Hz. Enes’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Bütün insanlar içerisinde fazilet bakımından şu dört kadını bilmen yeter: İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.v) kızı Fatıma ve Firavun’un hanımı Asiye.”
Yukarıda adları zikredilen hanımlar, bâtıla karşı hakka sahip çıkmış ve bu uğurda inanılmaz fedakârlıklar göstererek birer iman abidesi olmuşlardır. Kur’ân-ı Kerim bu hanımlardan birini, Hz. Asiye’yi iman edenlere örnek olarak gösterir.
“Allah, imanı tam olanlara Firavun’un hanımı Asiye’yi örnek verir; hani demişti ki; ‘Rabbim ! Bana kendi katında Cennette bir ev yap; beni Firavun ve işkencesinden ve onun zalimlerinin elinden kurtar.” (Tahrim Sûresi, 11.ayet)
Kur’ân-ı Kerim inananlara örnek olarak Hz. Asiye’yi gösterirken, eşi Firavun’u da, dalâlet, zulüm ve tuğyan taifesinin lideri olarak gösterir. Firavun Hz. Musa’nın (a.s.) getirmiş olduğu risalete inanmamakla kalmamış, emrindeki sihirbazlar vasıtasıyla insanları kandırıp onların ilâhî nurla nurlanmalarına engel olmuştur.
Hz. Musa döneminde insanları kandırıp köleleştirmek için sihir kullanılırken, günümüzde ise maddecilik aynı maksatla kullanılmaktadır. Modern dünyanın insanı maddenin, dolayısıyla da nefsinin kölesi olmuştur maalesef. Nefsi razı etmek için gece-gündüz çalışmakta ve haram-helâl demeden maddî kazanç sağlamaya çabalamaktadır. Bu uğurda dinine, namusuna ve şerefine halel gelse de umursamamaktadır ne yazık ki.
Bu kadar uzun bir mukaddime yapmamın sebebi, materyalist düzenin sebep olduğu ruhî bunalımdan İslâm diniyle şereflenerek kurtulan bir Alman kızını tanıtmak istediğim içindi. Kuveyt Üniversitesi Dil Merkezinde Arapça okuyan Asiye, aynen Kur’ân-ı Kerimde zikrolunan Asiye Hatun gibi maşaallah takva sahibi genç bir hanım. Fotograf çekmek istediğimde “Bu konu İslâm dininde ihtilâflı olan bir konu; şüpheden uzak olmak için zorunlu olmadığı sürece çektirmiyorum” dedi.
Onu gayet titiz bir Müslüman olarak görünce, kendisinden İslâma giriş hikâyesini anlatmasını istedim. Doğrusu bu ya, dini miras olarak alıp, onu lâyık olduğu gibi yaşayamayan benim gibi birçok Müslümana örnek olur dedim Asiye’nin ihtida öyküsü.
Asiye’nin babası İtalyan asıllı. Annesi ise Alman. Dört kardeş arasında tek kız. Ailesi Katolik inancına sahip iken yavaş yavaş dinden uzaklaşmışlar. Şimdi babası ve kardeşleri ateist. İnanan olarak sadece annesi kalmış ailede. Onun da kiliseye gitmeleri seyrekleşmiş.
Asiye çocukluğunda kiliseye gitmeyi hiç istemezmiş. Çünkü orada anlatılanları mantığa aykırı bulduğundan aklına birçok soru geliyormuş:
“İsa aynı anda hem ilâh, hem de oğul” diyorlardı. Bu nasıl olabilirdi!? Yerlerin ve göğün sahibi gibi bir sıfata sahip olan İlâh, nasıl beşerî bir ihtiyaç olan oğul edinmeye ihtiyaç duyardı? Sonra “Tüm kâinatı kabzasında tutan bir İlâh var” diyorlardı. Peki nasıl böyle muazzam güce sahip olan bir İlâh haftada bir gün istirahate çekilirdi?
Kilisenin bu sorulara tam cevap verememesi yüzünden, Asiye kiliseye gitmekten vazgeçmiş. Cevabını bulamadığı bu soruları bir tarafa bırakıp, hayatını yaşamaya, gününü gün etmeye başlamış. Çalışmak, çok kazanmak için çok çalışmak... Yemek-içmek ve eğlenmek, Asiye’nin hayattaki tek gayesi olmuş.
Birçok Avrupalı kız gibi Asiye de daha çok küçük yaştayken ailesinden ayrı yaşamaya başlamış. Bu yüzden aile mefhumunu neredeyse unutmuş. Hep kendi ayakları üstünde kalmaya çabalamış. Ergenlik çağlarındayken bir Türk kızı ve Alman gençle beraber aynı evi paylaşmış. Bu Türk kızının ailesi kızlarını zorla evlendirmeye kalkışmışlar; o da çareyi evden kaçmakta bulmuş. Tabiî bu durumlarda Alman hükümeti maddî yardımda bulunuyormuş. Devletin verdiği yardımlarla geçinen bu Türk kızı vasıtasıyla Asiye İslâm hakkında birtakım bilgilere sahip olmuş. Fakat bu Müslüman kızın söyledikleriyle yaşantısının tezat oluşturması yüzünden, Asiye İslâma çok fazla ilgi duymamış. Bir gün, aynı evi paylaştıkları Alman genç, kitapçıda yeni bir kitap gördüğünü, bunun Kur’ân’ın Almanca tercümesi oluğunu tahmin ettiğini söylemiş. Hem Türk kızı, hem de Asiye birer nüsha satın almışlar Kur’ân tercümesinden. Ama ne var ki Asiye bir türlü kitabı okumaya başlayamamış. Buna rağmen, nereye gitse kitabı yanında taşımayı da ihmal etmemiş.
Bu durum birkaç sene devam etmiş. Ta ki bir grup Alman gençle beraber Mısır ve Dubai’ye gidinceye kadar.
Asiye bu turistik gezi sebebiyle Müslümanları biraz daha yakından tanımaya başlamış. Tanıştığı Müslümanlara İslâmı soruyormuş, onlar da bilebildikleri kadarıyla cevaplıyormuş. Ortadoğu’daki Müslümanlar arasında da söyledikleri ile yaptıkları arasında tezat oluşan Müslümanların olduğunu yakînen görmüş. Psikolog olduğundan insanları ve olayları sorgulamaya, sosyal hayattaki çelişkilerin sebebini bulmaya çok meraklıymış. İnançlarıyla çelişkili hayat yaşayan Müslümanların durumunu anlamak için Kur’ân tercümesini okumaya karar vermiş. Almanya’ya döndüğünde de hemen okumaya başlamış.
Bir de ne görsün! Çocukken sorduğu soruların cevabı Müslümanların kitabı Kur’ân-ı Kerim’de olmasın mı!!
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi Onundur, hepsi Ona boyun eğmiştir”
“O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Birşeyi dilediğinde ona sadece ‘Ol!’ der, o da oluverir.” (Bakara Sûresi, 116-117. ayetler)
“Allah’tan başka ilâh yoktur; O Hayy’dır ve Kayyum’dur. Kendisine ne uyku gelir, ne de uyuklama.” (Bakara Sûresi, 255. âyet)
Asiye Kur’ân-ı Kerimi tamamen okuduktan sonra İncil’i okumuş. Okuduğu şeylerin günümüz insanının manevi yaralarına deva olmaktan uzak olan tarihî efsaneler olduğuna kanaat getirmiş. Şimdi, “Keşke Kur’ân’ı daha önce okumuş olsaydım. O zaman çok daha erken Müslüman olurdum” diyor. İslâmın emrettiği şeyleri yapmakta ve de nehyettiklerinden uzak durmada bir zorluk çekmeyen Asiye, kendisine örnek insan olarak Hz. Asiye’yi almış, bu yüzden de ismini “Asiye” olarak seçmiş. Ve nefsin tuğyanına isyan ederek Allah’ın ipine sıkı sıkı sarılanlardan olmuş maşaallah.
“Kim insanları Allah yolundan saptırıp isyana sürükleyen ve birer ma’bud gibi kıymet verilen tağutları reddeder ve Allah’a iman ederse, işte o, kopmaz ve kırılmaz, sapa sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah ise herşeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.” (Bakara Sûresi, 256. âyet)
Not: İslâm Almanlar arasında hızla yayılıyor. 2004-20005 yılı arasında tam 4 bin Alman Müslüman olmuş. Bunların çoğu kadın. İslâm Almanya’ya nasıl girdi? Şu andaki durum nasıl? Bu konuda bilgi almak isteyenler Alman “Der Spiegel” dergisinin internet sayfasına baksınlar. Orada güzel bilgiler var.
www.spiegel.de/international/spiegel/01518.460364.00html
28.08.2008
E-Posta:
|