Olimpiyatlar bitti, ama tantanası bitmedi. Türkiye’de olduğu gibi karşılıklı suçlamalar gırla gidiyor. Sözgelimi İngiliz basınında ‘İyi miydik, kötü müydük?’ tartışmaları el’an devam ediyor ve bitecek gibi de değil. Ken’in yerini alan Ali Kemal’ın Boris’i de eleştirilerden payını alıyor. Gerçekten de İngiltere genel kabul gören kriterlere göre başarılı mı, değil mi bilmiyorum. Bununla birlikte İslâm âlemi genel olarak Pekin olimpiyatlarında nal toplayan toplulukların başında geliyor. Nedeni icraat yerine retoriğe önem vermesi. Tanıdık bir parti liderinin vaktiyle ağzı kalabalık bir milletvekiline söylediği gibi durum şu vaziyette: “Hitabet on, icraat sıfır…”
Pekin’de nal toplayan grupların başında Araplar geliyor. Gazetelere şöyle bir göz attığımda nedamet ve pişmanlık olduğunu görüyorum. Vaktiyle çalışmazsanız nedamet kaçınılmazdır. Arap basınından anlayabildiğim kadarıyla, 22 veya 23 Arap ülkesinden toplam altın madalya kazanan atletlerin sayısı ikiyi bulmuş. Bir de Fas’ın ve Cezayir’in ‘Biz de kazandık’ farfaralarına bakarsanız skor üçe dörde çıkar. Ama yine de yetmez. Bu iki talihli atletten birisi Bahreyn’li Reşid Remzi. Ciritte veya koşuda altın madalya kazanmış. Diğeri de Tunuslu atlet Üsame el Meluli. O da yüzmede rakiplerini geride bırakmış. Bu sonuç koskoca Arap âlemine yakışmıyor. İslâm dünyasının bu hali topyekûn bir perestroika ya da Özal’ın sevdiği tabirle reorganizasyonu gerektiriyor.
İşin siyasî cephesine baktığımızda ise Putin Gürcistan üzerinden bir altın madalya kazandı bile. Buna mukabil elenenlerden birisi de Saakaşvili oldu. O da siyasetin maçını iyi beceremedi. Yüzüne gözüne bulaştırdı ve Batılı dostları veya hakemler nakavt olmaktan kurtarmaya çalıştıysa da hâlâ durumu kritik.
***
Pekin’de nal toplayanlardan birisi de aga-yı muhterem Ahmedinejad oldu. İran da, Türkler ve Araplar gibi Pekin’de nal toplamış. Halbuki Pekin siyasî coğrafya olarak İran’ın yabancısı ve deplasman sayılmaz. Kendi sahasında oynuyor denebilir. Ama nedense atletler tutukmuş. Retorik yerine doping alsalardı belki biraz daha faydalı olabilirdi. Reformcular bunu fırsat bilerek aga-yı muhterem Nejad’ın üzerine yüklenmeye başladılar. Pekin’i vesile ederek onu yıpratmaya çalıştılar. Tam da seküler bir mantıkla. Eski reformcu Cumhurbaşkanı Hatemi: “Nejad birader retorikle ve ateşli konuşmalar ile meşgulken takımları ihmal etmiş ve yeteri kadar antreman yapamamışlar; atletler ilgisizlikten dolayı döküldüler” demiş. Buna mukabil Rehber Ali Hamaney Nejad’ın da Putin gibi aslında hükmen altın madalyayı hak ettiğini söyleyivermiş. Yani rakipleri karşısında Nejad’a sahip çıkmış ve ezdirmemiş. Sultanahmet Camii ziyaretinin çıkışında söylediği paralelde siyasî başarılarından ötürü onun da bir altın madalyayı hak ettiğini ima etmiş. Rehber sonrasında şöyle demiş: “Nejad sayesinde Batı’nın laik rüzgârları İran’ın içine doluşamadılar. Ona sadık bir bekçi olarak İran’a laik rüzgârların girişine asla müsaade etmedi. Engel oldu. Başka meziyet olmasa bu bile yeter….” Mesele bu bağlamda ele alınınca ve savunulunca artık kimseye başka veya hilâfına söz etmek düşmez.
***
En matrak tartışma ise bizde oldu. Olimpiyatlarda atletlerimize nezaret eden Gençlik ve Spor Müdürü Mehmet Atalay ile İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş arasında ‘hezeyanlı’ tartışmalar ve suçlamalar oldu. İki taraf da kusuru birbirinin üzerine atıyordu. İki taraf da açıklamalarıyla toz duman kaldırdı. Her iki taraf da Türk atletlerin nal toplamasını birbirinin ihmaline bağladılar. Atalay ihmalin ötesinde yeni bir sistem denediklerini ve yani çaydan geçerken at değiştirdikleri için bu sonuca maruz kaldıklarını söyledi. İkinci Mahmutluk bir cevaptı bu. Yeniçeri kaldırılınca onun yerine geçen Asakir-i Muhammediye-i Mansurayı cepheye süren padişah yeni ve deneyimsiz ordunun cephede nal toplaması karşısında herhalde “Bunlar acemidir” demekten başka söz bulamamıştır.
Bu meselede hangi taraf haklı en iyisini kendileri bilir. Bununla birlikte, Atalay daha önce de sabık görevlerinde Ali Müfit Gürtuna ile sürtüşmüştü. Kimbilir belediye başkanlarıyla sürtüşmeden keyf alıyor olabilir. İnşaallah huy haline gelmemiştir. Veya kimilerinin söylediği gibi bilvekâle bir göndermede olabilir. Bu durumda atletlerin nal toplaması işin bahanesi gibi geliyor insana. İç çekirdekte kılıçlar mı çekildi ne? Bununla birlikte kimileri bu başarısızlık öyküsünden dolayı Atalay’ı istifaya dâvet ettiler. O da muhatabı yanlış seçtiklerini ima etti haklı olarak. Pekalâ ‘Kendim gelmedim ki kendim gidiyim’ demek istemiş olabilir. ‘Bizim de teknik direktörümüz var (siyasî demek istiyor) biz ona karşı sorumluyuz o ne derse o’ dedi.
Demek ki gazeteciler yanlış adres seçmişler. Bu durumda başbakana şöyle bir sual tevcih etmeleri gerekirdi: Siz astınız olan Mehmet Atalay’ı görevden almayı düşünüyor musunuz? Acaba Atalay teknik direktör derken bakanı kastetmiş olabilir mi? Zira sadakat olarak her ne kadar başbakana bağlı ise de resmî olarak bakana bağlı görünüyor. Neticede, hezimet sahipsiz kaldı. Zafer olsaydı birçok sahip bulunurdu pekâla. Belediyelerle Atalay anlaşamadığı için sorumlu ortada yok. Bu durumda Atalay’ın sorumlusu başbakan ya da bakan olduğuna göre sorumlu onlar olmuş olmuyor mu? Her neyse. Galiba Atalay gibilerin emniyet sübobu başarıdan ziyade sadakatla bağlı oldukları üstleri. Biraz da bu sadakati mesleklerine gösterseler ülkemiz için daha iyi olmaz mı?
27.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|