Unutmamak lâzım geliyor ki, şahıslar fanidir. Yaptıkları işler iyi de olsa, kötü de olsa bakidir. Aynı şekilde zaman denen dönen çizgide fanidir. İyi de geçebilir kötü de…
Ahirzamanda bir hakikat kahramanı olmak veya olmamak, olamamak veya olabileceklere engel olmak…
Şimdi ihbaratın tahakkuku ve yapılan işlerin tavazzuhu ile ortaya çıkmıştır ki; bizler ahirzaman ümmetiyiz ve zaman ahirzamandır.
Sahabe-i Kiram efendilerimizin, Efendimiz (aleyhissalatü vesselamın) haber vermesi ve tatbiki ile her namazın tesbihatının içinde ellerini ters çevirerek Cenab-ı Rahim-i Kerim-i Mutlakın rahmetine; ahirzaman belâsından, fitnesinden, şerli kadınından, yalanından, günahından, mülhitlerinin hücumundan, münafıklarının şerrinden, fasıklarının fitnesinden, Cehennemin ateşinden kaçarak ve bu kadar azimetle ibadete ve taate yönelerek bu ahirzaman afatından sığınmaları elbette ki bin beş yüz sene evvelinden bizlerin ikaz edilmeleri boşuna değilmiş. İşte yaşıyoruz görüyoruz.
Bu arada sahabe-i kiram efendilerimizin sualleri vaki olmuştur. Acaba bu ahirzaman hadisatına yetişecek bir ümmet nasıl bir ümmettir. Efendimizin ümmetinin yıldızları sahabeler gibi değillerdir. Elbette onlara kimse yetişemez. Ama kor ateşi elinde tutmak gibi manevi mertebelere; Efendimizi (asm) bir kere görmek için her şeyini feda edecek kadar arzulara; otuz üç âyetin işarî ve remzî haberlerine; Hz. Ali ve Abdülkadir-i Geylani'nin (ra) beşaret, tahsin ve manevi muhafazakârlıklarına mazhar olacak kıymettarlıklara ve en önemlisi de imanla kabre gireceklerine dair müjdelere mazhariyetleridir.
Artıların daima eksileri oluyor… Yoksa artılar bilinmez anlaşılmaz. Elmaslar kömürlerle yarışacakken, ahirzamanda kömürler elmaslarla yarışıyor.
Ahirzamanın cemaat şeklinde gelen küfr-ü mutlakına karşı Rabbinin ihsanıyla görevli kullarının açtığı yolda, iman, İslâmiyet için çalışan hademeler olmak, hizmetkarlar olmak ve çalışmak lüftuna mazhar olmak ya da olmamak…
En kötüsü de bu hizmetleri bildiği halde, bilmezlik, tarafgirlik hastalığı ile engel olmak. Çalışanlara gayret edenler bigâne kalmak. Ve hatta mani olmak…
Heyhat alkışlanan hakikat kahramanları, nerede müjdelenen nurlu insanlar… Nerede iman vesikasını elde etmiş üstadına müntazır kardeşler…
Ahiret nimetlerini bu dünyada yiyenler, Hz. Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur Külliyatı ve sağlığında vaaz ettiği düsturlarla yaptığı hizmeti ve metodlarını beğenmeyerek neşriyatta ve akliyatta bulunanlar ve en kötüsü de bu uğurda malaamat gibi hizmeti engelliyerek seyredenler derin bir vadinin dibindedirler…
Vaadinin dünyaya ve ahirete bakan yüksekliklerinde, iki tarafında hizmet devam etmektedir… Ve edecektir de inşallah… Bu uğurda gayret sarf eden konuşan çalışan ağabeylerimize, kardeşlerimize Allah kuvvet versin, Allah muvaffakiyetler ihsan etsin inşallah… Amin, Amin, Amin…
22.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|