Medine'den Mekke'ye hicret ettik
UHUD VE HENDEK
1400 sene öncesinden günümüze ulaşan milyonlarca mesajların en ehemmiyetlilerinden olan Uhud Harbinin yapıldığı yerleri ziyaret etmek okçular tepesini izlemek şehitliği görmek hepimizi oldukça etkiledi. 120 m yüksekliğinde olan Uhud dağı azameti ile gelen ziyaretçileri ağırlıyor ve onlara lisanı hâli ile Allah Resulü'nün “Uhud bizi sever, biz Uhud'u severiz” hadisini iftiharla haykırıyor.
Bedir savaşında ağır yenilgiye uğrayan Kureyşliler intikam alma hırsı ile 3000 kişilik ordularını Medine’ye götürdüler. Allah Rasulu bu öfkeli insanlarla Medine dışında savaşmak istemiyordu, yalnız Bedir’e katılamayan gençler ve ashabın bazıları Uhud’a gidip onlarla aleni savaşmak istiyorlardı. Meşveretler yapıldı ve karar genç sahabelerin ısrarı üzerine ashab Uhud’a gidecekti.
700 sahabe ile Uhud dağının eteklerine gelen Resulü Ekrem Ayneyn tepesine 40 okçu yerleştirdi ve onlara savaşın sonucu her ne olursa olsun kendisinden talimat gelmedikçe yerlerinden ayrılmamalarını emretti. Savaş başlamış tüm şiddeti ile devam ediyordu. Müslümanların galibiyeti söz konusu iken Ayneyn tepesindeki mücahitlerin ayrılması savaşın neticesini sıkıntıya sokmuştu.
Savaşın nihayetinde yapılan meşverete uymanın onuru ile Allah Resulü genç sahabelerin aldığı kararın yanlış olduğunu onlara hatırlatarak onları üzmemiş, Ayneyn tepesindekilere de üzücü muamelelerde bulunmamıştı ve 1400 sene öncesinden tüm İslâm alemine mesajlar gönderiyordu. Meşveretin ehemmiyetini vurgulayan ve tarzını anlatan bu hadiseler, bu mesajlar tüm İslâm alemine ışık tutması temennisi ile Uhud’u tefekkür ediyorduk.
İşte bu duygularla toprağını kokladığımız Uhud tepesinde savaş gözümüzün önünde canlanıyordu. Hz. Hamza’nın şahadet mırıltılarını duyuyorduk, kulaklarımızda sahabelerin Allah, Allah sadaları yankılanıyordu. Allah Resulünün dişinin sancısını bir parça da olsa hissedebiliyorduk.
Uhud’da toprağa verilen şehitleri ziyaret eden Peygamberimiz (asm) yüksek sesle “sabrettiğiniz için size selam olsun, ahiret saadeti ne güzeldir” mealindeki okuduğu ayet hâlen o mekânlarda yankılanıyor, o aksi sedayı işitmek için o mekânlardan ayrılmak istemiyorduk ama Ashab-ı Uhud kadar sabrımız kuvvetli değildi ve duâlarla oradan ayrıldık.
VE HENDEK...
Mekke müşriklerinin sefer hazırlıklarını duyan Allah Resulü hemen savaş hazırlıklarına başladı. Uhud savaşından alınan dersten sonra ittifakla şehrin içeriden savunulması kararlaştırıldı. Düşmanın şehre girmemesi için Selmani Farisi’nin teklifi ile 5.5 km uzunluğunda 9 m derinliğinde ve 4.5 m derinliğinde hendekler kazılacaktı 20 gün süren çatışmanın neticesinde Kureyşlilerin kuşatmayı kaldırıp Mekke’ye dönmeye mecbur oldukları mekânları şimdi savaşı biz kazanmışız edasıyla tefekkür ediyorduk. Peygamberimizin sığınağını Hz.Ömerin ve diğer sahabelerin sığınaklarını ziyaret için akın akın gelen Müslümanlar birbirlerine şevk vererek bu mekânlardan ayrılıyorlardı. Istırap dolu günlerin geçtiği caddelerdeyiz, Nebi'nin nefes nefese kaldığı kızgın çöllerdeyiz, savaş nidalarının arasında olanca heybeti ile belli olan, İslâmın gün yüzüne çıkmasına kuvvetli bir vesile, dinsizleri ürperten cesaretin sahibi, güneş misal Hz. Ömer (r.a) efendimizin mescidindeyiz, yağmur yerine göklerden sadakat bekleyen o dehşetengiz sıcağa, o güç yetmez öfkeye sıdkıyla meydan okuyan, Allah Resulüne güçlü bir siper olan Hz. Ebubekir (r.a) efendimizin ayağının değdiği yerlerdeyiz, savaş dehası, harb pişdarı Halid Bin Velid’in (r.a) vesair Sahabilerin mekânlarındayız. Cennetâsâ bir baharda gelmişiz ki; biz ancak o günleri anlatıyoruz, o haletleri yaşamak, o zorlukları görmek şimdi neredeyse mümkün değil, bize bu güzel İslâm dinini yaşadığımız toprakları bırakan tüm şehitlere binler Fatiha ve rahmet...
İLK DEFA YAPTIĞIMIZ BİR SÜNNET…
Faydalarını çok duyduk, ismini, tarifini çok okuduk hadislerde ama bu sünneti yapmak için hiç imkân olmamıştı. Osmanlı saati gölgesinde yaptığımız ders müteakibinde bizlere eşlik eden abilerimizden Ahmed Uzuner, buralara gelip de bu sünneti yapmadan gitmeyin deyince bizde Ahmed abiden bu sünnetin faydalarını dinledik.
Hacamat: Vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip, üzerine bardak veya şişe oturtarak kanı toplayıp, neşter denilen aletlerle bu kanın alınmasına deniliyor.Tüm vücut ağrılarına iyi geldiğini ve yetmiş derde çare olduğunu söyleyen Peygamberimiz (asm) bu sünneti senenin belirli zaman dilimlerinde yaptırırmış. Ahmed abiden aldığımız bu bilgiler neticesinde hacamat merkezine gidip orada bu işi yapan Nijeryalı kardeşlerimize hacamat sünnetimizi yaptırdık sizlere de tavsiye ediyoruz.
MEDİNE’DE NUR HİZMETLERİ
Medine Nur hizmetlerine kapı açmış ve bu güzel belde Risâle-i Nurları mânen kabul etmiş ki; Mescid-i Nebi'ye yakın beş katlı geniş ferah bir Medrese-yi Nuriye açılmış, belirlenen günlerde yapılan dersler fevkalade şevke medar, salon tıklım tıklım doluyor, umre için gelen Nur talebeleri bu medreseyi bir an olsun boş bırakmıyorlar. Buradaki Nur kahramanları, gelen misafirlerin ellerine onlarca Arapça, İngilizce, Farsça risaleleri Mescid-i Nebi'de dağıtmak üzere hediye ediyorlar.
Derslerde yeni tanışılan simalar olduğu gibi tanınmış simalar da görmek mümkün. Tillolu Muzaffer abiden güzel hatıralar dinlemek, fedakâr bir abiden 150 kişilik buhara pilavı ve deve eti ziyafeti dersler arasında yenilen hurmalar unutulmayacak hatıralar arasına giriyor.
MEDİNE’DEN HÜZÜNLÜ AYRILIK
Babüsselâmdan girip Allah Resulünü heyecanla, Hz Ömer ve Hz. Ebubekir Efendimizi hürmetle selâmladığımız, sıcağın beyinleri kaynattığı dakikalarda Yeşil Kubbe'yi seyrettiğimiz, Osmanlı saatinin altında yaptığımız risale derslerimiz ne çabuk bitmişti. Geceleri de Mescid'de kalmaya çalıştığımız hâlde doyamamıştık Nebi'ye... Ravzanın tadı, kokusu tüm zerratımızı ihata etmişken 'Gidiyoruz' kelimeleri kulaklarımızı tırmaladı.
Sonra güzel bir diyardan başka güzel bir diyara gidiyor olduğumuzu düşündük ve biraz olsun teselli bulduk, tanıştığımız kardeşlerle dostlarla ısmarlaşmaya başladık ve hazırlıklar neticesinde Mekke yolculuğu başladı...
MEDİNE’DEN MEKKEYE HİCRET
Ravzadan, Ashab-ı Suffe'den, Uhud'dan, Medine'den ayrılma zamanı gelmişti. Hasret kalacağımız şehir Medine'den hasret kaldığımız şehir Mekke'ye hazırlıklar başladı. İhramlarımızı giydik, hazırlıklar tamamlanınca 1400 sene önce yaşanan, fedakârlıkta ölçü haline gelen, anlaşılması zor hadiselerle dolu, bağ, bahçe, evlât, anne-baba, servet, şöhret terk edilerek sadakatin tecessüm etmiş olduğu vaka; sıcağa, çöle, susuzluğa meydan okuyan insanların hadisesi; hicret...
Hicreti tahayyül etmeye çalıştık, ama klimalı ve bol ikramlı otobüsümüzde mümkün değildi. Biz Medine'den Mekke'ye hasret gidermek için gidiyorduk. Allah Resulü ve ashabı 1400 sene önce Mekke'den Medine’ye hasretiyle yanıp tutuşacakları yerlerden hicret ediyorlardı... Düşündük… Çok düşündük, ama hicret haletinin içerisine bürünmeyi beceremedik. Bu düşünce derinliği ve Lebbeyk sadalarıyla yolumuza devam ettik. Mekke'ye girdiğimizde heyecan doruktaydı, gözlerimiz bir siyahlık arıyordu karalığını cennettten alan... Gözümüz durmadan dönen insanlar arıyordu hızını Nebi'den alan... Gözlerimizin arayışı devam ederken kendimizi otelin önünde bulduk. Eşyalarımızı odalarımıza apar topar yerleştirip Kabe'nin yolunu tuttuk. Aman Ya Rabbi o ne heyecan adımlarımızı atarken ayaklarımız birbirine dolaşıyor, yollar tükenmek bilmiyor, zaman kerpetenle sıkılmış gibi, ama her şeye rağmen kutsal mabedin minareleri çalınıyor gözlerimize. Koşuyoruz yıllardır var olduğuna inandığımız karalığı görüp tahkik etmek için, say yapılan Safa-Merve arasında mahşeri kalabalığı görünce heyecanımız daha da artıyor, konuşamıyoruz. Bitmek bilmeyen sütunların arasında gözlerimiz bir noktaya kilitlenmiş aman Ya Rabbi kalbimiz ritmini değiştiriyor, kanımız vücudumuzda en şiddetli gel gitler yaşıyor, dizlerimizin bağı çözülüyor ve gözümüzden birkaç damla yaş... İşte Kâbe, işte Hacerü'l Esved, işte Makamı İbrahim, işte Kabe'nin kapısı, işte altın oluk, işte mültezem, işte rüknulyemani, işte Nebi'nin ve tüm mü'minlerin kıblesi. Dünyanın manen ve maddeten merkezi... Düşüp bayılmamak gerçekten zor. Babamın Allahu Ekber nidası bulunduğumuz haletin rüya olmadığının uyarıcısı gibiydi ki; bizi kendimize getirdi ve heyecanla tavafımızı yapmaya başladık. Binlerce kişinin etrafında döndüğü özlemiyle yanıp tutuştuğumuz bu mübarek mabedin örtüsüne utana sıkıla elimizi yüzümüzü sürdük. Gül kokusu beynimizin en ulaşılmaz yerlerine kadar gittikçe bir hiffet buluyorduk. Medine'ye selamlar bırakmıştık yığınla, burada da edecek duâlarımız vardı. Tüm kardeşlerimize ağabeylerimize, şehrimizin, ülkemizin hizmetlerine duâlar ettik. Tavafımızdan sonra hürmetle say ibadetimizi yaptık. Mahşerî kalabalık kıyameti andırıyordu. Kimse kimseyi tanımıyor, görmüyor gibi duâlar edip gözyaşları döküyorlardı. Hayatımızın en güzel anlarını yaşamanın şükrünü eda edebilmek adına Kabe'den ayrılamıyorduk. Günlerimiz Kur’ân okumaları ve tavaflarla geçiyordu. Burada da Müslümanların en büyük meşveretinin içerisinde kendimizi bulduk ve güzel tanışmalara şahit olduk. Müezzin mahfilinin altında yaptığımız Risale-i Nur dersleri kısa da olsa feyizli idi. Tam karşımızda Kâbe ve Nurlardan Kabe'yle alakalı bölümleri okumak gerçekten lezzet verici, geceleri teheccüd ezanı ile teheccüd namazının ciddiyetini anlamak çok güzel bir lezzet. Bir ömür boyu teheccüd namazına dikkat edebilmek için umarım buralar bir başlangıç olur.
—DEVAM EDECEK—
|