gibi. Normalde birarada bulunması mümkün olmayan bu iki hayvan, uzun müddet aynı evde serbestçe geziyor ve kendi yemleriyle besleniyorladı.

Bediüzzaman Hazretleri, 1948 yılı Ocak ayı ortalarında onlarca talebesiyle birlikte ağır cezada yargılanmak üzere Afyon Hapishanesine sevk edilir.

Onları besleyen, onların sahibi olan Üstad Bediüzzaman'dan ayrı kalmaya dayanamayan kediler hastalanır, günlerce yemeden içmeden kesilir ve nihayet ölüp giderler.

Şahsî faziletini gizliyor

Başka hususlarda olduğu gibi, kedilerin değişen halleriyle alâkalı olarak da şahsına ait fazilet ve harikalıkları gizleyip perdeleyen Bediüzzaman Hazretleri, bu mübarek hayvanların firak acısından kaynaklanan o kederli, hazinane ölümlerinden hiç söz etmez.

Oysa, kedilerin rızkına bereket kattığından ve bu sebeple onlara minnettar olduğundan, muhtelif eserlerinde sitayişle bahseder.

Üstad Bediüzzaman'ın sergüzeşt–i hayatında, buna mümasil pek çok mesele olduğu muhakkak. O, hemen her meselede şahsî kemâlâtı gibi harikulâde hallerini de Risâlelerde mümkün olabildiğince gizlemeye ve perdelemeye çalışmış.

Uyku bahsine zeyl

Hz. Bediüzzaman'ın, Risâle–i Nur dersinde vaki uyuklama hallerini yadırgamamasının sırrını, hikmetini soran okuyucularımıza şu mânâdaki düşünce ve kanaatimizi iletmek istiyoruz: Evvelâ, bu halin en mühim hikmetini Üstad'ın kendisi izah ediyor ki, uyuyan ve o an için şuuru kapanan kişinin uyanık duyguları ve latifeleri var. O duygular, okunan iman dersinden hissesini alıyor. Kaldı ki, Risâle–i Nur, sadece şuura hitap etmiyor. Şuur altında, şuur üstünde ve şuurun ötesindeki duygulara, hatta şeytanın dahi elinin yetişemediği noktalara hitap ederek, oralara da iman nurunu serperek zerk ediyor.

Bir başka nokta da şudur: Derste uyuklamayı yadırgadığınız veya "Kardeşim, madem ki uyuyorsun, o halde gelme" tarzında sözler sarfettiğiniz takdirde, haliyle bazı yorgun, hasta ve uykusuz kalmış bazı bîçarelerin derse gelmesine ve o imanî bahislerden hissedar olmasına mani olursunuz. Bu da, maazallah büyük bir vebâli muciptir.

Netice itibariyle, derse hiç gelmemek mi, yoksa uyuklamaya rağmen yine de gelip isbat–ı vücut etmek mi daha doğru bir hareket olduğunu düşünürsek, insafın gereğini yapmış ve hakkını teslim etmiş oluruz.

Kaldı ki, ders okunurken uyuklayan bir kimse bile, ara verildiğinde, hele hele çaylar geldiğinde derhal uyanır ve kardeşlerle muhabbetdarâne hasbihal etmeye başlar. Bu da az bir kazanç değildir. Zira, o kardeşimiz fenafilkitap olamadıysa da, fenafilihvan sırrına dahil olmuş sayılır. Ki, mâbeynimizdeki en mühim mesele budur.

Bu bahsi, Zübeyir Ağabeyin şu tavsiyesiyle bitirelim: "Derslerdeki muhabbet faslını uzun tutun."

Tarihin yorumu 4 Eylül 1919–25

Kongrenin sekreteri İstiklâl Mahkemesinde

Sivas Kongresi çalışmalarına başladı. O zamanki ismiyle Mekteb–i Sultanî olan lise mektebinde toplanan delegeler, kongre çalışmasına 11 Eylül gününe kadar devam etti. Ardından, üzerinde yemin edilen bazı millî kararlar alındı.

Bu kongreye katılan parlak simalardan biri de gazeteci, yazar ve tarihçi kişiliğiyle tanınan İsmail Hami Danişmend'dir.

Kongreye İstanbul delegesi olarak katılan Danişmend, aynı zamanda kongrenin divan kâtipliği, genel sekreterliği ve istihbarat şubesi şefliği görevlerini de yürüttü. Kongrenin ardından da, Sivas'ta çıkarılmaya başlanan İrâde–i Milliye gazetesinin başyazarlığını üstlendi.

İşte bu mühim şahsiyet, ne yazık ki, beş yıl kadar sonra aynı kongrede bulunmuş bazı şahıslar tarafından en ağır şekilde cezalandırılmak istendi. Şeyh Said Hadisesi sebebiyle bir bahane bulunup İstiklâl Mahkemesine sevk edilen Danişmend, idam edilmekten kıl payı kurtuldu ve ancak 8 Eylül 1925'te beraat edebildi.

Bu kırgınlığından olacak, Osmanlı tarihini kronolojik olarak gün gün yazarak kitaplaştıran Danişmend, Cumhuriyet tarihinin bir tek gününü dahi yazmaya gönlü razı olamamıştır.

04.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.09.2008) - Sizin kedi gargur ediyor mu?

  (02.09.2008) - Emirdağ'da bunlar da yaşandı

  (01.09.2008) - 'Birinci gün'e başlarken

  (18.08.2008) - Asabilere tefekkür terapisi

  (15.08.2008) - Fıtrî meyelan

  (13.08.2008) - Duman olup giden tütünlü yıllar

  (12.08.2008) - Emirdağ Hatıraları (14)

  (11.08.2008) - Mahlûkatla ülfet ve münasebet

  (09.08.2008) - Emirdağ Hatıraları (12)

  (08.08.2008) - Emirdağ Hatıraları (11)

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır