Demokratlar genelde gök kuşağı olarak görülürler. Havzaları ve havuzlarında her renkten ve sınıftan insanı barındırırlar ve dolayısıya toplumsal barışın hizmetinde olan bir partidir. Ama çözülme dönemlerinde bu özelliği barışa değil, daha ziyade kamplaşmaya hizmet edebilir. Keza Demokratlar dış politikada da yumuşak gücü temsil ederler. Bundan dolayı iki Cumhuriyetçi başkandan sonra bir Demokrat başkanın Beyaz Saray’a yerleşmesi genelde herkes açısından bir şanstır. Hem dünya, hem de ABD açısından teneffüs devresi gibidir. Zira Cumhuriyetçi başkanlar iktidarları döneminde hem dünyayı, hem de ülkelerini oldukça yorarlar. Bundan dolayı aslında Bush’un sakil iki döneminin ardından başta Amerikan halkının da dünyanın da Demokrat asıllı bir başkana ihtiyacı vardı.
Bununla birlikte, iki nedenden dolayı Beyaz Sarayın yeni sakininin Demokrat Partili olması zor görünüyor. Bunlardan birisi Bush’un geride bıraktığı sakil miras ve gerilim atmosferidir. Krizler her zaman Cumhuriyetçilerin ekmeğine yağ sürmektedir. Nitekim, Gürcistan krizi genç ve dinamik Obama karşısında ihtiyar ve yaşlı McCain’i yeniden canlandırmıştır. Cumhuriyetçiler kaybettiklerini anladıkları anda manipülasyona ve kriz politikasına başvuruyorlar. Bundan dolayı çeşitli komplo iddiaları vardır. Buna göre, Gürcistan meselesi başlı başına yeniden Beyaz Saray’ı kazanmak isteyen ve kaybetmekten çekinen Cumhuriyetçilerin bir tertibidir. Obama’nın şansını azaltan ikinci neden de Cumhuriyetçilerin atakları olmayıp bilâkis Demokratların kendi kusurlarıdır. Amerikan toplumunun an azından siyasî yelpazede marjinal addedilen kesimlerini temsil eden bir kadın aday ile bir siyah adayın kıyasıya rekabetidir. Kimileri bunda da Cumhuriyetçilerin parmağını aramışlardır. Cumhuriyetçilerin parmağı olmasa bile bu tablonun Cumhuriyetçilerin işine yarayacağını kestirilebilmek için kâhin olmaya gerek yok. Bir kadın ile bir siyah aday adayı kendi aralarında keskin ve keskin olduğu kadar da yıpratıcı bir rekabete giriştiler. Bu rekabet havasından geride kalan olumsuz tortuları takım arkadaşlığı kurarak telâfi edebilirlerdi. Bu seçmenin güvenini tazelerdi. Bu da olmamıştır. Hillary yerine Obama yaşlı Biden’ı tercih etmiştir.
***
Bu yanlış tercihten dolayı kimileri ciddî ciddî şimdiden lehte yeni sürpriz gelişmeler olmazsa (McCain’e yönelik skandallar gibi) Obama’nın Beyaz Saray yarışı kaybettiğine dair bahse giriyorlar. Bunu üç nedene bağlıyorlar.
Birincisi: Obama kaybedecektir zira yeteri kadar Amerikalı değildir ve Amerikan değerlerini temsil etmemektedir. Bu sadece Obama’nın deri rengiyle de alâkalı bir durum değildir. Neticede WASP’ın dışından gelmektedir. Onun ötesinde İslâmiyetle geçmişe şöyle veya böyle bağlantıları olmuştur. Eski papazı ise Bin Ladin’den daha keskin bir Amerikan düşmanıdır.
İkincisi: Obama kaybedecektir zira azımsanmayacak bir oya ve kadın kitlesi desteğine haiz olan Hillary’yi dışlamış ve onun destek kitlesinden şu veya bu miktarda mahrum olmuştur.
Üçüncüsü: Takım arkadaşı olarak senatör Biden’ı seçmiş olmasıdır. Biden bir takım meziyetleriyle birlikte bir takım kusurları da olan bir şahsiyettir. Meselâ onun hoş özelliklerinden birisi zeki ve nüktedan birisi olmasıdır. Bununla birlikte, bu huylarını veya özelliklerini gölgeleyen başka özelliklere de sahiptir. Meselâ ağır sözlü veya açık sözlü olması bunlardandır. Bu diplomatik bir dile haiz olmadığı anlamına geliyor. Bir başka özelliği de intihalci olması (Mr Biden’s plagiarism of Neil Kinnock did not much matter in 1987 and does not matter at all now.). Bir diğer kusuru da gafkolikliği. Kimi Demokratlara ve bazı yazarlara göre Obama’nın takım arkadaşı Biden’ın varlığıyla yokluğu birdir. Obama’nın kampanyasına bir katkısı olması şöyle dursun zarar verme ihtimali bile vardır. Katolik aidiyetinin Katolik oylarının akışına katkıda bulunacağı tezi de pek isabetli bulunmamaktadır. ABD açısından ismi yıpranmış bir politikacıdır (The Times, William Rees-Logg, August 25, 2008: Biden is no threat to Obama - but no asset. In rejecting Hillary Clinton for a politician with a murky record, the presidential candidate may have lost the White House.)
Velhasıl Biden içeride ve dışarıda tükenmiş bir politikacıdır. Türkiye gibi bir müttefike bile tehdit diliyle konuşması onun Neocon üslûbunu ortaya koymaktadır. Ecevit’e, ’Kıbrıs’tan askerinizi çekmezseniz size zırnık yardım yok’ babından sözler sarf etmiştir.
Kanaatimce üçüncü dönem de Cumhuriyetçiler iktidarda kalırsa bu sancılı olmakla birlikte dünya açısından daha hayırlı olacaktır. Cumhuriyetçi politikaların kesintisiz bir şekilde sonuna kadar dibe vurması dünyanın hayrınadır. Bu durumda, Neocon politikaların ilânihaye ‘keskin sirke küpüne zarar’ misali iflâs ettiğini görebileceğiz. ABD toparlanma zamanı bulamayacaktır. Obama gelse içeride kutuplaşma olacak ve ABD sosyal ve siyasî gerilim odağı haline gelebilecektir. Fakat dışarıda toparlanma süreci yaşayabilecektir. Cumhuriyetçiler gelirse de Bush’un gerilettiği Amerika daha aşağı kümelere düşebilecektir. En azından heybeti ve gücü daha da sarsılacak ve yeni aktörlerin küresel bazda yerlerini almasını kolaylaştıracak ve buna imkân verecektir. ABD saldırganlığıyla başkalarının önünü açıyor. İşte tam bu sırada İslâm dünyası yeni bir çıkış yapmalıdır. Bunun için de yeni siyasî kuşaklara ve aktörlere ihtiyaç var.
26.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|