Mahallede bir şeyler oluyor!
15 yıldır aynı mahallede oturuyorum. Buradaki insanlarla akrabadan yakın olduk. Kimin neye tepki vereceği, neye tepkisiz kalacağı artık gizli değil.
Mahallede esnaf, memur, işçi, işsiz, diplomalı, diplomalı işsiz, emekli, vasıfsız, vasıflı… hepsinden var.
Mahalle, Türkiye’nin prototipi adeta. Türkiye’yi anlamak için mahalleyi anlamak yetiyor.
Ama son zamanlarda mahallenin tansiyonu pek sağlıklı değil. On yıllardır dost, komşu insanlar; birbirlerine karşı tahammülsüzleşip, çabuk tepki verir oldular. Bundandır ki, iki günde bir mahalle kavgası oluyor.
Gözlemler gösteriyor ki, televizyon haberlerinin gerilim düzeyi, mahallenin gerilim düzeyini oluşturuyor. Kazanılmış millî maçın ülkeye, şehre, sokağa yansıttığı sevinç hali ne ise, moral bozucu haberlerin de oluşturduğu kirlilik aynı oranda.
Ülke vitrini kirletilmemeli.
Okumamış ahlâklılar,
okumuş ahlâksızlara gülüyor
“Ergenekon” haberleri, ülke insanlarına ciddî bir şaşkınlık yaşatmaktadır. Okumamış, kendi halinde bir hayat içerisinde yaşayıp giden ve devletiyle-milletiyle bir kavgası, gürültüsü olmayan ülkem insanları; okumuş, yazmış, diplomalar almış, devletin imkânları kendisine seferber edilmiş, milletin yüz binlerce evlâtları kendilerine canlarıyla emanet edilmiş ‘general’ titri taşıyan canavar ruhları tanıyınca, ‘Eyvah! Bunlara mı yavrularımızı emanet etmişiz?’ demekten de kendilerini alamıyorlar.
Özellikle askeriye gibi hassas bir kurumun içerisinden böyle ‘çete’lerin çıkması, o kuruma olan güveni ciddî şekilde sarsmaktadır. Hatta pek çok insan da, “Hâlâ muvazzaf rütbeliler içerisinde, böyle kirli işlere bulaşmış insanlar var mı?” diye sormaktan kendilerini alamıyorlar.
Askeriye, ne yapıp edip, oluşan bu kirliliği –tabiî kirletenlere de hak ettikleri cezaları vererek- temizlemek durumundadır.
Mahalle insanlarının moral bozukluğu altında ‘Ergenekon’ yok değil.
Herkes, tahribatın bu noktaya kadar nasıl farkına varılmadığına şaşıyor.
Yani hep iş işten geçtikten sonra mı, adamlar emekli olduktan sonra mı farkına varılıp, adım atılacak?
Haberler gerilim yüklüyor
Başbakanın ağzından çıkan bir cümle, haberlerde geçen bir ifade, ülkenin herhangi bir köşesinde meydana gelmiş bir olay vb. pek çok etkenler, anında bizim mahallenin insanlarının moraline etki ediyor. Artık dünyada olup bitenler, herkesi ilgilendirir hale geldi.
Sanki sizin mahalle bizimkinden farklı mı?
Türkiye’nin morali, mahallelerden bağımsız değil. Parça bütünü, bütün parçayı yansıtıyor.
Mahallede, kırgınlık had safhada. Herkes birbiriyle bir şekilde problemli.
Eskiden karşılaştıklarında gür sesle, neşe içerisinde selâm veren ve selâmıyla muhatabına heyecan taşıyan esnaf, şimdilerde birbirini görmezden geliyor. Mahallede selâmlaşma azaldı.
Yakın geçmişe kadar, evi mahallede olmayan esnafa, mahalle sakinleri tarafından yemekler inerdi. Mahalle sakinleri evde çayı demletip, aşağıdaki esnafla birlikte içer, sohbetler ederlerdi.
Ya şimdi? Gelinen noktada durum hiç de iç açıcı değil.
İnsanlar arasındaki gerilim, enerji hattından geri değil.
İnsan tipleri, şehir
hakkında bilgi veriyor
Duygu örselenince davranışlar bozuluyor. Nezaket medeniyeti kurmuş bir geçmişe sahip toplumda, duygu en çok örselenen unsur haline geliyor.
Duygu bozulunca, insan yüzündeki gerilim kasları daha çok çalışmaya başlıyor. Ve gergin, asabî, suratsız, kaşları çatık tipler piyasada çoğalıyor. Böyle olunca selâmlaşma da, tebessüm de her geçen gün azalıyor.
Hayat izleri insanlarda kendini gösteriyor. Sürekli aynı yüz kaslarını kullanan insanlar, şehrin insan tipini oluşturuyor.
Neticede, bir tebessüm de bir kaş çatmak da, dalga dalga şehri kuşatmaktadır. ‘Benim bir kaş çatmamın, bir gülümsememin mahalle için, şehir için ne önemi var’ dememek gerekiyor.
Şehrin duygu haritası bireylerin yüzlerindeki ifadelerdedir.
Demek istediğim şu ki, mahalledeki insanlar arasındaki kavgaların, gerginliklerin, moral bozukluklarının sebepleri, Ankara’daki bir haberden, Ergenekon dosyasındaki bir ek klâsörden, Hakkâri’deki bir terörden bağımsız değildir.
“Ne alâkası yok” canım
Kendimize, eşimize, çocuklarımıza, mahalle komşularımıza olan yaklaşım biçimimiz, günlük oluşan moral durumumuzdan bağımsız değildir.
Sizin de konuyla ilgili, ‘Ne alâkası var canım!’ dediğinizi düşünmüyorum. Çünkü aynı gerilimi siz de yaşıyorsunuzdur. Eğer Türkiye’nin meseleleriyle birazcık ilgiliyseniz, haberlerin gerginliğini üzerinizde taşımamanız imkânsız.
Bu durumun böyle olduğunu anlamak çok zor değil.
Yani haberlerden önceki ve sonraki yüz ifadelerinizi, ses tonunuzu, kurduğunuz cümlelerin muhteva zenginliğini ve kelime kalitesini eşinize, çocuklarınıza bir sorun. Onların diyecekleri şeyler kesinlikle doğrudur.
Emin olabilirsiniz.
O zaman, ‘ne alâkası var canım’ değil, ‘ne alâkası yok canım’ demek gerekiyor.
Ergenekon ve 28 Şubat
bağlantısı
Kim bilir bu Ergenekon terör örgütünün ucu daha nerelere kadar uzanıyor, bekleyip göreceğiz. 28 Şubat sürecinde yapılan zulümlerin, adaletsizliklerin hesabının sorulacağı günleri de bekliyoruz. YÖK’üyle, mahkemeleriyle, askeriyesiyle o dönem de Ergenekondan bağımsız değil. Türk adaleti bu imtihandan başarıyla çıkarsa, hem kendi kurumsal kimliğine ve hem de Türkiye Cumhuriyeti devletine çok önemli bir itibar kazandırmış olacaktır.
İlgililerin ifadelerine göre, Ergenekon ve onun türevleri konumunda daha pek çok fesat şebekesi bulunmaktadır. Bunların eli veya etkisiyle zarara uğramış binlerce insan bulunmaktadır. Nitekim 28 Şubat sürecinde yapılan yargılamaların masaya yatırılması gerekmektedir. Malûm o günlerin karanlık atmosferinde verilen kararların da sağlıklı olmayacağı aşikâr. Haksız ve hukuksuz olarak, maddî ve manevî pek çok zarara uğramış, duyguları incinmiş insanların mağduriyetlerini, devletin tamir etmek sorumluluğu bulunmaktadır.
İhanet şebekelerinin duygu tahribatı da tamir edilmelidir
Çirkin icraatlar dolayısıyla nefrete dönüşmüş sevgilerin, tekrar kazanılması mümkündür. Çünkü devlet, bu insanlar eliyle kendisine sürekli düşman kazanmıştır. Bu yaraların da bir an evvel tamiri gereklidir.
Bir generalin, bir başbakanlık, bir bakanlık yapmış kişinin görevde bulunduğu süre içerisindeki ihaneti ortaya çıktığında, en ağır şekilde cezalandırılması gerekir ki, sonrakilere ders olsun.
Yani vatanını, milletini, mukaddesatını, millî değerlerini seven ve onların yaşaması için her türlü fedakârlıktan geri durmayan, kimseye zararı olmadan inancının gereği gibi yaşamak isteyen insanları bir şekilde saf dışı bırakacaksınız; diğer taraftan onlarca insanın hayatına kast eden, devleti trilyonlarca maddî zarara uğratan, emekliliği gelinceye kadar devletten keyif içerisinde beslenen vampirleri, etkililer ve yetkililer olarak himaye edeceksiniz… burası anlaşılır değil.
Mahalleli sakin olun, demokrasimiz gelişiyor
Şimdi mahalleye yansıyan gerilimden bahsediyoruz. Bu incinmeler, incitmeler bir şekilde size, yakınınıza dokunmuşsa, gerilimi daha iyi anlayacaksınız. Hele bir de Ergenekon dosyasında adı geçen isimlerin bir şekilde size bir zararı dokunmuşsa, gelin görün gerilimin düzeyini.
Onun için herkesin, ama öncelikle de etkili ve yetkili zevatın ağzından çıkan cümlelerine, davranışlarına, tavırlarında dikkat etme sorumluluğu bulunmaktadır. Bir bütün halinde Türkiye’nin moralini bozmaya kimsenin hakkı ve haddi yoktur.
Kışlanın giriş kapılarında yer alan bir cümle çok şeyleri özetler niteliktedir: “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” Lütfen bu söz sadece lâfta kalmasın. Hadi bakalım herkes görevine...
Ben de, bizim mahalledekilere sakin olmalarını, demokrasinin her geçen gün olgunlaştığını, hükümetin AB mesaisine yoğunluk verdiğini, onun için de eve gerginlik taşımamaları gerektiğini söyleyeceğim.
Bakalım etki edecek mi?
23.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|