Ortadoğu’da iki batinî rejimden söz edilebilir. Bunlardan birisi Suriye’de Esad hanedanlığı, diğeri de Kaddafi Cemahiriyesidir. Kaddafi cumhuriyeti bile aşmış ve tarihin sonunu getirmiş yani cemahiriye düzenine geçmiş. Bu iki rejimin tabiatı da oldukça karanlık. Kuzey Afrika’da Fas ve Cezayir’den başlayarak Ortadoğu’ya doğru geldiğinizde her ülkede kayıplar olduğunu ve kayıp listelerinin uzayıp gittiğini dehşetle göreceksiniz. Devlet keyfî olarak istediği anda sizi rehin alabilir veya kaçırabilir. Kaçırdıktan sonra, keyfine kalmıştır, ya sizi dehlizlerden birisine atar ya da infaz eder. Bu yöntemler ve infazlar bize Ergenekon dâvâsı üzerinden biraz tanıdık geliyor.
Fas’tan bahsetmiştik ve bu bağlamda Mehdi Ben Bereke bunlardan birisidir. Fransız yetkililer ve istihbarat elemanları ile Ben Ofkir’in tertibi sonucu olarak gün ortasında Paris’te bir lokantadan kaçırılan Ben Bereke’nin sonu asit havuzlarında eritilmek olmuştur. Bunu Kral Hasan için yapan Ben Ofkir de daha sonra Ben Bereke’nin akibetine uğramaktan kurtulamaz. Kuzey Afrika’dan Cezayir yoluyla Libya’ya geldiğimizde karşınıza Kaddafi rejimi çıkar. Modern Fatimi hilâfeti olduğunu iddia eder. Kadadfi kayıtdışı bir imamdır. Libya’da Fatih darbesinden sonra binlerce insan kaçırılmış ve derin devletin dehlizlerinde kaybolmuştur. Bunlardan birisi de ‘Kayıp İmam’ lakabıyla anılan Musa Sadr’dır. Musa Sadr, Lübnan, Irak ve İran havzasının bir bileşkesidir ve dâvetle gittiği Libya’da ne olduysa ortadan kaybolmuştur. Esrarengiz akibeti günümüze kadar aydınlatılamamıştır. Musa Sadr’ın kaybolmasının üzerinden tam 30 yıl geçmiştir. 1978’de çıkmış olduğu yolculuğundan dönmemiş ve Libya yolculuğu sonsuz bir yolculuğa dönüşmüştür. Libya ısrarla Musa Sadr’ın selametle Libya topraklarından ayrıldığını ve İtalya’ya müteveccihen yola çıktığını ve sonrasında da kendisinden bir daha haber alınamadığını ileri sürmektedir. Şimdi Lübnan yargısı yıllar sonra Kaddafi’den Kayıp İmam’ın hesabını soruyor. Bize göre bu dava geç kalmış ama gecikmiş bir dava değildir. Kayıp İmam, binlerce benzerinden sadece birisidir.
***
Lübnanlı Soruşturma Hakimi Semih el Hac’ın onayladığı mahkeme belgelerinde (28/8/2008), “Muammer Kaddafi’yi İmam Musa Sadr’ın kaçırılıp özgürlüğünü kaybetmesini teşvik etmekten suçlamaya karar verdik” deniliyor. Darfur meselesinden dolayı Ömer Beşir’in celbini bir yana bırakacak olursak, Arap dünyasında ilk defa bir devlet başkanı cinayetten veya cinayete ortak olmaktan dolayı suçlanıyor. Bu mühim bir aşamadır. Belki ilerisinde kimbilir Lübnan eski başbakanı Refik Hariri cinayetinden dolayı uluslararası bir mahkemeye bile gerek kalmadan Lübnanlılar Beşşar’ı da Kaddafi gibi mahkemeye celbedebilir. Kaddafi’nin devirdiği çamlar ne ilk ne de sondur. Sözgelimi aynen Ben Bereke olayındaki gibi bundan 10-15 yıl kadar önce de Libyalı muhaliflerden Mansur Kâhya, Mısır yönetiminin işbirliğiyle bir otelden kaçırılmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır. Muhtemelen Kayıp İmam Musa Sadr’ın akibetine uğramıştır. Yine İslâmî Cihad kurucusu ve Lideri Fethi Şikaki de bir Libya gezisinden dönüşte Malta’da İsrail ajanları tarafından öldürülmüştür. Bu da Libya-İsrail işbirliğini akla getirmektedir. Kayıp İmam meselesinde de böyle bir şüphe vardır. Burgiba döneminde İsrail ajanlarının Tunus’u basarak Halil Vezir'i (Ebu Cihad) öldürmeleri de Burgiba rejiminden habersiz gerçekleştirilemezdi. Halil Vezir’in öldürülmesi de İmad Muğniye’nin öldürülmesi gibi bir olaydı. Kaddafi’nin cinayet profili oldukça yüksek.
***
Lübnanlıların en fazla kayboldukları ülke ise Suriye’dir. Gün ortasında Lübnan’da avlanan Lübnanlı muhalifler bir şekilde Suriye’ye kaçırılıyordu. Suriye’nin Lübnan’dan askerî olarak çekilmesinden sonra ve Refik Hariri’nin öldürülmesinin akabinde kaçırma olayları bitmiş ve onun yerini infazlar almıştır. Suriye de Libya rejimi gibi yüzlerce Lübnanlının hapishanelerinde olduğunu inkâr ediyor. Lübnanlılar ısrar, Suriye rejimi ise inkâr ediyor. Bununla birlikte en son Saydnaya Askerî Cezaevinde meydana gelen arbede ve baskın sırasında burada en azından bir Ürdün uyruklunun öldürülmüş olduğu ortaya çıktı. 11 Eylül’den sonra şüphelilerin teslimi konusunda en fazla Amerikan yönetimiyle işbirliği yapan iki rejimden birisi Pakistan diğeri de Beşşar Esad’ın ülkesi Suriye olmuştur. Şam bunları ‘mukavemet’ adı altında iyi kamufle ediyor. Evet karanlık rejimlerin kara kutularının açılma vakti geldi de geçiyor bile.
İşte tam da bu pozisyonda Kuzey Kore’den daha istekli bir biçimde nükleer tesislerini söken ve cümlesini Amerikalılara teslim eden Kaddafi yönetimi çeyrek asır aradan sonra ilk defa dışişleri bakanı düzeyinde bir Amerikalı yetkiliyi ağırlayacak. Kara Şahin Rice, Kaddafi’nin onur konuğu olacak! Halbuki Joe Biden, Fathi Eljahmi gibi Libyalı rejim muhaliflerinin izini sürüyor ve akibetlerini araştırıyordu. Acaba Rice, Kaddafi’den nükleer tesisler yerine biraz da bu kayıpları soracak mı? Yoksa zaten ‘11 Eylül ortağıyız, yok birbirimizden farkımız ve delili Guantanamo tutsakları’ diyerek karşılıklı iltifatlar eşliğinde keyif mi çatacaklar? Neden olmasın!
28.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|