Türkiye, çok geniş bir coğrafyayı kucaklayan bir kültür ve medeniyetin halefine yakışacak bir misyona sahip çıkmaktan çoktandır vazgeçmişe benziyor.
Geçen hafta Kuzey Irak’tan gelen bazı Türkmenlerle sohbet imkânı buldum. Onlar anlattıkça ben insanlığımdan ve sözde Müslümanlığımızdan utandım. Onlar anlattıkça milliyetçiliğin nasıl bir akıl kaybına yol açtığını düşündüm. İşgal altındaki topraklarda hukuk ve adaleti ara ki bulasın. Ayrıntılarını televizyonlardan izleye izleye artık kanıksadığımız, sıradanlaştırdığımız insanlık dışı muamelelerin perişan ettiği hayatların hangisine yüreğimiz yandı? Sekiz ay boyunca başında bir çuval ile bir insan nasıl yaşayabilir? Günde bir iki kez yemek için çıkarılan çuvalların altında hilkat garibesine dönüşen zavallılar… Aylarca kesilmeyen saç-sakal ve tırnaklar… Bir metrekarelik alanda iki büklüm bir şekilde, aç-bîilaç, gizli hapishanelerde aylarca kalmaya mahkûm edilenler ve bunun sonucunda felç olanlar… Gasp edilen mallar, sonu gelmeyen dayaklar, tacizler, bitmek bilmeyen işkenceler… Zulümlerin mimarı ABD’nin kuklası bir Kürt yönetimi… Mumla aranan Saddam günleri… Bu insanlar hangi zulmü işlediler ki, kader kendileri hakkında böyle bir fetva verdirdi? diye insan soramadan edemiyor. Bir de, bu acılardan, İslâmın mümtaz beldelerinde yaşananlardan bîhaber olan ya da görmezden gelen bizler… Irak, Filistin, Afganistan, Pakistan derken acı bir tablo olarak ortaya çıkan İslâm âleminin hal-i pür melali… Onları umursamazca seyrederken kuzeyimizde patlayan bombalar ve acılara boğulan bir başka diyar Gürcistan. Yine kan, yine acı, yine gözyaşı… Küresel patronların güç gösterisiymiş bu; dünyanın dört bir yanındaki Sakson kölelerini andıran yardakçıları da efendilerini memnun edebilmek için kendilerine verilen rolü harfiyen yerine getiriyorlarmış. Bilirsiniz, Sakson köleleri efendilerinin isimlerinin yazılı olduğu tasmaları boyunlarından hiç çıkarmazlarmış. Bu neyin köleliğidir, bu kölelik hangi makamın, hangi mevkiin, hangi saltanatın devamı içindir? Bu saltanat bir gün onların da başlarını yer mi? Zaman en iyi hakimdir derler, hep birlikte göreceğiz, hep birlikte yaşayacağız.
Bizler… Bizler dediğim “dört nala kopup uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” bizler… Üç kıt'ada rüyaları yaşanır hale getiren, kılıçlarıyla kıt'aları, adaletiyle gönülleri fetheden bizler… Kuvvete dayanan medeniyetlerin aksine hakka dayanan medeniyetlerin mümessili bizler… Çatışmaya, kavgaya dayalı bir medeniyetin yerine; yardımlaşmayı, kardeşliği ve barışı esas alan, insan haklarını geçiniz, mabedlerinin duvarlarını kuş konakları ile süsleyerek hayvan haklarını bile en üst düzeyde garanti altına alan bir anlayışın mümessili bizler… Bizler, bütün bunları bırakıp çarpışmaya, kavgaya, ayrımcılığa ve sefahate dayalı bir medeniyetin temsilciliğine soyunmuşuz desem haksızlık mı etmiş olurum? Bizler çoktan havlu atmışız, rüyalarımızdan çoktan vazgeçmişiz desem, Müslümanlığa yakışmayan bir ümitsizlik içine mi düşmüş olurum? Gerçek şu ki, “Müslümanlar bir vücudun uzuvları gibidir” hadisinin işaret ettiği kardeşlikten, bu hadisin ifade ettiği anlamdan çoktan uzaklaşmışız. Komşusu can derdindeyken post derdine düşen bizler… Bir koyup üç alacakmışız. Tezkere çıkmazsa efendimizle aramızda telâfisi zor bir kriz çıkarmış. Boğazdan geçirirsin efendinin gemilerini, kriz telâfi edilir azizim. Küçük şeyler bunlar… İslâmın mamur beldeleri bombalanmış, yetimlerin ahı arş-ı âlâya ulaşmış, bir ümmetin kaderine ipotek konulmuş… Efendi’mden kıymetli mi? İnsanlık ile sınırlarını çoktan ihlâl edenler yeni dünya düzeninin sınırlarını belirlemeye çalışıyor. Ne acı!
Bizler… Siyasal İslâm ile Kemalizm arasında sıkışıp kalan bir ülkenin insanları olarak yeni rolümüzü ezberlemeye çalışıyoruz. Yeni rolümüz bellidir: Halkına güvenmeyen, demokrasiyi dışlayan, askerî ve bürokratik otoriterizmin sahiplendiği Kemalizm biraz törpülenecek. Dini siyaseten yorumlayan, ümmetin dirilişini siyasete bağlayan siyasal İslâmcılık da bu törpülenmiş Kemalizm’in kutsal mabedine dokunmayacak. Bu mabedin öğretilerine uygun davranmaya devam edecek—meselâ gençleri ahlâksızlık ve sefahatin pençesinden kurtaracak kanunî düzenlemelerden kaçınılacak, boyumuzu aşan sınır dışındaki işlere kafa yorulmayacak—biraz oradan biraz buradan kotarılmış bir değerler manzumesiyle kadim düşmanlar dostane, etliye sütlüye karışmadan, efendilerini üzmeden, aynı hizada diz dize oturmaya devam edecekler. Ne diyelim? Hayırlı oturmalar…
26.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|