Sosyal hayatın içinde olan hemen herkesin bildiği, gördüğü ya da şahit olduğu ciddî bir problem vardır. Kısaca ‘taciz’ olarak ifade edilen bu problem, çeşitli sebepler yüzünden cemiyeti tehdit eder duruma geldi. Bilhassa hanımlar, ‘taciz’ hadiselerinden dolayı ciddî sıkıntılar çekiyor ve bu yöndeki haberler medyada da yer alıyor.
Bu cümleden olarak, Sakarya Fen Lisesi’nde görevli bir öğretmen 14 KOBİ ve fabrikada çalışan bine yakın kişi üzerinde bir araştırma yapmış ve ürkütücü bir neticeye ulaşmış. Araştırmaya göre, imalat sektöründe çalışanların yüzde 39’unun ‘duygusal taciz’e uğradığı anlaşılmış. (AA, 8 Temmuz 2008)
Her ne kadar ‘duygusal taciz’in ‘cinsel taciz’den ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar olsa da, tamamen bağımsız olduğunu düşünmek de kolay değil. Çünkü başka zaman ve zeminlerde yapılan benzer araştırmalar, aynı şekilde ‘cinsel taciz’den dolayı hanımların ciddî sıkıntılar çektiğini ortaya koyuyor. Nitekim, bir danışmanlık şirketince İstanbul’da özel sektörde çalışan, 20-60 yaşlarındaki 1.200 kişiye yönelik ‘’kişilere karşı psikolojik, duygusal saldırı’’ konulu araştırma yapılmış. Araştırmayı yapan şirketin genel müdürünün verdiği bilgiye göre, ‘’İş yaşamında psikolojik tacize uğradınız mı?’’ sorusuna kadınların yüzde 73’ü, erkeklerin yüzde 35’i ‘’evet’’ cevabını vermiş. (AA, 4 Haziran 2008)
Türkiye’de psikolojik tacizin yaygın olduğu ama ‘tanımlanmayan bir suç’ olması sebebiyle çok fazla dile getirilmediği belirtilen araştırmanın diğer neticeleri ise şöyle:
‘’Psikolojik taciz rekabetçi iş ortamlarında bir silâh olarak yaygın kullanılıyor. Tacizcilerin eğitim düzeyi arttıkça yaptıkları psikolojik taciz artıyor ve çeşitlilik gösteriyor. Rekabetin fazla olduğu finans, perakende, medya, iletişim ve eğitim sektörlerinde taciz daha fazla görülüyor.’’
Aynı araştırma, psikolojik tacizin verimlilik ve performansı düşürdüğünü, şirketlere maliyetinin milyon dolarları aştığını da ortaya koyuyormuş.
Elbette hastalığı tesbit etmek yetmiyor. Asıl cevap verilmesi gereken şey, tacizin nasıl önlenebileceği sorusudur. Ne yazık ki araştırmalarda bu sorunun makul bir cevabı olmuyor. Araştırmayı yürütenlerin ‘öneriler’ bölümüne baktığınızda ‘havanda su dövmek’ten başka bir şey görmüyorsunuz. Meselâ 14 KOBİ çalışanları üzerinde yapılan araştırmanın ‘öneriler’ bölümünde şöyle denilmiş: “(...) Çok zarara uğradıklarını düşünüyorlarsa, mutlaka yeni kanuna göre dâvâ açma şansları var. Bununla ilgili kazanılmış dâvâlar var, devam eden dâvâlar olduğunu da biliyoruz.’’
Şimdi bu sözler ‘taciz’e uğrayanlara çare sunabilir mi? Taciz, bu şekilde önlenebilir mi? Ya da tacizle mağdur olana bu ‘reçete’ yeterli olur mu?
Sadede gelelim ve taciz ve benzeri her türlü kötülüğe karşı insanların kalplerine ‘yasakçı’ koyalım, onları ikna edelim. Aksi halde, bir sonraki araştırmada daha kötü neticeler çıkabilir.
Yol budur, bilmiyoruz başka çıkar yol!
26.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|