Uzun yıllardır Ortadoğu’da bulunmamıza rağmen Suudi Arabistan’a yaptığımız hac ve umre ziyaretleri dışında bölge ülkelerini görme imkânı nasip olmadı maalesef. Elimize geçen tatil iznini vatan ziyaretine ayırmamız, bu duruma yol açan en büyük sebebti kuşkusuz.
Hep ya nasip! dedim.Ve “inşaallah bir gün fırsat doğar” diye bekleyip durdum...
Bir de baktım ki nasip diye diye tam yirmi iki yıl geçirmişim Kuveyt’te!
“Bekleyen muradına erer” kaidesince sonunda gezi nasibi doğdu hamd olsun.
Haziran ayında üç haftalık bir ziyaret için Amman’a gittim. Aslında tam bir turistik seyahat sayılmazdı; ama olsun, buna da şükür demek vacipti üzerimize. Gidiş sebebim, Amman’da okumakta olan oğlumu ve uzun yıllardır görmediğim bir arkadaşımı ziyaret etmekti.
Amman izlenimlerimi aktarmadan önce, genel olarak Ürdün hakkında elde ettiğim bazı bilgileri sizlere sunmak istiyorum.
Ürdün’ün yüzölçümü 92.300 km, nüfusu 2007 sayımına göre 6.05 milyon. Okuma-yazma oranı yüzde 90. Resmî dil Arapça. Para birimi dinar. Halkının yüzde 92’si Sünni Müslüman, yüzde 6’sı Hıristiyan, yüzde 2’si diğer inançlara sahip. Bağımsızlığına 25 Mayıs 1946’da kavuşan Ürdün anayasal monarşi ile idare ediliyor. 12 vilâyete ayrılmış. Bunlar: Amman, İrbid, Jaraş, Acloun, Akabe, Madaba, Mafrak, Zarka, Balka, Karak, Tafilah ve Ma’an.
Deniz seviyesinden yüksekliği 600-900 metre olup bazı yerlerde 1500 metreye kadar ulaşıyor. Öyle bizdeki gibi yüksek sıra dağlar falan yok buralarda. İnişli çıkışlı yüksek tepeler ise mevcut. Bir kara ülkesi olan Ürdün’ün denize olan tek kıyısı Kızıldeniz’e açılan Akabe şehri.
İklim olarak hem kurak çöl iklimi, hem de Akdeniz iklimine sahip. Başlıca doğal kaynakları fosfat ve potasyum. Su kaynakları oldukça kıt. Hatta bu bakımdan dünyanın ilk dört ülkesinden biri sayılıyor. Narenciye ve zeytini en çok üretilen zıraat ürünleri olarak sayabiliriz.
Sıcaklık yazın Akabe’de 48 dereceye kadar varırken, Amman’da 30-35 derece arasında seyrediyor. Burada bulunan Türkler Ankara’nın havasına benzetiyorlar Amman’ın havasını.
Ülke batıda İsrail, kuzeyde Suriye, kuzeydoğu’da Irak, güneydoğuda ise Suudi Arabistan’la komşu.
Halkın çoğunluğu Araplardan oluşuyor. 1.7 milyon olan Filistinli mültecilerden ve 500 bin oldukları söylenen Iraklı göçmenlerden sonra en büyük grup Çerkez ve Çeçenler. 19.yüzyılda ülkeye hicret etmiş olan Kafkas asıllılar, kendi kimliklerini korumakla beraber Araplarla da iyi münasebet içindeler; özellikle kraliyet ailesiyle.
Askeriyede, emniyette ve bürokraside en üst görevlere kadar yükselmişler. Osmanlının vefalı Çerkez ve Çeçen jandarmaları şimdi de Ürdün Kralına vefa sergiliyorlar.
Ürdün bağrında birçok medeniyeti barındırmış. Tarihi milâttan önceye kadar dayanmakta. Hititler, Mısırlılar, Ammoriler, Gilead, Moab, Edom, Asurlular, Medler,
Babilliler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Haçlılardan sonra Müslümanlar hakim olmuşlar bu topraklara. Hz.Ömer devrinde fethedilen Ürdün, sırasıyla Emevî, Abbasi, Selçuklu, Eyyubî, Memluklü idaresinde kaldıktan sonra 1516 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Harbinde mağlup olunca Filistin, Suriye, Lübnan gibi Ürdün de elinden çıkmış. 1920’de İngiliz manda yönetimi altına girmiş. 1921’de ise Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Abdullah Ürdün Nehrinin doğusunda kalan topraklar—ki Filistin topraklarının üçte ikisini teşkil eden şu anki Ürdün—üzerinde bağımsız bir emirlik kurmuş. İngilizlerin bu emirliği tanıması 1946’da gerçekleşmiş. 1948’de İsrail Devleti ilân edilince buna karşı çıkıp İsrail’e karşı harp ilân Arap ülkeleri arasına Ürdün de katılmış.
Harpte Ürdün nehrinin batı tarafını ve Kudüs’ü ele geçiren Ürdün, buraları Ürdün Emirliğine ilhak etmiş. Ancak ne yazık ki bu toprakların hepsini 1967 harbinde kaybedecektir.
Emir Abdullah 1951’de Kudüs’te öldürülünce yerine oğlu Emir Talal geçer. Ruhî sıkıntı içinde olan Talal ülkeyi yönetemez duruma düşünce, oğlu Hüseyin bin Talal tahta oturur (1953).
1964 yılında Kuveyt’te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü, 1967 harbinden sonra Ürdün topraklarından hareket ederek İsrail içinde eylemler gerçekleştirir. İsrail bu eylemlere karşı 21 Mart 1968’de Filistin mülteci kamplarının bulunduğu Kerameh kasabasını bombalar. Saldırıda 150 Filistinli, 20 Ürdün askeri ve 28 İsrail askeri ölür. Filistinli gerillaların İsrail saldırısı karşısında cesaretle durmaları yüzünden İsrail kuvvetleri geri çekilir. Bunu bir zafer olarak algılayan Filistinliler ülkedeki nüfuzlarını arttırırlar. Devlet içinde devlet durumuma gelirler adeta. Bu durum Ürdün yönetimini bunaltır. Bu yüzden Filistinlilere karşı baskı yapmaya başlar. Hava iyice gerildiğinden ufacık bir kıvılcım büyük bir yangını başlatabilecektir..
7 Haziran 1970’de Zerka’da Ürdün askerleriyle Filistinli gerillalar arasında basit bir çatışma çıkar. İşte basit bir kıvılcım olan bu çatışma, yangını başlatır. Neticede çatışmaların ardı arkası gelmez. 1 Eylül 1971’de Kral Hüseyin’e karşı düzenlenen suikast girişimi ise bardağı taşıran son damla olur. Suikasttan Filistinlileri sorumlu tutan Ürdün, 13 Eylül 1971’de tarihe “Kara Eylül Operasyonu” olarak geçecek olan büyük bir harekât düzenler. Üç binden fazla Filistinli gerilla ve sivilin öldürüldüğü bu operasyon FKÖ’nün Ürdün’den kovulmasıyla sona erer.
1980-1988 yılları arasında Irak ve İran arasında yapılan ve bir milyon insanın ölümüne, binlercesinin de sakat kalmasına sebep olan feci harpte, Ürdün Irak tarafını tutar. Irak’a hem politik, hem de ekonomik desteğini esirgemeyen Ürdün, askerî yardım olarak da, İran’ı vurduktan sonra kaçıp sığınabilmeleri için hava sahasını Irak jetlerinin emrine verir.
Ürdün-Irak dostluğunun kuvveti, Irak’ın Kuveyt’i işgalinde bir kez daha kendini gösterir. Ürdün gibi Irak’ı İran’a karşı maddî-manevî destekleyen Kuveyt, ne yazık ki bu ihsanına karşılık ihanet görür ve bir gecede (2 Ağustos 1990) Irak tarafından işgal edilir.
Önceleri işgale karşı çıkan Ürdün, daha sonraları tavır değiştirerek ezelî dostu olan Irak’a destek verir. Bu destek Ürdün’e pahalıya mal olur. İhraç ürünleri için çok önemli bir Pazar olan Kuveyt’i kaybeder. Üstelik savaş öncesi Kuveyt’te çalışan vatandaşlarının Ürdün’e dönmek zorunda kalmasıyla büyük bir sosyo-ekonomik darboğaza girer.
1999 Ocak ayında veliaht kuşağını giyen Kral Hüseyin’in büyük oğlu Prens Abdullah, (1962) babası vefat edince Ürdün tahtına oturdu. Aslında Kral Hüseyin’in kardeşi Prens Hasan’ın tahta geçmesi bekleniyordu, ama iş oldu-bitti’ye getirilerek Prens Abdullah Ürdün kralı oldu. Asker kökenli olduğu için ordu bu işe ses çıkarmadı. Hatta memnun bile olduğu söylenebilir. Bedeviler de memnundu bu geçişten. Genç kral, Kuveyt doğumlu olup ilk tahsilini Kuveyt’te bitiren Filistin asıllı Ranya ile evlenerek ülkesinde bulunan Filistinlilerin de sempatisini kazandı. Böylece ülkenin siyasi istikrarı için gerekli olan üç unsurun desteği sağlanmış oluyordu. Askerler, Bedeviler ve Filistinliler.
12.07.2008
E-Posta:
|