Bir zamanlar Tevrat’ta dinozorlara işaret yok diye Hahamların dinozor tasvirlerine karşı çıktıklarını hatırlıyorum. Tevrat uzmanı değilim dolayısıyla orada neyin ne olduğunu pek de bilmiyorum. Kur’ân-ı Kerim’e gelince, ahirzaman müteşabihatı içinde dabbetü’l arz gibi kavramlar var. Gerçekten de dabbetü’l arz neye işaret ediyor? Yorumlara açık. Ama yorumların isabet yüzdesi de zanni. Daha doğrusu hakikatıyla yüzleşinceye kadar insanların hayallerini süslemeye devam edecek. Bir hakikatın onlarca versiyonu olacak. Kur’ân-ı Kerim’in bütün sûre ve âyetleri bütün zamanlara bakabileceği gibi Kehf Sûresi gibi sûreler özel olarak ahirzaman dilimine bakıyor. Fitne dönemlerinde bu sûrenin okunması tavsiye edilmiş. Sadece tilâveti açısından olmasa gerek. Bu okumakta elbetteki tedebbür payı da olmalı. Yaşadığımız çağa uygun olarak bu konularla ilgili literatür de giderek artıyor. Bu literatür artışı da yaşadığımız çağın anlamıyla tenasüp içinde ve hâlinde. Bu bağlamda, gezegenimizin dışında başka canlılar ve insanoğlunun muhtemel partnerlerinin olup olmadığı sürekli merak konusu olmuştur. Zihnimizi kurcalamıştır. Bu mesele gizli ilimlere olan ilgiyi ve alâkayı arttırmıştır. Burada iki farklı boyut var. Bunlardan birisi insan dışı akıllı mahlûkatın olup olmadığıdır. İkinci kademede ise varsa bunların yeraltında mı yoksa gezegenimizin veya dünyamızın haricinde mi olduğu keyfiyetidir. Bu bağlamda, UFO’ların varlığı tartışmalı olduğu gibi onların dünyalı mı yoksa başka gezegenlerin canlıları mı olduğu yine hayali süsleyen tartışmalı meseleler arasındadır.
Ergenekon soruşturması bağlamında Agarta gibi meseleler gündeme gelince yeniden bu konulara ilgili artmış ve hummalı bir neşriyat ve yayın faaliyeti başlamıştır. Bu bağlamda ben de merakımdan konuyla ilgili birkaç kitap aldım ve okumaya başladım.
***
Bu meselenin esrarengiz boyutlarından birisi Hitler’in esrarengiz hayatı ve akibetidir. Onun esrarlı hayatı ve akibetiyle alâkalı olarak i’mali fikirler devam ediyor. Onun bazı Nazi subaylarıyla birlikte Latin Amerika’ya kaçtığı bile ileri sürülüyor. Bütün bunlar Agarta efsanesi veya meselesi bağlamında tartışılıyor. Hitler’in yeraltındaki gizli uygarlıklarla temasa geçtiği anlatılıyor. Yeraltında ruhanî ve cinlere dair hayatların olduğunu biliyoruz ama Turgut Gürsan ve yazdığı Agarta kitabına göre yeraltında sadece ruhanî varlıklar veya hayatlar değil aynı zamanda fizikî hayatlar dahi vardır. Bunun bir boyu da UFO’lara aittir. Turgut Gürsan’ın kitabını okurken elime el-Mecelle dergisinin son sayısı geçti. İyi mi, orada da ciddî iki yazarın UFO’lar ve kâinattaki muhtemel diğer canlı türleriyle ilgili faraziye veya tasavvurlarına rastlamayayım mı? Bu da bize müteşabihat alanıyla yeniden ve ciddî ilgilenmemiz gerektiğini ihtar ediyor. Sonuçta başkaları buluyor bu bilgileri biz de kıyısından köşesinden ortak oluyoruz. Öyle mi olmalı? En azından bu konuyla ilgili kültürel mirasımızı gözden geçirmeliyiz. Mısırlı yazar Enis Mansur’un tercihli mevzularından birisi bu alan veya yakın alanıdır. El- Mecelle yazarlarından Suriyeli Diplomat Riyad İsmet “Diğer canlılarla uzay teması’ başlıklı yazısında UFO’ların varlığına meylettiği anlaşılıyor. Cidde ve birçok Arap ülkesinde görüldüğüne dair tanıklıklara ilâve olarak Riyad İsmet Avrupa eğitimi görmüş iki arkadaşının farklı zamanlarda kendisine Şam’da UFO’ları gördüklerini yemin billah ile anlattıklarını ve görüntünün arkasından izahı olmayan bir şekilde elektriklerin kesildiğini hatırladıklarını aktarıyor. Bu hususta geçmişte Kuveyt’te yayınlanan El- Arabi ve benzeri dergilerde çok sayıda makale yayınlanmıştı.
***
Riyad İsmet, Japonların uzaylı canlılar hipotezini ve faraziyesini ciddiye aldığını ve bu ihtimale karşı teknolojik hazırlıklar yaptığını hatırlatıyor. Sadece Japonlar değil Kuzey Korelilerin de benzeri çalışmalar yaptığını aktarıyor. Çok ilginç bir şekilde aynı derginin diğer yazarlarından Halis Çelebi de yazısını aynı konuya hasretmiş, ayırmış. O da NASA’nın ayın yüzeyinde kurmaya çalıştığı Fresip Project ile uzay cisimlerini ve samanyolumuzdaki diğer 5 bin güneşin hareketlerini izlemeye aldığını ve buralarda canlı olup olmadığını anlamaya çalıştığını irdelemektedir. Yine bu bağlamda Amerikalılar ARECIBO bölgesinde MCSA ile yabancı ve bildik sesleri dinleme ve tarassut altına aldığını ifade ediyor... ECHELON sistemiyle beşeri dinleyen Amerikalılar aynı şekilde MCSA gibi program veya projelerle de muhtemel yabancı canlıları dinlemeye çalışıyor. Bu noktada en dikkat çekici hususlardan birisi Amerikalıların ketumiyeti. Bilgileri insanlarla paylaşmamaları. Bu noktada Carter’ın Beyaz Saray’a gelmeden önce devletin bu noktada bildiklerini halkla paylaşacağına dair söz verdiği ama yönetime geldikten sonra bu sözlerini unuttuğu hatırlatılıyor. Devlet sırrı olmasından mıdır acaba?
Isaac Asimov bir gezegenin üzerine medeniyetin ancak 600 bin yıl içinde teşekkül edebileceğini öngörüyor. Dünyada medeniyet son 6 bin yıl içinde geçmiş. Belki Tevrat’ın dünya tarihiye alâkalı ifadelerini buna hamletmek gerekir. Yine Asimov’a göre, değişik gezegenler üzerinde yaklaşık olarak 270 medeniyet yaşamaktadır. Dünyada ise döngüsel olarak 21 veya 20 küsûr medeniyetin yaşadığı ve yok olduğu biliniyor. Asimov, diğer gezegenlerdeki medeniyetlerin okur yazarlık seviyesine geldiğine inanıyor. Bunlardan sadece 20’sinin insanlığın ulaştığı son nokta olan çağdaş medeniyet seviyesine ulaştığına inanıyor. İçlerinden sadece 10’u ise dünyanın yaşadığı teknolojik devrimi yakalamıştır. Asimov’a göre bunlardan sadece ikisi nükleer silâhları keşfetme ve kullanma aşamasına gelmiştir. Bu ise medeniyetteki bıçak sırtı dönemdir. Kendisini yok ederek sıfırlayabilir. Bu da insanlığın kıyametidir. Muhyiddin Arabi gibi zevat başka Adem’lerden bahsetmiştir. Abdussabbur Şahin’in ise bu müteşabih alanda yazmış olduğu Ebi Adem kitabı ise Ezher ulemasının tepkilerini çekmiştir. Zira insanı Adem (insan) ve ondan öncekiler (beşer) diye ikiye ayırmıştır. Gerçekten de diğer gezegenlerde başka Adem’ler var mı ya da ‘yeraltındaki gizli uygarlıklarda’ benzeri Adem’ler var mıdır? Isaac Asimov ve benzerleri bir tarafa Kur’ân bu konuda ne diyor: Yeri ve gökleri yaratmak ve onların ikisinde de (besse fihima) dabbe ve canlıları yaratmak onun âyet ve nişaneleri arasındadır. Dilerse onları buluşturmaya da kadirdir… (Şura : 29)”
Burada Kur’ân insan ve benzeri canlılar için ortak bir isim kullanıyor. Dabbe... Demek ki kâinatın diğer bölgelerinde de dabbeler veya ademler var. Ve bu dabbelerden birisi de ahirzaman işaretlerinden olan Dabbetü’l arz’dır. Aslında Kur’ân bize en kestirme bilgiyi veriyor ama bizler ancak başka işaretleri aldıktan sonra ona yönelebiliyoruz. Bunda da bir sır var. İmtihan sırrı. Kur’ân-ı Kerim bunun neden böyle olduğunu şöyle ifade ediyor. Önce gerçeği nefislerinde ve afakta keşfedecekler sonra da Kur’ân’a teslim olacaklar. Nitekim 41’inci Sûrenin 52’inci âyeti aynen şöyle buyuyor: “Âyetlerimizi ve işaretlerimizi afakta ve kendi nefislerinizde göstereceğiz; ta ki, Kur’ân-ı Kerim’in hak olduğu ortaya çıksın, anlaşılsın…”
Okurlarımın bilgisine: Bazı okurlarımın ihtar ettikleri gibi, ‘Yedek ideoloji ve lojistik kıta’ başlıklı yazımda Ahmet Özcan (Seyfettin Mut) ve İhsan Eliaçık’ın bazı fikir ve görüşlerinin her ne kadar ulusalcılarla aynı zemini paylaştığı ve onların fikirlerine zaman zaman mesnet teşkil ettiği ifade ediliyorsa da kesinlikle bu isimlerle Ergenekon veya benzeri mahfiller arasında gizli veya açık bir bağın olduğu kastedilmemiştir. Bu noktada yanlış anlamalara imkân verebilecek ifadeleri tavzih ederken aksini iddia etmenin zaten bilgi ve ilgi alanımızı aşacak bir boyut taşıyacağını şahsen hatırlatmayı bir borç bilirim. Keyfiyeti okurlarıma arz ederim.
19.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|