vrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, “yolsuzluklarla mücadeleyi geliştirmek için Ankara’nın ek tedbirler almasının ve kamu ihâlesi mevzuatının AB standartlarına uyumlu hale getirilmesi”nin üzerinde durmuş.
Doğrusu son dönemde ayyuka çıkan ve Başbakan Erdoğan’ın da partisinin yöneticilerine kadar uzanan “rüşvet iddiaları”yla ilgili hafta sonu yaptığı uyarılar, gelinen noktada Türkiye’nin önünde önemli bir konunun olduğunu gösteriyor.
Ankara’nın yıllardır müzâkere sürecinde AB kriterlerini ihmal ettiği gibi, “yolsuzluklarla mücadele” hususunda, bilhassa TMSF’nin uhdesindeki satışlar ve kamu ihâleleriyle iktidar partisi mensuplarının ilişkilerine dair farklı iddialar ortaya atılıyor.
Erdoğan her ne kadar partisinin kadrolarının “popülizm tuzağı”na düşmediğini söylese de, siyasî iktidarın köklü yasal tedbirler almadığı sürece, avantajlı krediler, kayırmalı ihâleler, usûlsüzlük ve yolsuzluk söylentileriyle siyaset ve rant ilişkilerinin süreceği örnekleriyle ortada…
Siyasetin ithamlardan kurtulması, demokrasinin arınmasın açısından, siyasî iktidarın AB yolunda “demokratikleşme” ve “özgürlükler”le beraber yolsuzlukları önlemede âcil tedbirleri alması gerekiyor.
“TÜRKİYE’NİN KARNESİ” ZAYIF…
Gerçek şu ki “yolsuzluklar”, AB nezdinde Türkiye’nin demokrasi ve karnesindeki “zayıf notlar”ın başında geliyor. Ankara’nın yolsuzluklarla mücadelesi açıkça yetersiz olarak belirlenmiş.
Zira “yolsuzluklar” ve sivil-asker siyasî ve bürokratik “dokunulmazlıklar”, AB’nin Ankara’ya bakışında rahatsızlıklara yol açıyor.
Ancak memleketi Rize’nin Güneysu ilçesine giderken partili gençlerin, “Yakışıklısın, karizmatiksin, Deniz Baykal tostunu yesin!” benzeri şarkılı sloganlarla keyiflenen Başbakan, iktidar partisi mensuplarına da bulaşma alâmetleri beliren “yolsuzluk” iddiaları üzere, “Tüyü bitmedik yetimin hakkını yemedik ve yedirtmeyiz; aksi varsa, yiyen varsa, içimizde barındırmayız” demekle yetiniyor.
Erdoğan partililere, “Haksız makam, servet, ün ve şöhret isteyen, lütfen bizden uzak dursun” diyor; lâkin siyasetin ve iktidarı tabiatından gelen ve başta kendisinin de “şikâyetçi” olduğu zaaflara karşı hükümet mevzuatta hiçbir tedbir almış değil.
Son üç buçuk yıldır müzakere sürecindeki Türkiye’nin AB müktesebatına bigâne kalan AKP hükûmeti, AB müktesebatına dair “ulusal program”larda ve “katılım ortaklığı belgesi”nde açıkça bildirilen Türkiye’nin “yolsuzluklar sorunu”nun çözümüne dair yasal düzenlemelerde çaba gösterilmiyor.
AB siyasî kriterlerinin başında yer alan aday ülkelerin organize suç ve yolsuzlukla başa çıkma ve AB fonlarının doğru yönetilmesini sağlama amaçlı düzinelerce tedbir alınmasına dair öngörülen “eylem planı” hazırlanmış değil.
“GÜNÜ VE GÖRÜNTÜYÜ
KURTARMAK”LA KALINMAMALI…
AB İlerleme Raporu’nda Türkiye’de yolsuzlukların, ekonomide ve kamu hayatında çok ciddî sorunlara ve toplumda kırılmalara yol açtığı tespitiyle, mevzuatta köklü tedbirlerin alınması tavsiye ediliyor…
Bunun içindir ki yolsuzluklarla mücadele için, evvelemirde dokunulmazlıkların kapsamının belirlenip sınırlarının çizilerek, istismara kapatılması ve yargı reformunun yapılması gerekiyor. Toplumu içten içe kemiren, yolsuzlukla mücadelede yasama, yürütme ve yargının yanısıra medya ve sivil toplum kuruluşlarının mutâbakat içinde ortak çalışmalarının lüzûmu her defasında hatırlatılıyor.
Ne var ki Başbakan ve siyasî iktidar, her defasında çeşitli bahanelerle bu düzenlemeleri erteleyip öteliyor.
Görünen o ki Türkiye’de sıvasız ev sayısının çoğaldığından yakınan Erdoğan’ın, belediyelere ve vatandaşlara “sıva yaptır, görüntüyü bozma” tâlimatına benzer bir tarzda, bu konuda da sadece “günü ve görüntüyü kurtarmak”la kalıyor. Ve altı senedir hiçbir tedbir alınmayan yolsuzluklar, Erdoğan’ın ikrarıyla “mafyalar, çeteler”, “tüyü bitmedik yetimin hakkını yiyor”; kamuyu ve ülke kaynaklarını olayların akıbetiyle soymaya devam ediyor.
Oysa Türkiye’nin AB üyeliğine hazırlık aşamasında, “kamu görevlilerinin insan hakları konusunda eğitimleri” ve yargının işlevselliği ve verimliliği”yle birlikte büyük önem kazanan “yolsuzluklarla mücadele”yi daha fazla ötelememesi gerekiyor.
Yolsuzlukla mücadele, “yiyiciler bizden uzak dursun” türü beylik lâflarla değil, AB müzakere sürecinde Ankara’nın âcilen çıkarması gereken uyum yasalarının uygulamaya geçirilmesiyle olmalı…
Millet, “kapatmama kararı”ndan sonra hiçbir “mâzereti” kalmayan ve AKP siyasî iktidarından “şikâyet” değil, artık “çözüm” bekliyor…
28.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|