Tasavvuf müziğiyle uğraşan bir san'atçı dostum bir gün demişti ki bana: “Eğer bugün uğraştığım, dinlediğim, ürettiğim müzik tarzı olarak dinî müziğimizi seçtiysem bunda annemim büyük payı vardır. Neden dersen, küçük bir çocukken annemin aldığı bir kasette “Bu aklı fikri ile Mevlâ bulunmaz" ilâhisi vardı. Çocuk dünyamda bu ilâhiyi çok sevmiştim. Öyle ki başka müzik türleri ben de artık bir türlü etkili olamadı. Bir çocuğun ruh dünyasını, müzik zevkini bu kadar etkileyen ve daha da önemlisi kişilik yapısı ve inanç dünyasını bu denli belirleyen şeyin dinlediği bir müzik eseri olduğunu görmek herkesi düşündürmeli. Kendi yaşadığım küçük bir hatırayı da yeri gelmişken paylaşmak istiyorum. İstanbul’da bir konferansı izliyordum. Ara verildiğinde salonda dolaşırken, orta yaşlı bir bey beni görünce “Ali Bey, Allah sizden razı olsun” deyince “Sizden de" dedim “ama hayırdır İnşallah" diye sorunca, “Benim evde iki tane haylaz oğlum var. Ne yaptımsa bir türlü söz dinletemiyor, hizaya getiremiyordum. Sizin “Hazan Yağmuru" kasetinizi dinleyince ikisi de öyle uslu oldular ki. Demek çaresi bir kasetmiş. Sağolun demişti de hem mahcup hem de memnun olmuştum. Bu küçük olay dahi ilgilendiğimiz müzik türünün, vermeye çalıştığımız mesajın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha idrak etmeme yardımcı olmuştu.
Çevremdeki ailelere şöyle bir bakıyorum da, meselâ çocuklarının daha çok yemek yemesi, üstlerini başlarını kirletmemeleri anneler için ne kadar önemli. Ancak ne yazık ki anneler, aynı özeni çocuğunun ruh sağlığını korumada kişiliğini oluşturmada en önemli etkenlerden biri olan doğru müziği dinletme konusunda göstermiyorlar. Değerli anne babalar, çocuğunuzun ruh dünyasında güzel izler bırakmak, kişiliğini oturtmak istiyorsanız lütfen doğru, güzel ve bizden olan müziklerimizi dinletin.
Bu hususta elbette biz müzik adamlarına da büyük görevler düşüyor. İnsanımıza hitap eden, dinlediğinde Rabbini, peygamberini hatırlatacak Allah’a kul olmanın değerini anlamasına vesile olacak besteler yapmalı şiirler yazmalı, bu eserleri güzel icra etmeliyiz. Derler ya küp içinde ne varsa dışına da onu sızdırır diye. Aklıma Dede Efendi geldi bir anda. Dede’yi müziğimizin zirvesi yapan sadece müthiş besteleri değildir bana sorarsanız. Hammamizade İsmail Efendiyi Dede Efendi yapan şey, inanmışlığıdır, Rabbine olan kulluğunda aczini hissetmesidir. Ömrünün son deminde “Artık bu oyunun tadı kalmadı” deyip hac vazifesini yerine getirmek üzere Mekke’ye gidip, Kâbe’yi tavaf ederken bestelediği “Yörük değirmenler gibi dönerler / El ele vermişler Hakka giderler. / Gönül Kâbesini tavaf ederler / Muhammed’in (a.s.m) kösü çalınır bunda” ilâhisini besteleyen Dede Efendinin hayat hikâyesi ibretli bir örnektir benim için. Bu son bestesinin ardından Kurban Bayramının 1. Günü vefat ettiğinde o gün enteresandır aynı zamanda onun doğduğu gündür. Tevafuğa bakınız. Kabri nerededir biliyor musunuz? Hz. Hatice Validemizin ayak ucunda. Müzik işte böyle bir şey. Müzik adamı ise Dede Efendi gibi olabilmektir.
Gelin bir de bugünümüze bakalım: Bir kasetle san'atçı sıfatını kolayca sahiplenmek ya da her yıla en az 2 kaset sıkıştırmak nasıl da kolay hale gelmiş. Bir türkünün, bir marşın, şarkının sözlerini değiştirip dinî kavramları kullanıp, bir de içine zikir katıp, dinleyiciye ilâhî diye sunmak bence büyük bir vebaldir, istismardır. Yine küçük bir hatıramı paylaşayım: 2004 yılıydı. Albüm çalışmamız için stüdyodaydık. Dinlenme arası verdiğimizde stüdyonun teknik sorumlusu ile sohbetimizde bize şunu söylemişti. “Geçenlerde biri geldi kaset yapmak üzere. Stüdyoda kaydını yapıyorduk. İlâhiyi öyle içli, öyle yanık okuyordu ki. Kayıt bitip de yanımıza geldiğinde, ‘Abi nasıldım. İyi ağladım mı’ demişti. ‘’Bunu anlatan teknik sorumlu arkadaş pek dindar olmasa da o arkadaşın bu tavrı çok ters ve itici gelmiş, hayret etmişti. San'at ne bu kadar ucuzdur, ne de o muazzez dinimiz, manevî değerlerimiz bu kadar istismara açıktır. Demem o ki müzikteki yozlaşma aslında müzik adamından başlıyor en önce. Tabiî dinleyicinin de buna zemin hazırlamaması lâzım.
Son olarak kul hakkı dedim de, gelin bir de olayın diğer boyutuna bakalım. Farkındaysanız artık eskisi kadar tasavvuf albümleri çıkmıyor, severek dinlediğiniz san'atçılar yeni birşeyler yapmıyor. Bunun sebebi san'atçının artık tükendiği verimliliğinin kalmadığı değil elbette. Temel sebep dinleyicinin internetten istediği san'atçıyı, dilediği eseri dinleme imkânı bulması ve bunu yaparken de hiçbir ücret ödemesi gerektiğini düşünmemesi yatıyor. Oysa bir markete gitsek en küçük bir kibrit, mendil vs alsak onun bedeli neyse ödemek zorunda olduğumuzun bilincinde olan bizler, sıra müzik eseri dinlemeye geldiğinde gidip parasını vererek orijinal bir albüm almak yerine internetten indirip dinlemek ya da korsan cd’sini almayı tercih ediyoruz. Kul hakkı derken titreyen bizler acaba bunun da bir vebal olduğunu san'atçının yapımcının beste sahibinin ve daha onlarca kişinin hakkına girdiğimizi unutuyor muyuz?
Belediyelerin Ramazan programları
ÖNÜMÜZDEKİ hafta mübarek Ramazan ayını idrak etmeye başlayacağız İnşallah. Her sene bu zamanlar bazı yazılarımızı belediyelerin Ramazan faaliyetlerine ayırmak durumunda kalıyoruz. Bunun temel sebebi ise Ramazan ayının manevî iklimine pek de uygun olmayan “etkinlikler”. Bu ayda nasıl bir program tercihi yapıldığını zaman gösterecek. Belediyelerimizin Ramazan ayını, eğlencelerle, pop, arabesk, fantezi müzik dinleterek mi, yoksa manevî havasına en uygun tasavvuf müziği, seminer, kültürel programlarla süsleyerek mi kutlayacaklarını göreceğiz. Bazı başkanlar ve kültür müdürlerinin kendilerine verilen yetki ve milletin parasıyla, medya da görünmek uğruna, siyasî hesaplarla hareket ettiklerini geçtiğimiz yıllarda çok gördük. Hani siyasilerin çok “kullandığı” bir tabir vardır: “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı” diye. İşte bende o tüyü bitmemiş yetimi hatırlatayım istedim şimdilik.
Uluslararası Kâtibim Kültür ve Sanat Şenliği
ÜSKÜDAR Belediyesi’nin düzenlediği Kâtibim Kültür Sanat Şenliği 25 Ağustos Pazartesi günü başlamış durumda. Önceki yıllarda benim de bazılarına iştirak ettiğim bu şenlik artık uluslar arası bir boyut kazanmış hatta öyle ki 20. si düzenleniyor şu anda. Şenlik programı oldukça dolu ve kaliteli katılımcılarda var. Meselâ bugün saat 20:00 de genç tanbur ustası ve şef Dr. Murat Salim Tokaç’ı Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde dinleyebilirsiniz. Mustafa Sağyaşar, Zekai Tunca’nın yanı sıra bazı radyoların düzenlediği programlar, çocuklara dönük pek çok ülkenin katıldığı uluslar arası halk oyunları gösterisi, resim yarışmaları, engelliler özel programı Kastamonu ve Sinoplular gecesi de faaliyetler arasında. Tabiî katılan bazı isimlere daha bakınca böylesi bir niyetle yola çıkılan faaliyetlerde olmaması daha iyi olurdu diyebildiğiniz isimler ve programlar da var. Bence biraz daha titiz olunabilirdi. Madem bu bir kültür ve san'at şenliği ve uluslar arası bir muhtevada katılıyorsa hassas davranılmalıydı. Faaliyetler 30 Ağustos Cumartesi bitiyor.
GÖNÜLDEN DİLE
“Uyup şeytâna dil oldu hevâî
Ki nefsim işler oldu mâsivâî
İlahi derdime sen ki devai
Meded ya Rabbi gafletten uyandır.”
Tevhide Hanım
26.08.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|