Kedi bahsi, Nur Risâlelerinde olduğu gibi, Bediüzzaman Hazretlerinin hayatında da genişçe bir yer alır.
Bizim Barla, Isparta ve Emirdağ'da yaptığımız tesbitlere göre ve görgü şahitlerinden de bizzat dinlediğimiz kadarıyla, buralarda Üstad Bediüzzaman'ın ikamet ettiği menzillerde birden çok kedileri varmış.
Şahitler, Emirdağ'daki evinde iki adet kedi beslediklerini söylerken, Barla'da ise dört adet kedisi olduğunu Üstad'ın bizatihi kendisi ifade ediyor.
Kedilerin rızıklarının bereket sûretinde geldiğini ve kendisinin de onların bereketinden istifade ederek onlara minnettar olduğunu da itiraf eden Hz. Bediüzzaman, bakın dört kedisiyle alâkalı olarak 24. Söz'ün başlarında neler ifade ediyor: "...Bir gün kedilere baktım; yalnız yemeklerini yediler, oynadılar yattılar. Hatırıma geldi, 'Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübârek denilir?' Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarîh bir sûrette, 'Yâ Rahîm, yâ Rahîm...' diyerek, güyâ hatırıma gelen îtirazı ve tahkiri, tâifesi nâmına reddedip yüzüme çarptı." (Age, s. 301)
* * *
Emirdağ'da ikamete mecbur edildiği dönemde, Üstad Bediüzzaman'ın Afyon'dan iki ziyaretçisi gelir. Onlar daha kendilerini tanıtmadan evvel, Üstad onlara "Hoşgeldiniz mollalar" diye hitap eder. Meğerse, ikisi de molla, yani hoca imişler, Üstad'ı bir din âlimi diye ziyarete gelmişler.
Sohbet esnasında yanlarına Üstad'ın bir kedisi gelir. Üstad, biraz dolaştıktan sonra yanı başında oturan kediyi başından beline doğru sıvazlayarak sevmeye başlar. O kediyi okşadıkça, kedi de sarih bir sûrette "Ya Rahim, Ya Rahim..." diye mırıldanmaya başlar.
Bu durum, mollaları ikinci kez şaşkına çevirir. Onların çokça şaşırdığını gören Üstad: "Mollalar, sizin kediniz de böyle 'Ya Rahim, ya Rahim' diyor mu?" diye sorar.
Mollalar cevap verir: "Demez, yok efendim, bizimki demez."
Hazret–i Bediüzzaman'ın onlara son sözü şu olur: "Der mollalar, der. Fakat, sizin kedilerin boğazından haram lokma geçtiği için, ağzı 'gargur' eder; tam olarak 'yâ Rahim, yâ Rahim'i çıkaramaz olur."
Evet, ne dersiniz? Evlâtlarımızın boğazından geçen haram lokma onlara nasıl büyük zarar veriyorsa, aynı haram lokma kedi gibi mâsum ve mübarek hayvanları dahi menfî bir sûrette etkileyebiliyor, demek ki...
Şu mübarek Ramazan hürmetine, Cenâb–ı Hak, bizlerin, evlâtlarımızın ve hatta hayvanlarımızın boğazından, kursağından haram lokma geçirtmesin.
Tarihin yorumu = 3 Eylül 1961
"Eminsular" mı? Sakın ola!
Eylül 1961 Türkiye'sinin genel manzarası şuydu: 27 Mayıs darbecilerinin silâh zoruyla iktidardan alaşağı ettikleri Demokratlar'ın Yassıada'daki duruşmaları sona ermiş ve Başbakan Menderes ile iki DP'li bakanın idam kararı kesinlik kazanmıştı. Nitekim, bu mazlumlar iki hafta sonra idam edilecekti. İdamdan bir ay sonra ise (15 Ekim 1961), Türkiye'de genel seçimler yapılacak ve rejim–gûyâ–normale dönecekti.
İşte, tam bu esnada, eski (emekli) Kara Kuvvetleri Komutanı, yani Millî Birlik Komitesi (MBK) Başkanı Org. Cemal Gürsel, genel seçimlere hazırlanan siyasî parti başkanlarını topladı ve onlara şu üç önemli konuda tehditvâri şekilde ikaz etti:
1) 27 Mayıs Darbesini tenkit etmekten şiddetle kaçının.
2) Aynı şekilde, Demokrat Partiyi övmekten kaçının.
3) Eminsular hadisesini ağzınıza almayın.
Bu maddelere uyma mecburiyeti, bilâhare deklare edilerek yazılı ve imzalı hale getirildi.
* * *
Günümüz insanları, ilk iki maddenin ne anlama geldiğini az çok biliyor.
Ancak, "Eminsular" meselesinin ne olduğunu ve yakın tarihimizde yaşanmış olan bu önemli vak'anın ne mânâya geldiğini bilenlerin sayısı çok az.
Eminsular (Emekli İnkılâp Subayları), Ağustos (1960) ile Şubat (1961) ayları arasında zorla emekliye sevk edilmek sûretiyle ordudan atılan binlerce subayın kurmuş olduğu derneğin ismidir.
235 general ve amiral ile 5000'e yakın mağdur durumdaki subayın kurmuş olduğu bu derneğin asıl maksadı, âdil bir mahkeme yoluyla yeniden ordudaki vazifelerine dönmek idi. Ancak, MBK'nın sert ve kesin tavrı karşısında bir netice alamadılar ve mağduriyetleriyle başbaşa kaldılar.
Gariptir ki, 2 Ağustos 1960'ta emekliye sevk edilenlerden biri de iki aydır Genelkurmay Başkanlığı makamında bulunan Org. Ragıp Gümüşpala'dır. Cuntacı kafa, en yüksek rütbeli bir generali bile dışlayıp harcamaktan çekinmiyordu.
Aynı dönemde ordudan atılan aşina bir başka isim ise, Binbaşı rütbesindeki Münip Yeğin'dir. Sonradan kimya profesörü olan Münip Bey, Üstad Bediüzzaman'ın talebelerinden Abdullah Yeğin'in biraderi olup Eminsular derneğinin de bir üyesidir.
* * *
Menderes ve Demokrat yanlısı diye telâkki edilerek ordudan atılan binlerce subayın kurmuş olduğu Eminsular teşkilâtından korkan cuntacılar, yine dayatma ve zorbalık yoluna başvurarak, bu derneğin faaliyetini boşa çıkardılar. Dolayısıyla da, bu 5235 sadakatli subayı bütün aile efradıyla birlikte ömürboyu mağdur etmiş oldular.
Tarihte yaşanmış olan darbe hadiselerinin tamamı şahittir ki, insanların şu veya bu şekilde mağdur olması, hatta can ve mallarının telef olması dahi, darbecilerin zerre kadar umurunda değil. Zira darbecilik, en vahşi, en zalim, en gaddar bir ruh halidir. Kandan, kinden, zulümden beslenir; ezmekten, sindirmekten, işkence çektirmekten menhus bir lezzet alır.
03.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|