ABD ile “işbirliği”ne giren liderlerin peşpeşe devreden çıkması, dünyadaki diğer işbaşına getirilenlerin de akıbetini düşündürüyor; ve “işbirlikçi politikalar”ın gözden geçirilmesinin gereğini ortaya koyuyor. Washington’un önde gelen müttefiklerinden Pakistan eski Devlet Başkanı Müşerref’in “azli”ne kayıtsız kalıp ortada bırakması ve Güney Osetya’ya girmeye azmettirdiği Gürcistan Devlet Baştanı Mihail Saakaşvili’ye sahip çıkmaması, Washington’la “yakın işbirliği” içindeki Ankara’dakilere tam ders-i ibret.
Zira “Rusya cezasız kalmayacaktır” diyen Washington’un, bunu Karadeniz’e yerleşme ve Kafkasya ve Hazar havzasındaki enerji kaynaklarını ve hatlarını kontrol altına alma emelinde istimali, Türkiye dahil bütün bölgeyi ateşin içine itiyor…
Başbakan Erdoğan her ne kadar “Montrö’yu deldirtmeyiz” dese de, Gürcistan’a geçişine izin verilen Amerikan savaş gemilerinin “Montrö Boğazlar Anlaşmasına uygun olduğunu” iddia etse, oldubittiler, daha şimdiden ABD’nin Montrö’yü deldiğini ortaya koyuyor…
Başbakan’ın da ifâdesiyle Sözleşmeye göre Karadeniz’e kıyısı olmayan bir ülke, “30 bin tondan gazla gemi sokamaz, gemilerin toplam tonajı 45 bin tonu geçemez.” Oysa NATO tatbikatı çerçevesindeki iki savaş gemisinden sonra tonajı bu rakamları aşan biri Polonya diğeri Amerikan bayraklı iki savaş gemisinin ardından ABD şimdi iki gemiyi daha Karadeniz’e sokma peşinde…
“MENFAAT ÜZERİNE DÖNEN
SİYASET”İN CANAVARLAŞMASI…
Erdoğan, “Montrö’yü deldirtmeyiz’ dedik, onlar da mâkul karşılayıp ısrar etmediler” diyor. Lâkin ABD “sağlık malzemesi” ve “insanî yardım”la yüklü olduğunu söylediği savaş gemilerini peşpeşe Karadeniz’e yolluyor.
Sahi “ilâç ve insanî yardım”, neden kargo ve yük gemileriyle değil de ille de savaş gemileriyle gönderiliyor? Sonra bu savaş gemilerinin üç haftadan fazla kalmaları hususunda Türkiye ve diğer Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere hangi teminat verilmiş? Gelinen noktada bütün bu soruların cevabı belirsiz…
Belli olan, ABD’nin başta Türkiye olmak üzere Karadeniz’i ve Kafkasya’yı hegemonya ve çıkarları uğruna yeni bir fitnenin içine sürüklemesi. Ve ne yazık ki Ankara ve diğer bölge başşehirleri, bunu önlemek yerine tekellüflü te’villerle kamuoylarını yanıltmaya, oyalamaya uğraşıyorlar.
Gerçek şu ki, bir tek egemenlik ve menfaatini hedefleyen ABD’nin, son Kafkasya krizinde de, Türkiye gibi “stratejik müttefikleri”ne ve güya “dostları”na fütursuzca emr-i vakilerde bulunması, “zâlimlerin satranç oyunları”nın iç yüzünü deşifre ediyor.
Beşşar Esad’ın son Kafkasya krizinde Rusya’ya destek vermesine kızan ABD’nin, Türkiye’nin büyük bir hevesle soyunduğu İsrail ile Suriye arasında barış görüşmelerini kesmesi yönündeki haberler, bunun bir örneği.
Keza Ankara’nın öncülük ettiği, aralarında Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ın da bulunduğu bölge ülkeleri arasındaki “Kafkas İstikrar ve İşbirliği Paktı”nı Washington’un gönülsüz bakması, çıkarından başka bir şey görmeyen gözü dönmüş “canavar”a dönüşen “menfaat üzerine dönen siyaset”in sonucu…
“ECNEBİ ZÂLİMLERİN KILICIYLA, FERAH, FEREC (KURTULUŞ), SÜRUR VE FÜTÛHAT OLMUYOR”
Ankara, ABD için her türlü fedakârlığı göze aldı. AKP hükûmeti, Afganistan’da ABD’nin hegemonya ve çıkar savaşına askerî birlik göndererek tam destek verdi. Meclis’in irâdesi by pass edilerek Bakanlar Kurulunun kararıyla, onlarca hava deniz limanlarını, üslerini Amerikan askerlerine, savaş malzemesi ve mühimmatının nakil ve dağıtımına açmakla Türkiye’yi Müslüman komşu Irak’a karşı “savaş ülkesi” ve “cephe ülkesi” haline getirdi.
İncirlikten havalanan Amerikan savaş uçakları, Irak şehir ve köylerini bombaladılar. Millî Savunma Bakanı’nın açık ikrarıyla, yalnız İncirlik Üssü’nden havalanan Amerikan savaş uçakları, 2006’nın rakamlarıyla Irak üzerine 3995 sorti yaptı. Bakan’ın ifâdesiyle bu destek, çıkmayan “tezkere”yi fazlasıyla telâfi etti, ediyor.
İsrail’le çok geniş savunma işbirliklerini imzaladı. Tarımdan telekomünükasyona kadar bir dizi “ekonomik ve ticarî anlaşma” yaptı. Bizzat Başbakan, “Türkiye BOP’un eşbaşkanıdır” ilân etti. Cumhurbaşkanı’nın daha Dışişleri Bakanı iken, “Türkiye’nin Irak’ta ve bölgede ABD’nin yanında olduğu”nu bildirdi. Ne var ki Washington bütün bunları yeterli görmedi, görmüyor. Ankara’yı bölge politikalarında kayıtsız şartsız İsrail’in yanında “jandarması” görmek istiyor.
Bundandır ki İran’la daha önce mutâbakata varılan, İran ve Türkmenistan’dan gelecek 30 milyar metreküp gazın Avrupa’ya ihracını ve Türkiye’nin İran’da doğal gaz sahasını işletmesini ihtiva eden “enerji anlaşması”nı iptal ettiriyor. Türkiye’nin Irak’ta olduğu gibi İran’a yönelik saldırısında da “Müslüman komşu ülke” olarak yanında yer alması ve dayattığı her türlü yaptırıma katılması için baskıda bulunuyor.
Bu da yetmiyor; şimdi boğazlardan savaş gemilerini geçirip Karadeniz’e yerleşmekle Türkiye’nin başını bölge ülkeleriyle büyük bir belâya sokuyor.
Kısacası, “ecnebi zâlimlerin kılıncıyla, ferah, ferec (kurtuluş), sürur ve fütûhat olmuyor…” (Lem’alar, 155)
26.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|